fbpx

Avrupa’daki iktidarların gözü yine emekçilerin haklarında

Paylaş

Fransa bütçe kesintileriyle kemer sıkma politikalarına geçiyor. İngiltere’de Muhafazakar Parti içindeki tartışmalar arttı. Batı’da Rusya ile müzakerelerin başlatılması eğilimi yükseliyor.

Fransa kemer sıkma politikalarına geçiyor. Hükümetin açıkladığı yeni tasarruf planından en çok etkilenecek hizmetler milli eğitim ve ekoloji dönüşümleri projeleri. İngiltere’de hükümetin göçmen karşıtı politikalarının yanı sıra ekonomik krizin etkilerinin artması Muhafazakar Parti içindeki tartışmaları da arttırdı. Owen Jones bu haftaki yazısında bu tartışmalara değiniyor. Navalni’nin ölümüyle çakışan Münih Güvenlik Zirvesi, Ukrayna’ya destek şovuna çevrilse de Batı’da halk arasında savaşın sona erdirilmesi için Rusya ile müzakerelerin başlatılması eğilimi yükseliyor. Güvenlik zirvesine bağlı yayımlanan güvenlik endeksi Rusya’nın baş tehlike olmaktan çıktığını ortaya koydu.

10 MİLYARLIK BÜTÇE KESİNTİSİ: EKONOMİ BAKANI EKOLOJİ EMEK VE EĞİTİMİN KANINI EMİYOR

Benoit Barnett
Revolution Permanent

Avrupa direktifleri doğrultusunda Fransız hükümeti ekonomik krizin bedelini işçilere ve emekçi sınıflara ödetmeye devam ediyor. Avrupa, kovid 19 döneminden miras kalan “Ne pahasına olursa olsun” döneminin sonuna doğru ilerlerken, Fransız hükümeti ekonominin 29 sektöründe 10 milyar avroluk bütçe kesintileriyle başı çekiyor. Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire’in açıklamalarından üç gün sonra resmi gazetede yayımlanan bütçe kesintilerine ilişkin kararname şimdiden insanların günlük yaşamlarını olumsuz etkilemeye başladı. Etkilenen sektörler arasında fonları 2 milyar avro azaltılan ekoloji, 1.1 milyar avro kaybeden “çalışma ve istihdam” ve sırasıyla 692 milyon avro ve 900 milyon avro kaybeden milli eğitim ve yüksek öğretim yer alıyor. Bruno Le Maire rengini açık etti: Borca karşı koymak için, işçiler ve çalışan sınıflar ekonomik krizin yükünü çekmek zorunda kalacak.

Ekoloji, ulusal harcamaların sadece yüzde 5’ini oluşturmasına rağmen, bütçe kesintilerinin yüzde 2’si ile en çok etkilenen sektörlerden biri oldu. Kesilen bu miktar normalde okulların altyapısının yenilenmesine yönlendirilmesi gerekiyordu. Hükümetin önceliklerinin bir sembolü olarak, kemer sıkma politikasından en az etkilenen sektörler, bütçeleri sırasıyla 118 milyon avro ve 134 milyon avro kesilecek olan cezaevleri ve polis teşkilatı. Gabriel Attal’ın istihdam ve milli eğitimle ilgili açıklamalarının aksine, ekonomik göstergeler daralmayı göstermekte ve bu halihazırda krizdeki Macronizmin neoliberal reform projelerini zorlaştırmakta.

MİLLİ EĞİTİM SALDIRI ALTINDA: YAKLAŞIK 700 MİLYON AVRO DAHA AZ VE 11 BİN KADRO İPTAL

Le café pédagogique web sitesine göre, Fransız eğitim sisteminde 11 bin kişi bu istihdam kesintisinden etkilenecek. Kamu sektöründe ilköğretimde 2 bin 620, ortaöğretimde ise 1740 öğretmen kadrosu kapatılacak. Özel sektörde ise 1760 kişi işten çıkarılacak. AED’ler ve AESH’ler (Özel gereksinimi olan öğrenciler için asistanlar) için ise 4 bin 600 kadro artık finanse edilmeyecek. Gabriel Attal’ın üniversite reformunun “seviye grupları” ile uygulanmasını sağlamak üzere 2 bin 137 öğretmen kadrosu ihdas edileceğine ilişkin açıklamalarından iki ay sonra, hükümet artık gerici reformlarına eşlik edecek süslü yalanlar yaratma zahmetine bile girmiyor.

