fbpx

İsviçre’de CS bankası krizi: “Krizi tetiklediler ve işçileri iki kez sömürdüler”

Paylaş

Unia sendikasından Magnus Meister ile İsviçre’nen en büyük ikinci bankası Credit Suisse’in girdiği krizi ve devlet desteği ile ülkenin en büyük bankası UBS tarafından satın alınmasını konuştuk.

Emine Sarıaslan Evrensel gazetesi için Magnus Meister’la Credit Suisse krizine ilişkin bir röportaj gerçekleştridi. Meister, İsviçre’de Unia sendikasında iş yeri analiz uzmanı olarak çalışıyor. Lozan ve Cenevre Üniversitelerinde İsviçre kapitalizminin tarihi ve özellikle Ortadoğu ile dış ekonomik ilişkileri üzerine araştırma yaptı ve doktora tezini yazdı. Gençliğinden beri sendikalarda ve siyasette aktif olarak yer alıyor.

Meister ile İsviçre’nen en büyük ikinci bankası Credit Suisse’in girdiği krizi ve devlet desteği ile ülkenin en büyük bankası UBS tarafından satın alınmasını konuştuk.

UBS’nin Credit Suisse’i devralacağını ve Federal Konseyin bunun için milyarlar harcadığını duyduğunda ilk tepkiniz ne oldu?

İlk başta İsviçre’deki pek çok insan gibi ben de kızdım. 2008’deki UBS kurtarma paketinde olduğu gibi çok kısa bir süre içinde devasa meblağlar sunuldu. Bu nedenle kızgındım ama şaşırmadım çünkü bu, bu sistemin bir politikasıdır. Bu durumlarda, her yerde, çalışan insanlar başka bir çarenin olmadığına inandırılıyor. Sosyal güvenlik, sağlık ve kamu hizmetleri, çalışma koşulları ve ücret alanında yıllardır sürekli kemer sıkma vaazları verilmektedir. Tüm bunlar, şirketlerin ve zenginlerin kârlarına dokunulmaması için yapılıyor. Credit Suisse’i (CS) kurtarma paketi, var olan servetin, şirketlerin ve bankaların çıkarları doğrultusunda kullanılması politikasının bir devamıdır.

Sosyal medyada, bu çözüm bulunmasaydı CS’nin Suudi Arabistan tarafından satın alınacağı veya krize yöneticilerin yüksek ikramiye almaları vb. nedenlerin sebep olduğu yönünde spekülasyonlar var. Sizce bu çöküşün gerçek nedenleri nelerdir?

Magnus Meister

Bu temel bir soru! Bankalar ve yetkililer epizodik ya da anekdot iddialara odaklanıyorlar. Sanki CS’nin çöküşünün nedeni sosyal medyadaki öfke fırtınasıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bunun amacı da siyasi tartışmayı başka bir yöne kanalize etmek ve sistemi sorgulayan önemli soruların sorulmasını engellemektir. CS’nin çöküşünü anlamak için iki temel konuya değinmek gerekir. Birincisi kapitalizmin genel krizi, diğeri ise finans kapitalin devasa gücü. Kuşkusuz, riskli ve kısmen doğrudan suç teşkil eden işlemler bankaya milyarlarca dolara mal olmuştur. Ancak bu işlemler sadece yönetim hatalarının bir ifadesi değildir. Reel ekonomideki daha az kârlı kâr fırsatlarını telafi etmek için finans piyasaların genel spekülatif genişlemesinin bir parçasıydı. CS’nin şimdi kurtarılması gerekiyordu çünkü CS büyük miktarda nakit çıkışıyla karşı karşıya kalmıştı. CS zenginler tarafından yönetilen bir bankaydı; süper zengin müşteriler CS’deki hesaplarını tasfiye ettiler ve CS de kesenin ağzını açmak zorunda kaldı. 2022 yılında bankadan 120 milyar frankın üzerinde para çıkışı oldu. Ve özellikle varlık yönetimindeki, çıkışlar olağanüstüydü. Geçen yıl ise 200 milyar frankın üzerinde, yaklaşık yüzde 30 oranında azaldı. Mart ayı ortasında, üç gün içinde 35 milyar frank daha çekildi. Bu, birkaç süper zengin insanın süper gücüyle ilgili. CS’nin Eski CEO’su Körner, 2022 yılında müşterilerin yüzde 98’inin sadık kaldığını ve hesaplarını kapatmadığını söyledi. Fakat bu aynı zamanda az sayıda aşırı zengin kapitalistin fonlarını geri çektiğini ve bunun da CS’yi iflasın eşiğine getirdiğini gösteriyor. CS’nin uluslararası düzenlemelerin ve gerektirdiğinden daha fazla öz sermayeye ve likiditeye sahip olması da bir işe yaramadı. Varlık yönetiminin esas işi parayı güvende tutmaktır. Küçük bir grup süper zengin artık paralarının CS de güvende olduğuna inanmıyordu. Dolayısıyla CS’nin krizi, spekülasyon ve sömürü yoluyla kendilerini zenginleştiren bu kapitalistlerin gücünün bir ifadesiydi. Krizi tetiklediler ve işçileri iki kez sömürdüler: Bir kez kârlarını fiilen biriktirirken, şimdi de varlıklarını kamu aracılığıyla güvence altına alarak. Yani tüm mesele artı değere özel olarak el konulması ve finans kapitalin yoğunlaşmış gücünün buna dayanmasıdır.

