fbpx

Kalınlaşan duvarlar ve inceltilmiş ırkçılık

Paylaş

Stadt Bern’in organize ettiği “Aktionswoche gegen Rassismus / Irkçılığa karşı eylem Haftası”nın bu yıl 14. düzenleniyor. Her yıl Mart ayının 16-24 tarihleri arasında gerçekleşen etkinliğin bu yılki teması eğitim.

İsviçre dışardan bakınca çok özgür ve demokratik görünse de gerçekliğin böyle olmadığını en iyi İsviçre’de yaşayan göçmenler biliyor. Aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi’nin (SVP) “ak koyun – kara koyun (göçmenler)” politikası açık ya da üstü kapalı olarak, çoğu zaman da inceltilmiş bir formda her yerde karşımıza çıkıyor.

Göçmenlik sadece fiziksel bir yer değiştirme durumu değil. Yanı sıra toplumsal ve kültürel açıdan pek çok bagaj taşıyor.  Göçmenlerin beraberinde getirdiği kültürel çeşitlilik, farklı diller, tenler geldiği ülkeye zenginlik katabilecekken muhafazakâr ve sağ politika tarafından öyle ele alınmıyor, insanlara tehlike ve tehdit olarak lanse ediliyor. Bu manipülasyon karşılık buldukça kültürler yabancılaşıyor, diller çatışıyor, kimlikler etiketleniyor, göçmenler ötekileştiriliyor.

Kim olduğunuz, nereden geldiğiniz, burada mı doğduğunuz çok da önemli değil. Adınız soyadınız, ten ve saç renginiz, aksanlı diliniz sizi hemen ötekileştirebiliyor. Bütün kapılar size açık değil söylendiği gibi. Açık olanların pek çoğunun üzerinde de görünmeyen büyük harflerle “yabancılar giremez” yazıyor. Hangi yaş grubundan, hangi meslekten olursanız olun, isterseniz vatandaş olmuş olun bu sizin “yabancı (ausländer)” olma durumunuzu değiştirmiyor.

Yetersiz olan kim?

Okulda, iş yerinde, sosyal alanlarda yerli halktan çok daha fazla çabalamanız gerekecektir yol alabilmek ve kendinizi kabul ettirebilmek için.  Çünkü oraya ait değilsinizdir. Her seferinde bu durumun karşınıza çıkması bir süre sonra kendinizden şüphe etmenize yol açar. Yüzyüze kaldığımız sorunlar karşısında kendimizi suçluyor, eksik ve yetersiz hissediyoruz çoğu zaman. Oysa bu sorunların kaynağı bizim eksiklerimiz değil, sistematik olarak bizi sistemin dışında tutan ırkçı uygulamalar ve yapısallık oluyor.

Geldiğimiz ülkelerde ırkçılık çok kaba bir biçimde yaşanıyor. Kendinden olmayanı, kendine biat etmeyeni yok sayıyor, öldürüyor, hapse atıyor. İsviçre’de (ben burada yaşadığım için burayı gözlemleyebiliyorum) ise bu daha inceltilmiş bir şekilde uygulanıyor. Aslında sizi çok önemsiyor, anlamaya çalışıyor, empati yapmaya çabalıyorlarmış gibi davranan inceltilmiş bir yapısal ırkçılık var buralarda. Açıktan yapılan ırkçılık zaten orta yerde ve ona karşı mücadele ediyorsunuz. Ama inceltilmiş ırkçılık o kadar iyi kamufle ediliyor ki, yaşadığınızı ırkçı bir muamele olduğu kabul etmeniz de zaman alıyor.  

Sahiden bizi mi düşünüyorlar?

Çocuklarımız burada doğmuş ya da çok küçük yaştan beri burada yaşıyor olsa dahi sık sık öğretmenlerinin “Beni anlıyor musun? Senin için zor mu sorular? Ev ödevini anladın mı?”  sorularına maruz kalıyorlar. Çok makulmüş pozlarını takınarak “Lise senin için zorlu olacaktır, meslek seçebilirsiniz.” ya da “Kötü bir lise öğrencisi olacağınıza, meslek seçin.” telkinlerinde bulunabiliyorlar.