Attal, eğitim bakanlığından ayrılırken “Okulların tüm mücadelelerin merkezinde olacağını” ve beş yıllık dönemin “mutlak önceliği” olacağını söylemişti. Ancak, bu bütçe duyuruları, önceki reformlarla zaten son derece savunmasız hale getirilmiş olan eğitim çalışanlarının kan kaybını körüklemeye devam ediyor. SNES-FSU’nun basın açıklamasında belirtildiği üzere: “Bu kanama, hükümetin, meslekleri cazip hale getirmek ve tüm öğrenciler için kamu hizmeti görevlerinin düzgün bir şekilde yerine getirilmesini garanti altına almak amacıyla çalışma koşullarını, ücretlerini ve terfilerini iyileştirerek personel istihdam etmeyi reddettiğini bir kez daha teyit etmektedir.”

FRANSA: İŞÇİLERE VE EMEKÇİ SINIFLARA KARŞI AVRUPA KEMER SIKMA DİREKTİFLERİNİN İYİ ÖĞRENCİSİ!

Diğer taraftan, bütçe kesintilerine ilişkin bu kararname, kovid 19 ve Ukrayna’daki savaşın tetiklediği krizler karşısında devletlerin kasalarını doldurmak için oluşturulan Avrupa’nın “Ne pahasına olursa olsun” politikasının sonunu işaret ediyor. Fransa’nın Avrupa Birliği’nin ekonomik direktiflerine uyması, geçtiğimiz ocak ayında onaylanan İstikrar Paktı’nın yürürlüğe girmesini takip ediyor. Bu pakt, kamu maliyesinin 4 ila 7 yıl içinde normalleşmesini ve bunun da sadece bir dizi bütçe kesintisinden oluşmasını öngörüyor. (…)

Bruno Le Maire’in umutları ne olursa olsun, kemer sıkma önlemlerinin doğrudan sonuçları, iş ve işçilerin yaşam koşullarına yönelik şiddetli saldırılar vaadiyle birlikte, nüfusun güvencesizliğinde bir artışı getirecek. Geçtiğimiz haftalarda, reel ücretlerdeki kaybın onayladığı bir dönemde, bir dizi özel ve kamu sektörü şirketinde çalışanlar, temel talepleri ücretler olmak üzere greve gittiler. Hükümetin devam eden acımasız saldırısı karşısında, gerici neoliberal politikalarına bir alternatif olmak için özel sektörde ve kamu sektöründe geniş tabanlı bir hareket inşa etmemiz gerekiyor.

Çeviren: Eren Can


GÖÇMEN KARŞITI, BORİS YANLISI, BAKIM ÇALIŞANI KARŞITI: MUHAFAZAKARLAR ARTIK İŞE YARAMAYAN PANİK BUTONLARINA BASIYOR

Owen Jones
The Guardian

Nihayet, İngiliz toplumunun az eleştirilen belası olan bakım çalışanlarına karşı durmaya hazır bir hükümetimiz var. İçişleri Bakanımız James Cleverly, denizaşırı ülkelerdeki bakım çalışanlarının İngiltere’ye “Bakmakla yükümlü oldukları kişileri” getirmelerini yasaklayan bir kararı sevinçle duyurdu. Bazı muhalifler, ulusal bakım çalışanı açığı ve özellikle yabancı personelin korkunç bir sömürüye maruz kalması, bazılarına saatte 5 sterlin gibi düşük bir ücret ödenmesi ve binlerce sterlinlik beklenmedik ücretler talep edilmesi nedeniyle buradaki aklı sorgulayabilir. Bunu anlıyorum, ancak sevdiklerinizin ihtiyaçlarını karşılarken, onları kendi sevdiklerinden ayıran uçsuz bucaksız yolları bilerek çok çalışan, az maaş alan bir bakım görevlisinin gözlerine bakabilmeye paha biçemezsiniz.