ABD, Fransa, AB finans piyasasının etkisi ne oldu?

Burada söz konusu olan iki konu var: Finans merkezleri arasındaki rekabet ve finans sermayesinin uluslararası birbirine bağlılığı. Son yıllarda CS bana çoktan yere serilmiş ama üzerine yeni yumruklar yağmaya devam eden bir boksörü hatırlattı. Her zaman yeni skandallar ve sızıntılar basın tarafından gündeme getirildi. Elbette bu durum CS’nin rakiplerini rahatsız etmedi, çünkü bu durum daha önce bahsedilen ve sermayelerini başka kurumlara yatıran zengin müşterilerin ayrılışlarını pekiştirdi. Bu aynı zamanda bankalar ve finans merkezleri arasındaki rekabetinde bir parçasıydı. CS’den çekilen söz konusu 120 milyar frank ve daha fazlası ortadan kaybolmadı, başka bankalara yatırıldı. “Batmak için çok büyük” (“too big to fail”) in uygulanmamış olması da uluslararası baskının yapıldığının bir işaretidir.  CS’nin çöküşü önemli finans merkezlerine sahip diğer hükümetlerin çıkarına da zarar verecekti, bu durum uluslararası mali krizi daha da ağırlaştıracaktı. Hem uluslararası hem de İsviçre finans merkezinin çıkarı için böyle bir çözüm bulundu.

Federal Konsey “Bu birleşmeyi finanse etmek zorundayız çünkü CS sistem için önemli” açıklamasını yaptı. Sistem için önemli olması ne demek?

“Sistem için önemli” terimi İsviçre’deki bir avuç banka için kullanılan bir terimdir. Negatif bir tanımlama, bankanın başarısızlığının ekonomiye vereceği zararı belirtir. Bankalar kapitalizmin işleyişinde merkezi bir rol oynamaktadırlar. Artık ödeme işlemlerini sağlayamazlarsa veya krediler yoluyla yatırım ve ticareti destekleyemezlerse, bankalarla çalışan şirketleri doğrudan etkilerler. Sistem için önemli olma tanımı, finans sermayesinin kapitalist sistemdeki gücünü ifade eder. Bu yoğunlaşmış güç olmadan hiçbir şey işlemez. Bu nedenle bu kriz aynı zamanda tam da bu merkezi güç üzerine inşa edilmiş olan tüm sistemin krizi olarak anlaşılmalıdır.

CS çalışanları (temizlik personeli vb. dahil) bu durumdan nasıl etkilenecek?

Çoğu zaman olduğu gibi, bu durumdan en çok çalışanlar etkilenecek. CS, daha önce de dünya çapında 9 bin kişiyi işten çıkarmış ve geçen yıl İsviçre’de 2 bin kişinin işine son vermişti. Devirle birlikte işten çıkarmalar daha da yoğunlaşacak, 12 bin kişinin daha işten çıkarılacağı tahmin ediliyor. CS’nin tüm bölümlerini ve muhtemelen UBS’ de çalışanları da etkileyecek gerçek bir katliam.

Sendikalar olası işten çıkarmalar hakkında neler söylüyor?

