fbpx

Gülfer Akkaya: Feminist kimliğim ve Alevi kadınlarla ilgili çalışmalarımdan dolayı yargılanıyorum

Paylaş

HDP önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobane Davası, Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülüyor.

Kobane Davası kapsamında tutuksuz yargılanan araştırmacı feminist yazar Gülfer Akkaya, iddia makamının sunduğu mütalaaya ilişkin savunmasını yaptı. Akkaya, savunmasında “Mütalaada hakkımdaki iddialar feminist kimliğim ve Alevi kadınları güçlendirmek için yaptığım çalışmalar üzerine kurgulanmış. Bu çalışmalar iddia makamı üzerinden “suç unsuru” olarak ele alınarak hem şahsen ben hem de genel anlamda feminizm, Alevilik kriminalize edilmeye çalışılmış.” diyerek “Aleviler ve Alevi kadınlarla ilgili araştırma yapmak suç mu?” diye sordu. 

Duruşmaya Yeşil Sol Parti milletvekilleri Vezir Coşkun Parlak, Sümeyye Boz ve Ali Bozan ile Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatları, Barış Anneleri ve çok sayıda kişi katıldı.

Feminizm ve Alevilik kriminalize edilmek isteniyor

Tutuksuz yargılanan Gülfer Akkaya esasa ilişkin beyanlarda bulundu. Savunma hakkının engellenmesine tepki gösteren Akkaya, kendilerine ilişkin şüphe yaratmaya yönelik bir çaba olduğunu söyledi.

Akkaya’nın konuya ilişkin yaptığı savunma şöyle:

Mütalaada benimle ilgili “iddialar” feminist ve Alevi kadın alanındaki çalışmalarım üzerinden kurgulanmış. Mütalaaya göre bu özelliklerim nedeniyle HDP’ye “kabul edilmişim.” İlk olarak belirtmek isterim ki bağımsız bir birey olarak HDP çalışmalarına kendim katıldım. Ne HDP içinde, ne de başka bir karma yapı içinde Alevi kadın çalışması yapmadım. Çünkü Alevi kadınların özgürlüğü için feminist bir hatta yürütülecek Alevi kadın mücadelesinin sadece karma kurum olan siyasi partilerden değil, aynı şekilde karma yapılar olan Alevi kurumlarından da bağımsız olarak yürütülmesi gerektiğini savunan biriyim. Alevi kadın mücadelesinin karma yapılardan ve erkeklerden bağımsız sadece kadınlarla yapılması gerektiğine inan ve buna göre mücadele veren bir feministim. On yıldır yürüttüğüm Alevi kadın mücadelesinin ilk birkaç yılı bağımsız bir araştırmacı yazar olarak bilgi üretmekle geçti. 2015 yılından itibaren benim de içinde yer aldığım 17+ Alevi Kadınlar adlı bağımsız feminist grubumuzu oluşturup birlikte yola devam ettik. Alevi kadın mücadelesini verdiğim başka bir adres olmadı.

Alevi kadınlar alanında toplam 4 kitap ve sayısız makale, yazı yazdım, röportajlar verdim. Yurt içinde ve yurt dışında 150’ye yakın söyleşi, panel, sempozyum, festival vb katıldım. Yine yurt içinde ve yurt dışında çok çeşitli sivil toplum ve siyasi partiler tarafından etkinliklere davet edildim. Kadın ve feminist mücadeleler veren kadın kurumları tarafından düzenlenen çok sayıda etkinlikte yer aldım. Akademisyenlerle bir araya gelip söyleştik, bilgi üretimlerinde bulunduk. Üniversitelerde derslerde, yüksek lisans ve doktora tezlerinde yazdığım kitaplar kaynak olarak kullanılmakta ve öğrenciler ile görüşmeler buluşmalar yapıyoruz. Müslüman feminist kadınlarla buluştuk, erkek egemenliğinin din ve inançlar aracılığı ile kadınlara nasıl etki ettikleri üzerine çıkarımlarda bulunduk. Deneyimlerimizi paylaştık.