Kin, ne yazık ki faturaları ödemiyor ve hükümetin stratejisindeki ölümcül kusur da burada yatıyor. Geçen hafta Sunday Telegraph’ın editörü “Hayatımda ilk kez Britanya’nın bittiğini düşünmeye başlıyorum” başlıklı kederli bir yazı kaleme aldı. Açıkça sefil bir durumda olan birine karşı anlayışsız davrandığım için özür dilerim, ancak 14 yıllık Muhafazakar iktidarın ardından ülkenizin kelimenin tam anlamıyla sonunun geldiğine ikna olmuş bir Muhafazakar’sanız, kendinize bazı sorular sormanın zamanı gelmedi mi? Ulusal varoluşsal krizimizi yanlış Muhafazakar hükümet tarzına sahip olmakla suçlamak da pek mantıklı değil, zira şekil değiştirmek Muhafazakar DNA’nın doğasında var: küçülen devlet Thatcherizmini, “ulusal muhafazakarlığı”, utanmaz sağ popülizmi, tam yağlı ekonomik liberterizmi ve şu anki varyantımız her ne ise onu gördük. Bu programlar sadece kendi koşullarında başarısız olmakla kalmadı, aynı zamanda Britanya’yı inkar edilemez derecede kötü bir durumda bıraktı.

MUHAFAZAKAR FELSEFENİN HİÇBİR MARKASI BRİTANYA’NIN KÖTÜ GİDİŞATINA ÇÖZÜM SUNMUYOR

İşte Muhafazakarların bu kadar zor durumda olmasının nedeni. Muhafazakar felsefenin hiçbir markası Britanya’nın kötü gidişatına çözüm sunmuyor. Bu sağcı deneylerin birleşik mirası, yaşam standartlarında eşi benzeri görülmemiş bir daralma, durgun ekonomik büyüme, krizle boğuşan kamu hizmetleri, büyüyen bir konut kabusu ve siyasi kargaşadır. İdeolojik olarak hazırlanmış bu felaketler, skandallarla ve Liz Truss’un İngiliz vatandaşlarını, finansmanı şüpheli sağcı düşünce kuruluşları tarafından hayal edilen akıl dışı politika fikirleri için kobay haline getirme kararıyla vurgulanmıştır. Pek çok kişi Muhafazakar Parti ile seçmen arasındaki kopuşa bu son hatanın yol açtığını düşünse de bu aynı zamanda Muhafazakarların çaresizliğinin de bir işaretiydi.

Hiçbir fikirleri kalmadı. Dolayısıyla, fikirleri olmadığı için, bu kez işe yarayabileceği umuduyla, en sevdikleri kırmızı düğmelere bir kez daha basmayı seçtiler. Göçmenlere saldırmak, geçmişte Muhafazakarların seçim şansını arttırdığı için kağıt üzerinde mantıklı. Kötü haber ise şu: Araştırmalar, göçmenlerin toplam sayısı artarken bile göçmen karşıtlığının belirginliğinde sürekli olarak belirgin bir düşüş olduğunu gösteriyor. Manşetlerdeki göç rakamları hakkında korku tellallığı yapmak zaman zaman Muhafazakarların işine yarayabilir, ancak Cleverly’nin yakın zamanda yaptığı ve başarısızlıkla sonuçlanan teklifin de gösterdiği gibi, somut örnekler verdiğinizde hikaye değişiyor. Britanyalılara göçün çok yüksek olup olmadığını sorduğunuzda evet diyenlerin sayısı hayır diyenlerin sayısından daha fazla olacaktır: Ancak sosyal bakım çalışanları, sağlık çalışanları, öğretmenler ve öğretim görevlileri, öğrenciler, hatta savaştan kaçanlar gibi somut örnekler sorduğunuzda daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu ya da mevcut rakamların doğru olduğunu söyleyenlerin sayısı daha fazla olacaktır.

Aynı şey Boris’i Geri Getir etiketli bir başka büyük kırmızı düğme için de geçerli. Bir zamanlar, Brexit dalgasını yönetmek ve Muhafazakar seçmenler Faragizm’e doğru akın ederken kanamayı durdurmak için benzersiz bir konuma sahipti. Britanya’nın AB konusunda derin bir kutuplaşma yaşadığı dönemde bu anlamlıydı. Ancak bu yarım on yıl önceydi ve anketlerin sürekli olarak çok daha fazla Britanyalının Brexit’in etkisinin iyi değil kötü olduğuna inandığını göstermesinin yanı sıra, Johnson’ın ışıltısı pandemi sırasında kuralları çiğnediği konusunda yalan söylediğinden beri biraz azaldı.

