fbpx

Aşırı sağın seyri: Polonya örneği – Cihan Tuğal

Paylaş

Dünya çapında ciddi bir faşizan tırmanış var. Önümüzdeki aylarda, gündem izin verdikçe, birkaç örnek ülke üzerinden bu tehdidin çapını değerlendireceğim. İktidardaki popülist partinin, geçtiğimiz ekim ayındaki seçimlerde yenilgiye uğratıldığı Polonya ile giriş yapalım konuya.

Temel mesele şu: PiS (Hukuk ve Adalet Partisi) neden Macaristan’daki kardeşi Fidesz kadar uzun erimli bir diktatörlük kuramadı?

Anahtar, iki ülkedeki kitle örgütlenmesinin gayet farklı yaşanmış olmasında. Solidarnocs (Dayanışma) hareketinden ve diğer işçi hareketlerinden arta kalanların, serbest piyasa reformlarını sekteye uğrattığı 1990’lardan yanlış dersler çıkaran Polonya aşırı sağı, yeni rejimi kendi kitlesini örgütsüzleştirmek üzerine kurdu. Örgütlü bir halk desteği yerine, Katolik kilisesi ve diğer muhafazakar elit ağlar tarafından topluma benimsetilen gevşek bir milliyetçi-muhafazakar kimliğe dayadı sırtını.

Macaristan’da ise 1990lar’da aynı düzeyde bir işçi direnişi yaşanmadı. Giderek sağa kayan ve örgütsel çatısını Fidesz’te bulan liberal ve liberter hareketler, kitleleri örgütleyerek büyüdüler. 2010’da iktidara gelince de, her sıkıştıklarında sokağı muhalefetin ve elitlerin karşısına dikerek zorluklardan sıyrıldılar.

PiS’in “güdümcü” ekonomik icraatleri, Fidesz’inkilere göre daha geniş bir taban desteği ördü. Fakat örneğin AKP’ninkilerle karşılaştırıldığında, bu icraatler yine de zayıftı.

Bu boşluklardan yararlanan liberal ve sol güçler, kitle mobilizasyonunun dozunu arttırdı. Kürtaj yasağına karşı yüz binler sokakları doldurdu Polonya’da. Gezi ve benzeri ayaklanmaların aksine, bu seferberlik yıllarca sürdü.

Buna mukabilen, seçime giden son aylarda PiS’in sokağı mobilize etme çabası, tam da kendi perçinlemiş olduğu dinamikler yüzünden, sonuçsuz kaldı. Sokak ve kitle örgütlenmesi reflekslerini kaybetmiş olan PiS taraftarları, ülkede geniş olarak paylaşılan Papa 2. Jean Paul fanatizmini dahi doğru düzgün kullanamadı. Muhalefetin devasa eylemlerinin gölgesinde kaldı aşırı sağın protestoları.

Benzer girişimler devam ediyor. En son umutsuz adım, bir avuç PiS yetkilisi ve taraftarının, devlet televizyonunu işgal girişimiydi. Örgütlü kitlelere dayanmayan bu sansasyonel eylem, balon gibi sönüp gitti.

Ancak, aşırı sağa karşı zaferini ilan eden güçler, ekonomide alternatif bir program önermiyor. Ufukları 2000ler’de iflas eden serbest piyasacı politikalarla sınırlı. “Güdümcü” aşırı sağı iktidara getiren de, zaten bu iflastı. Aynı uygulamalara dönüş, şimdilik darbe yemiş görünen PiS’in tekrar önünü açacaktır.

Alternatif bir programı olmayan muhalefet, PiS ve Fidesz’in kurduğu rejimlere “mafya devleti” diyen liberal akademisyenlerin de etkisi altında, medyayı ve hukuk sistemini aşırı sağcılardan temizlemeye odaklanmış durumda. Oysa bu saplantı, muhafazakarların boş bir inancının – kurumları (sözde) komünistlerden temizleyerek ve milletin “gerçek evlatları”nı oralara yerleştirerek ülkenin tüm sorunlarının çözüleceği safsatası – tersine çevrilmiş hâli. Şu anda aşırı sağı geriletmiş gözüken koalisyonun en zayıf halkası olan Polonya solu, henüz bu dinamikleri etkisizleştirecek, siyaseti programatik tartışmalara çekecek güçte değil.

Bu örnekten bizim ne ders çıkarmamamız gerektiğine de değinmek lazım.

Türkiye siyasetine de benzer saplantılar hakim. Hem iktidar hem anamuhalefet, “personel siyaseti” üzerinden bayağı bir vakit kaybediyor. Ancak, Türk sağının iktidarı, Polanya’dakinin aksine – ve Macaristan’dakinden çok daha ustaca – geniş bir taban örgütlenmesine dayanıyor. Üstelik, Türk sağı taban örgütlenmesini kısmen devlet kapitalisti, kısmen neoliberal-popülist uygulamalarla harmanlıyor. Yani Türk aşırı sağı sadece kurumları tekelleştirmekle, liyakatsizleştirmekle kalmıyor. Hegemonya kuruyor.

Bunu görmezden gelenler, PiS karşıtlarını taklit etmek gibi yanlış bir yola başvurabilirler. (Gerçi anamuhalefetin sokak alerjisi buna bile izin vermeyebilir Türkiye’de). Oysa bizde, Polonya’nın aksine, hem kitle örgütlülüğü hem devlet kapitalisti uygulamalarla geniş bir tarihsel blok oluşturmuş faşizan bir iktidar var. Bu iktidara karşı, sadece sokağa veya sandığa dayanan, bunları alternatif bir sınıfsal ve ekonomik bloğa ve programa oturtmayan girişimler, hüsrana uğramaya mahkum.

Polonya’da dahi aşırı sağa karşı kazanılan “zafer”i çok abartmamak lazım. Derme çatma koalisyon her an dağılabilir. Bu koalisyonun zaten ülkedeki Katolik-milliyetçi hezeyana karşı net bir duruşu yok. Hatta ortaklarından ikisi bu ruh halini kısmen paylaşıyor da diyebiliriz. Tüm bunlara rağmen, kadın ve kürtaj hakları odaklı sokak seferberliği umut vadediyor. Bunun ileride sınıfsal meselelerle birleştirilip birleştirilmeyeceğini izlemeye devam edelim.

Kaynak: Evrensel