Ancak mütalaayı okuyunca anlaşılıyor ki iddia makamı benim Alevilik alanında yaptığım araştırmaları, çalışmalar suç unsuru gibi gösterip, delil olarak kullanma çabası içine düşmüş. Gerçekten sormak istiyorum neden? Alevilik ve Alevi kadınlar alanında araştırma yapmak, çalışma yapmak suç mu? Bu konularda yazmak suç mu? Böyle suç olur mu? Eğer suçsa Alevi kadınlarla ilgili araştırma yapmak siyasi olarak çalışmalar yapmak hangi yasaya, kanuna göre suç? İddia makamı neden bunu da belirtmemiş? Daha da önemlisi tamamen bağımsız bir alanda, bağımsız kadınlarla beraber Alevi kadın mücadelesi yürütmemiz nasıl bu davaya bağlanarak delil diyerek gösterilmeye çalışılmış? Bu kabul edilebilir değildir. Bir yandan Alevi kadın mücadelesini kriminalize etmeye çalışıp öte yandan bu alanda çalışmalarıyla bilinen yazar olarak beni nefret ve ayrımcılık yapıyor diyerek göstermeye çalışmak ne hukukidir, ne vicdanidir. Bu davada hakkımda somut tek bir delil gösteremeyen savcılık makamının Alevilik alanında yaptığım çalışmaları bana karşı delil diye dosyaya koyma çalışması yineliyorum fikirlerimden, düşüncelerimden dolayı yargılandığımı gösterir.

“HTS KAYITLARI SAVCININ İDDİALARINI YALANLIYOR”

Yazar Gülfer Akkaya ayrıca davanın hukuksuzluğuna da dikkat çekerek şöyle dedi: Bu dava başından beri hukuki olarak yürümedi. Bu dava siyasi bir dava olduğu için buradayım ve yargılanıyorum. Hukuki açıdan benimle ilgili ne elle tutulur bir suç var ne de o suçlarla ilgili herhangi bir delil var. O kadar zorlama bir senaryo olmuş ki delil diye konulanlar bizzat savcının kendi iddiaları ile çelişiyor. Tıpkı HTS kayıtları gibi. Benim HTS kayıtlarım 6 Ekim 10:00 sıralarında Sabiha Gökçen Havaalanı’nda alınmış ama ne tesadüf ki bu HTS kaydım dosyaya konulmamış. Lehime olan bu delil aleyhime şeklinde kullanılmış. Ben o gün yurt dışına çıktım kitaplarımın tanıtımı ile ilgili. Ben yurt dışında iken 6-8 Ekim olayları olmuş, ben geldiğimde olaylar bitmiş ama hakkımda, ‘olayları birlikte yürütmeye çalışmış’ denilmiş.

Mütalaada yer alan ve iddia makamının hakkımda ceza istediği Pendik olayları diye olay yok. Ben 6 Ekim 2014 günü yani bir gün önce sabah erkenden yurtdışına gitmişim. 6-13 ekim arasında yurt dışında olduğum tartışmasız iken bu tarihlerde İstanbul’da suç işlediğimi ileri sürmek ne kadar mantıklıdır? Ama daha da önemlisi Pendik’te bahsi geçen 07 Ekim tarihinde tek bir olay olmamış. İddianamede de Pendik olaylarının bahsi geçmiyor. Dosyada da yok.

Mütalaada bu olayları örgütlediğim iddiasında bulunup hakkımda ceza isterken “üzerine düşen görevi yapmış” deniyor. Ne görevi? Kim görev vermiş ya da veriyor? Tekrar ediyorum hiç kimseden ya da hiçbir yerden davaya ilişkin bu konuda ne bir görev, ne de bir talimat aldım. Zaten mütalaadaki tutarsızlıklar, çelişkiler de bunu açıkça ortaya koymakta.

Nefret suçu değil, eşitlik mücadelesi

Savcı beni yazdığım yazılar ve yaptığım çalışmalarla kin ve nefret üretmekle suçluyor. Bunun ispatlamak için de bir röportajımı koymuş iddianameye. Kin ve nefret ürettiğim iddia edilen röportajda bunun tam tersi var. Bunu savcılık kendisi de söylüyor. Bold halinde işaretlediği kısımlar benim feminist dünya görüşümü aktardığım yerler. Patriarkadan (erkek egemen sistem)  eviçi kadın emeği sömürüsünden bahsediyorum o kısımda. Kadınların patriarkal sistemde erkekler tarafından bedenlerinin, kimliklerinin, emeklerinin sömürüldüğünü anlatıyorum. Kadınların erkekler tarafından yaşadığı bu sömürüden ancak feminist devrimle yani toplumsal bir değişimle kurtulabileceklerini söylüyorum. Bulunduğum her yerde olduğu gibi HDP’de de bir bağımsız feminist olarak, parti içindeki erkekliğe karşı mücadeleyi sürdürdüğümü aktarıyorum. Erkek egemenliğine karşı her nerede olursam olayım mücadele ettiğimden bahsediyorum. Çünkü ben bir feministim. Yani kadın erkek eşitliğine inanan ve bunun için hayatı boyunca mücadele eden biriyim.