Diğer kırmızı düğme ise basitçe “Herhangi bir eski kültür savaşı iş görür” olarak etiketlenmiştir. Transfobi bu türün klasiği haline geldi, ancak ne yazık ki, trans bireylerin varlığı inkar edilemez bir şekilde birkaç bin çok sesli çevrim içi aktivistin hayatını rahatsız edici bir dereceye kadar ele geçirmiş olsa da, küçük bir marjinal azınlığın hayatını zorlaştırmak çoğu için bir öncelik olarak kaydedilmedi. Rishi Sunak, öldürülen trans kız Brianna Ghey’in annesi parlamentoyu ziyaret ederken transfobik bir şakaya başvurduğunda, bu haçlı seferinin kindarlığı, ölümcül derecede kötü niyetli olanlar hariç, ana renklerle ifade edildi.

İşte Muhafazakarların sorunlarının özü de burada yatıyor. Ekonomik projeleri itibarsızlaştırıldı, bu yüzden zamanlarını “aşırı solcuların” kendi gözetimleri altında kurumları nasıl ele geçirdiklerinden yakınarak geçiriyorlar. Asıl itiraz ettikleri şey, genç nesillerin daha ilerici hale gelmesi ve Muhafazakarların yabancı olarak gördükleri herkese kin ve acımasızlık gösterme talimatlarını kabaca görmezden gelmeleridir. Ayrıca İngiliz Y kuşağının yaşlandıkça sağa kayma eğilimine karşı çıkan ilk kuşak olduğunu da anlamıyorlar; bunun nedeni beyinlerinin yıkanmış olması değil (Her nasılsa histerik bir sağcı basının hakim olduğu bir ülkede), tam da Muhafazakar ekonomik reçetelerin onlara özgürlük yerine güvensizlik sunmasıdır.

İktidar partimiz böyle bir gerçekle yüzleşebilse ve daha sosyal liberal, paternalist bir muhafazakarlık sunabilse bile, seçmenlerin daralan bir kesimi bunu yapmalarına izin vermeyecektir. Nitekim, Reform Partisine iltica etme tehdidinde bulunarak, ne olursa olsun, Muhafazakarlar sağ kanatlarını rehin almış durumdalar. Muhalefetteyken, GB News gibi medya kuruluşları tarafından teşvik edilen bu yaklaşımı iki katına çıkaracaklardır. Parti, her geçen yıl seçmenlerin giderek daha büyük bir bölümünü oluşturan nesillerden giderek daha fazla kopuyor. Bu yüzden onları, kırmızı düğmelerine her zamankinden daha fazla öfke ve şevkle basarken, her zaman tüm dünyalarının etraflarında yıkıldığını fark ederken ama nedenini asla tam olarak anlayamazken izleyin.

Çeviren: Sarya Tunç


ALMANYA VE ABD’DE UKRAYNA’YA DESTEK AZALIYOR

David Goesmann
Telepolis

Anketler değişen ruh halini gösteriyor. Rusya artık en büyük tehdit değil. Artık ağır silah tedarik edilmesi baş talep değil. Daha farklı şeyler talep ediliyor.

Ukrayna’yı Batı’da destekleyen devletlerin ülke için gerekli askeri ve mali yardımı seferber etmesi giderek zorlaşırken başta ABD olmak üzere Avrupa’da da ruh halinde bir değişiklik gözlemleniyor. Bu aynı zamanda Münih Güvenlik Konferansı sırasında yayımlanan ve insanlara ve çeşitli eyaletlere hangi tehditleri ne kadar yüksek olarak derecelendirdiklerini soran Münih güvenlik endeksi 2024’te de görülebilir. Rusya, bir yıl önceki son endekste Almanya’da bir numaralı tehdit olarak algılanırken, mevcut tehdit listesinde yedinci sıraya geriledi. Bu eğilim G7 grubu ülkelerinin tamamında geçerli. Bir yıl önce Rusya’nın oluşturduğu tehdit en acil ve en büyük endişe olarak görülüyordu ve zirvede yer alıyordu. Şimdi Rusya tehdit olarak dördüncü sıraya geriledi. Aşırı hava koşulları ve orman yangınları, siber saldırılar ve doğal yaşam alanlarının yok edilmesi artık G7’nin listesinin başında yer alıyor. Çoğunluk Ukrayna’ya askeri yardımın çok fazla olduğu görüşünde. Güvenlik araştırmasına göre, nükleer silah kullanımı ve enerji arzının kesintiye uğraması da dahil olmak üzere Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı bağlamındaki neredeyse tüm göstergeler azaldı.