Tamamen seni düşünüyorlarmış gibi bir surat ifadesi takınarak, eşit eğitimleri aldığınız bir İsviçreliye asla sormayacakları “Bunu yapabileceğinden emin misin? Destek ister misin? Bunun üstesinden gelebilir misin?” gibi sorularla muhatap kalıyorsunuz okulda, işyerinde, kursta sık sık.

Bunlar çok masum gibi görünse de aslında direkt olarak ötekileştiriyor göçmenleri. Farklı olduğunuz, çok da fazla şansınızın olmadığı sürekli hatırlatılıyor, toplumsal ilişkiler içerisinde yeniden üretiliyor.

Ve bu sizin üzerinizde bir baskı aracına dönüşüyor…

Sistemi yeterince tanıtıp “muhtaçlık” haline son vermek yerine sürekli olarak “yardım edilen” pozisyonunda tutuluyorsunuz. Pek çok hakkımızı ve sorumluluğumuzu karanlıkta el yordamı ile sağa sola çarpa çarpa öğrenmek zorunda bırakılıyoruz. Ancak dile hakim olduktan, sistemin bilgi kaynaklarına nasıl ulaşabileceğimize vakıf olduktan sonra bu durum değişmeye başlıyor.

Oysa göç, göçmenlik dün ortaya çıkan bir durum değil. Yüzyıllardır yaşanıyor, deneyimleniyor. Hele son 50 yıl bu ülkeler adeta birer göçmen topluluğuna dönüştüler. Ama ısrarla ve inatla bu kaçınılmaz gerçekliği kabullenmiyor, buna uygun bir yapısallık geliştirmiyorlar. Adeta bu sorun hep var olsun, canlı kalsın, gündemde kalsın, sorun yaratsın istiyorlar. Bunca zamandır gerçek ve yapısal çözümler yaratılmamış olması başka türlü açıklanamaz herhalde.

Bern şehir yönetiminin her yıl düzenlediği “Irkçılığa Karşı eylem Haftası / Aktionswoche gegen Rassismus” kapsamında hazırladığım “Eğitim Çıkmazı” video-röportaj çalışması bu konulara biraz daha dikkatle eğilmeme neden oldu.

Eğitim Çıkmazı Video çalışmasının tanıtım fragmanı

Bu sene eğitim alanındaki ırkçılık ve ayrımcılık konusuna yoğunlaşan Eylem Haftası için, göçmen kadınların ve çocukların eğitim alanında yaşadıkları sorunlara dikkat çeken bir dizi video görüşme yaptım. Bu görüşmelerin en çarpıcı yanı eğitim alanındaki ırkçılığın, ayrımcılığın ne kadar inceltilmiş, kamufle edilmiş olduğuydu benim için. Öyle ki, üzerine defalarca ve ayrıntılarıyla konuştuğumuzda görünürleşen yapısal ırkçılık, ayrımcılık fark edilebiliyordu.

Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Irkçılığa Karşı eylem Haftası önemli bir çalışma olsa da henüz olması gerekenin çok uzağında olduğumuz gerçekliğini ortadan kaldıramıyor. Ama en azından bir farkındalık yaratmayı başarıyor toplumun belirli bir kesiminde. Farkında varmak değiştirmeye girişmenin ilk adımıdır nihayetinde, iyidir.

Not: Yönetmenliğini benim yaptığım “Eğitim Çıkmazı” belgeseli 14. Irkçılığa Karşı Etkinlik Haftası (Aktionswoche der Stadt Bern gegen Rassismus ) kapsamında 17 Mart 2024 Pazar günü saat 12:00’da Bern KUTÜSCH’te gösterilecektir (Adres: Breitenrainplatz 27 3014 Bern)