İsviçre Banka Çalışanları Birliği (SBPV), CS’nin UBS tarafından devralınmasının kamuya açıklanmasından önce istihdamın korunması için bir kurulun oluşturulması çağrısında bulunmuştu. Şimdiye kadar olan gelişmelere bakıldığında, bu konuda başarılı olunmadığı görülüyor. İsviçre Sendikalar Federasyonu (SGB), SBPV tarafından belirtilen talepleri destekliyor. Bu yıl sonuna kadar işten çıkarmalar konusunda bir moratoryum talep edildi. Özellikle yaşlı banka personeli bu süre zarfında korunmalıdır. SGB, gelecekte devletin banka kurtarması durumunda, işyerlerinin de devlet tarafından garanti alınmasını talep etti. Şu ana kadar SBPV’den medya açıklamaları, imza kampanyası ve CS personeli için önemli sorular ve cevaplar içeren özel bir web sitesinden başka bir şey görmedim.

İsviçre’deki bankaların sorunu zorunlu birleşme ile çözüldü mü?

Tabii ki hayır. Dar bir İsviçre bakışı açısından şimdilik durum yatışmış görünüyor. Ancak bunun daha derin ve geniş kapsamlı bir uluslararası kriz olduğu unutulmamalıdır. Enflasyonla mücadeleyi amaçlayan bir para politikası ile son derece spekülatif bir ortamda “finansal istikrarı” sağlamak arasında büyük çıkar çatışmaları vardır. Uluslararası finans sistemindeki belirsizlik halen yüksektir ve Deutsche Bank gibi spekülatörler tarafından hedef alınan Avrupa bankalarının sayısı şimdiden artmış görünmektedir. Yani kriz hiçbir şekilde sona ermiş değil, tam tersine artacaktır. Devasa bir UBS ile sistematik kriz riskleri daha da artmıştır. Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da yazdığı gibi, burjuvazi krizlerin üstesinden “daha kapsamlı ve daha şiddetli krizler hazırlayarak ve krizleri önleme araçlarını azaltarak” gelir.

Kamuoyunun Federal Konsey’in kararına tepkisi nedir?

Anketler halkın çoğunluğun alınan tedbirleri reddettiğini gösteriyor. Halk öfkeli! Bir saat işçisi geçen hafta bana şunları söyledi: “Bir kez daha bankalar kurtarılıyor, bizim haklarımızdan ise sürekli olarak kısıtlamaya gidiliyor. Bu iğrenç bir şey.” Tepkiler, bu karmaşanın sorumlusu olan bankacılara ve kapitalistlere yönelik öfke ve aynı zamanda aşağılamanın bir karışımıyla karakterize ediliyor. Aynı zamanda, son İsviçre banka krizi üzerinden çok uzun bir süre geçmediği için belirsizlik de hafife alınmamalıdır. Bir bankacılık krizi benim işim ve maddi güvencem için ne anlama gelir sorusu soruluyor? İşte bu nedenle sendikaların ve siyasi solun bu öfkeyi dile getirmesi ve yönlendirmesi çok önemlidir.

Sendikaların ve partilerin bu gelişmeler karşısındaki reaksiyonu nedir?

Şu anda sendikaların talepleri işten çıkarmalara karşı önlemlerin alınmasının ötesine geçmedi. SGB, bankaların gelecekteki zararlarını karşılayabilmeleri için “yeterli” likidite ve öz sermayeye sahip olmaları gerektiğini öne sürüyor. Ancak bu krizde, belirtiğim gibi, CS zaten yüksek rezervlere, en azından varlıkların defter değerine sahipti. Buna rağmen kriz yaşandı.

Siyasi soldan ikramiyelerin yasaklanması ya da bankaların büyüklüğünün sınırlandırılması gibi talepler geliyor. Ancak bu tedbirler, zaten devasa olan servetlerini güvence altına almak için tüm bankaları uçuruma iten ve krize neden olan büyük kapitalistlerin gerçek gücünü ve krizin oluşmasını etkilemez. İlginç bir öneri de, İsviçre’deki Düşünme Ağı’nın çekirdeğini oluşturacağı bir “iklim kamu bankasının” kurulması yönünde. Bankaların kamu hizmeti sunması, işçilerin demokratik kontrolü altında kamulaştırılmasına yönelik bu tür talepler doğru yönde atılmış bir adımdır. Aynı zamanda sendikal mücadele için güçlü bir kaldıraç olabilir.

Kaynak: Evrensel