Çin, Brezilya, İran ve Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkeler açısından tehdit sıralamasında Rusya, 32 puanla 29. sırada yer alırken, ABD’nin gerisinde, Avrupa Birliği’nin ise hemen önünde yer alıyor. Ukrayna’nın Rus saldırganlığına karşı desteklenmesinde de bir değişiklik var. Almanya da dahil olmak üzere Ukrayna’ya silah teslimatı konusunda şüpheler artıyor. YouGov’un 2-6 Şubat 2024 tarihleri ​​arasında gerçekleştirdiği kamuoyu araştırmasına göre Almanların yüzde 39’u, Alman askeri yardımının çok fazla olduğuna inanıyor. Ukrayna’ya çok fazla silah teslim edildi. Buna karşılık yüzde 18’i daha fazla askeri teçhizatın teslim edilmesi gerektiğini söylüyor. Yüzde 26’sı mevcut seviyeyi uygun buluyor.

Almanya’da özellikle ağır silahlara eleştirel gözle bakılıyor. Leopard 2 ana muharebe tanklarının geçen yılın başında planlanan teslimatından önce bile, bir ankete katılanların yüzde 44’ü bunun yanlış olduğunu söyledi. Buna karşılık yüzde 41’i bunun doğru olduğunu düşünüyor. Almanlar savaş uçağı tedarikini reddetme konusunda daha da yüksek sesle konuşuyor. Almanların yüzde 56’sı buna karşı çıkıyor, sadece yüzde 27’si destekliyor.

Aynı zamanda yakın zamanda yapılan bir ankette Almanların yalnızca yüzde 25’i Ukrayna’dan eskisinden daha fazla savaş mültecisi almaya hazır olduklarını söyledi. Neredeyse üçte biri (yüzde 32) buna karşı. Mayıs 2022’de yüzde 46’sı bu görüşten yanaydı. Rusya’ya yönelik yaptırımlara ilişkin onay oranları da düştü, ancak (azalan) bir çoğunluk hâlâ insani yardımda olduğu gibi net anlamda bunları destekliyor. Ancak bu şimdilerde silahlar ve mülteci kabulleri için geçerli değil.

ABD’de yapılan araştırmalar da çoğunluğun, hükümetin Ukrayna’ya çok fazla silah gönderdiğini düşündüğünü gösteriyor -yüzde 31. Buna karşılık yüzde 16’sı yardımın yeterli olmadığını, yüzde 29’u ise doğru olduğunu düşünüyor. Quincy Enstitüsü tarafından yapılan bir ankette Amerikalıların yüzde 70’inin şaşırtıcı bir şekilde Biden yönetiminin Rusya ile barış müzakerelerini başlatması için Ukrayna’ya baskı yapması gerektiğine inandığını ortaya koyması da ilginç.

Aslına bakarsanız Amerikalılar diplomasi istiyor, Almanlar da öyle.

Dahası, katılımcılara böyle bir hamlenin tüm tarafların uzlaşmasını gerektireceği söylendiğinde, müzakerelere verilen oylarda neredeyse hiçbir değişiklik olmadı. Ankete katılan üç kişiden ikisi, potansiyel dezavantajlara rağmen ABD’nin müzakerelere devam etmesi gerektiğini söyledi. Karşılaştırma için: 2022’nin sonunda ABD’de ankete katılan seçmenlerin yüzde 57’si uzlaşma içeren müzakerelerden yanaydı. Bu, bugüne kıyasla yüzde dokuzluk bir fark. Savaşın sona erdirilmesine yönelik diplomatik çabalar Almanya’da da oldukça popüler. Bu yılın ocak ayı başında yapılan bir ankette, ankete katılanların yüzde 51’i Alman siyasetçilerin bu konudaki çabalarının kendileri için yeterince ileri gitmediğini söyledi. Sadece yüzde altısı bunun çok kapsamlı olduğunu düşünüyor, yüzde 29’u ise uygun olduğunu düşünüyor.

 Çeviren: Semra Çelik

Kaynak: Evrensel