fbpx

Siyaset Bilimci İsmet Akça: ‘İktidar Amerikan çizgisine dolayısıyla İsrail’e uyumlu’

Paylaş

“İktidar Amerikan çizgisine daha yakın, daha uyumlu bir pozisyon benimsiyor. Dolayısıyla İsrail’e de uyumlu. Retorikte karşı şeyler söylense bile altta işleyen politika bu.”

NATO zirvesi, askeri harcamaların yüzde 2’den yüzde 5’in üzerine çıkarılması ve önümüzdeki yılın toplantısının Türkiye’de yapılması kararlarıyla sona erdi. İktidar medyası “dostum Trump” ilişkilerini ve sonraki zirvenin Türkiye’de yapılacak olmasını zafer olarak sunarken, gazetemize konuşan Siyaset Bilimci Doç. Dr. İsmet Akça, Türkiye’nin de kabul ettiği yeni askeri bütçenin adeta savaş bütçesi olduğunu belirterek “Türkiye açısından bu, mevcut kamu kaynaklarının büyük kısmının sosyal harcamalardan çekilip askeri alanlara kaydırılması anlamına geliyor” dedi. İktidarın antiemperyalizm söylemine de değinen Akça, “Son süreçte Amerikan çizgisine daha yakın, daha uyumlu bir pozisyon benimsiyor. Dolayısıyla İsrail’e de uyumlu. Her ne kadar retorikte karşı şeyler söylense bile altta işleyen politika daha uyumlu” diye konuştu.

‘Türkiye’de kamu harcamaları askeri alana kayacak’

NATO’nun 2014 Galler zirvesinde belirlediği yüzde 2’lik askeri harcama hedefini Türkiye’nin geçmişte büyük oranda tutturduğunu hatırlatan Akça, NATO’nun yeni hedefiyle birlikte GSYH’nin yüzde 3.5’inin doğrudan askeri personel, teçhizat ve operasyonel kabiliyetlere ayrılmasının öngörüldüğünü belirtti.

Yeni hedefin Türkiye’ye ekonomik etkilerine değinen Akça, mevcut cari açık ve uygulanan Mehmet Şimşek programı bağlamında, sosyal harcamaların kısılması pahasına askeri bütçenin büyüyeceğini söyledi: “Bu program sosyal harcamaları kısmaya, ücretleri baskılayarak iç talebi düşürmeye dayanıyor. Askeri harcamaların artışı makroekonomik kararları da etkiler. Türkiye açısından bu, mevcut kamu kaynaklarının büyük kısmının sosyal harcamalardan çekilip askeri alanlara kaydırılması anlamına geliyor. Adeta bir savaş bütçesi hazırlanıyor.”

Türkiye’de uygulanan ekonomi politikalarının (Şimşek programı) kamu harcamalarında kısıntı ve ücretleri baskılayarak iç talebi kısmayı hedeflediğini belirten Akça, bu politikaların yüzde 5’lik askeri harcama artışıyla çeliştiğine vurgu yaptı. “Bu karar, Türkiye’nin zaten kırılgan olan kamu bütçesi üzerinde yeni yükler yaratacak. Enflasyonu düşürmek için uygulanan kemer sıkma politikaları ile artan askeri harcamalar arasında açık bir gerilim oluşacak.”

‘Türkiye hava gücünü yenileyemedi’

Akça’ya göre, F-35 ve F-16 projeleri Türkiye’nin hava kuvvetlerini modernleştirmesi açısından hayati önemdeydi. Ancak Rusya’dan S-400 alımı sonrasında ABD ile yaşanan kriz, Türkiye’yi bu projelerden dışladı. Avrupa’dan Eurofighter alım girişimleri de tıkandı. “Dünyada artan militarizasyon ortamında Türkiye hava gücünde istediği modernleşmeyi gerçekleştiremedi. Yerli uçak projeleri iç kamuoyuna büyük bir heyecanla pazarlansa da, henüz Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu kapasiteyi sağlayacak düzeyde değil” diyen Akça, Türkiye’nin bu açığı kapatmak için dış alımlara yöneldiğini söyledi.

