Patriyarkal ve kapitalist sistem biz kadınlara eşitsizlik, baskı, şiddet, savaş, ölüm, sömürü ve enkazdan başka bir şey sunmuyor. Dünyanın neresinde olursak olalım üç aşağı beş yukarı ortak dertlerimiz yaşanmışlıklarımız, yaşanmamışlıklarımız var.
Çok gelişmiş -az gelişmiş, doğu-batı ülkelerinde görece farklılıklar olsa da tüm dünyada krizlerin, pandeminin, savaşların, doğal afetlerin, yoksulluğun faturasının en büyük kısmını biz kadınlar ödemek zorunda kalıyoruz.
2020’de ortaya çıkan Coronavirüs salgınından en çok kadınlar etkilendi. Kadınlar daha hassas daha kırılgan oldukları için değil tabii ki. Salgından dolayı eve kapanan çocukların, erkeklerin iş yükü ağırlıklı olarak kadınların sırtına yüklendi. Bu süreçte ücretli çalışmaya devam edenler arasında ise ağırlıkla kadınların çalıştığı sektörler (hemşirelik, hasta bakıcılık, marketler, vs.) en ağır iş koşulların olduğu sektörler oldu. Sadece kadın emeğinin ve bedenin sömürülmesi tavan yapmadı bu dönem de. Aynı zamanda kadın ve çocuğa yönelik erkek şiddetinin de misli ile arttığına tanıklık ettik.
Benim bedenim benim kararım
Yine artan işsizlik, ekonomik kriz, yoksulluğun faturasını da biz kadınlara kesiyor kapitalist ve ortağı patriyarkal sistem. Evde ücretsiz emek, dışarda ucuz / yedek iş gücü olarak görülüyoruz. Ve bütün bunlar azmış gibi, güya “eşitlik” gereği emeklilik yaşımız arttırılmak isteniyor her yerde, mezarda emeklilik dayatılıyor kadınlara.
Diğer yandan bedenlerimizi tahakküm altına almaya çalışıyorlar. Kaç çocuk doğuracağımıza, nasıl yaşayacağımıza, ne giyip ne giymeyeceğimize, ne zaman evleneceğimize (çocuk istismarına), eğitimimize varana kadar hayatlarımız üzerine tüm kararları erkek egemen akılla almak istiyorlar.
Ekonomik kriz, ekolojik yıkım, savaşlar arttıkça kapitalizmle patriyarkanın iş birliği de büyüyor. Üzerimizdeki cinsiyetçi, muhafazakâr baskıyı arttırarak tüm toplumu kontrol etmeye çalışıyorlar. Anneannelerimizin, kız kardeşlerimizin büyük mücadeleler vererek kazandığı haklarını geri almaya çalışıyorlar. Sadece Macaristan’da, Polonya’da, İrlanda’da değil Almanya, Amerika gibi güya ileri kapitalist ülkelerde dahi kürtaj hakkımıza yönelik saldırılar düzenleniyor. Yakın zamanda ABD’de Yüksek Mahkeme, kürtaja anayasal güvence getiren 50 yıldır yürürlükteki kararı iptal ederek kürtajı anayasal hak olmaktan çıkardı.
Deprem ve kadınlar
Bunun yanı sıra neredeyse tüm kıtalarda devam eden savaş ve çatışmaların bizler üzerinde yarattığı travmalar daha ağır ve kalıcı. Savaş yıkım, göç, yoksulluk, taciz ve tecavüz demektir. Burada en başta kadınlar hedef alınıyor. Şengal’da olduğu gibi hala kayıp kadınlar ve köle pazarları var. Efrin’de kaçırılan, tecavüze uğrayanlar, Türkiye’de ajanlaştırılmak istenen devlet organizasyonu ile tecavüze uğrayan, kaybolan kadınlar var.
Kürdistan, Türkiye ve Suriye depreminden de en çok etkilenen kadınlar ve çocuklar oldu. Çocuklar devlet tarafından resmen kaçırıldı, ne olduğu belirsiz tarikatlara ve yurtlara verildi. Bu tarikatların isimleri tacize, tecavüze ve evlilik adı altında çocuk istismarıyla anılıyor ama ne gam! AKP’nin Aile ve Sosyal Bakanlığı “Çocukların önemli bir kısmının sağlık kuruluşlarında olduğunu varsayıyorum” diyerek ikinci bir skandala imza attı. Çocukların bu tarikatlar elinde tehlikede olduğunu gizlemek için nerde olduğu bilmiyorlar(mış) gibi davrandılar.
Bitmedi, üstüne üstlük evlatlık alınan çocuklarla evlenebileceğini açıklayan diyanet bu iktidarın kadınların üzerindeki politikalarını açığa koyar nitelikteydi.
Sadece depremzede olmanın değil, aynı zamanda kadın olmanın verdiği “zedelik” var kadınların üzerinde. Kurtarmaya gelmeyen devlet, bizlerin hijyen, ped, güvenli alan sorunumuzla mı ilgilenecek!
Stres korku acı ve tedirginlikten kaynaklı yaşanan kanamalar günlerce haftalarca değiştirilemeyen iç çamaşırları, doğal ihtiyaç olan tuvaletin ve suyun yokluğunu, depremin kadınlar üzerindeki benzer olumsuzlukları erkek egemen devletin düşünmesini beklemek bile hata olacaktır.
“Jin, Jiyan, Azadî”
Deprem sonrasında gördük ki, enkazın altında kalmayan tek şey örgütlü mücadelemiz ve dayanışma gücümüz. Kadınlar yaşamı ve dayanışmayı örgütleyip ulaşabildikleri her kadına dokunmaya çalışıyor.
Toplumu ve dünyayı değiştirecek olan gücün kadınlar olduğunu her gün daha iyi görüyor ve yaşıyoruz.
Her 8 Mart’ta olduğu gibi bu 8 Mart’ta da acımız taze, öfkemiz ve isyanımız büyük.
Doğrudan bizleri ilgilendiren tüm bu konularda yaşadıklarımızın hiçbiri münferit değil. Yaşamlarımız her yerde, her anda tehdit altında. Erkek egemen devletler ve onların korumasındaki erkekler bizlere karşı adeta bir cins kırımı sürdürüyorlar.
Biz kadınlar bunca sömürü, baskı, şiddet ve katliama karşı hayatlarımız, bedenlerimiz, kararlarımız ve geleceğimiz için bu 8 Mart’ta da sokaklarda, alanlarda olacağız.
Kürt kadın hareketinin dünya kadın hareketine kazandırdığı ve bizlerin en yaşamsal taleplerini dile getiren “Jin, Jiyan, Azadî” sloganın tüm dünyaya yayılması ihtiyaç duyduğumuz toplumsal değişim ve dönüşümün en güçlü ifadesidir.
8 Mart 2023