İHA/SİHA başarısı sınırlı

Türkiye’nin İHA ve SİHA teknolojilerinde kaydettiği ilerleme dünya genelinde dikkat çekerken, Akça bu başarının yeni nesil savaş uçağı ihtiyacının yerini dolduramayacağını belirtti: “Türkiye İHA/SİHA ve zırhlı kara araçları üretiminde bir niş yakaladı. Ancak bu, F-35 gibi uçaklarla kıyaslanabilecek bir düzey değil. İHA/SİHA’lar hava üstünlüğü sağlayacak kapasitede değil. Uçak modernizasyonu, Türkiye’nin hava kuvvetleri için hâlâ çözülememiş bir meseledir.”

‘Amerikan çizgisine uyumlu’

Türkiye’nin ABD ve NATO ile zaman zaman gerilimli ilişkiler yaşadığı bilinse de Akça’ya göre, son dönemde Türkiye daha uyumlu bir hata yönelmiş durumda: “Türkiye Soğuk Savaş sonrası dönemde özerk dış politika hamleleri denedi. Rusya ve Amerika arasında denge siyaseti izlemeye çalıştı. Ancak son süreçte yeniden Amerikan çizgisine daha yakın, daha uyumlu bir pozisyon benimsiyor. Dolayısıyla İsrail’e de uyumlu. Her ne kadar retorikte karşı şeyler söylense bile altta işleyen politika daha uyumlu.”

Akça şunları söyledi: “Dolayısıyla Türkiye’nin dış politikasını değerlendirirken, bölgede bir barış diplomasisinin aktörü olmaktan çok, küresel ve bölgesel militarizasyon dinamiklerinin bir parçası haline geldiğini söylemek gerekir. NATO üyeliği, Suriye politikası, Kürecik’teki Amerikan radar üssü gibi askeri iş birliklerinin yanı sıra, savunma sanayisine yapılan yatırımlar ve dış politikada askeri gücün daha yoğun biçimde kullanılması, Türkiye’nin dış politikasının giderek daha fazla militarize olduğunu gösteriyor. Bu yönüyle Türkiye, sadece bu süreci izleyen değil, aynı zamanda inşa eden aktörlerden biri olarak öne çıkıyor.”

Bu uyumun özellikle İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ve bölgedeki tansiyonu artıran gelişmeler ışığında daha net görüldüğünü ifade eden Akça, Türkiye’nin İsrail’e yönelik söylemde eleştirel görünse de pratikte askeri ve ticari ilişkilerini sürdürdüğünü söyledi.

‘NATO’nun merkezinde olmak istiyor’

Türkiye’nin mevcut dış politikasının, barış diplomasisi yerine askeri güce dayalı bir hata oturduğunu belirten Akça, NATO’nun 2026 zirvesinin İstanbul’da yapılacak olmasını da bu politikanın bir yansıması olarak görüyor: “Türkiye bu yeni dünyanın NATO’nun bir parçası, onun merkezinde olmak istiyor. Bu yeniden şekillenen küresel askeri politik mimarinin bir de bu güçlerinden birisi olmak istiyor. Bunun için de bütün hatları kullanıyor, NATO da bu hatların en önemlilerinden bir tanesi.”

Yer gök NATO üssü

Türkiye NATO müttefikleri arasında en çok katkı yapan 5 ülkeden biri sayılıyor. Türkiye’de en az 23 NATO üssü var. Bu üslerin büyük çoğunluğu ABD ve Türkiye’nin ortak üssü iken bir İtalya bir Almanya ortak üssü var. Ayrıca ABD’nin de bunlarla beraber Türkiye’nin toplam 16 noktasında başta İncirlik olmak üzere askeri üsleri var. 15 farklı noktada NATO radarları 5 farklı noktada ABD’nin füze ve nükleer bomba kontrol merkezleri bulunuyor. İzmit, Balıkesir, Eskişehir, Konya, Ankara, Malatya ve Erzurum’daki üslerde ise nükleer silah depoları yer alıyor.

Kaynak: Evrensel