fbpx

Avrupa 2022: Savaş, enflasyon ve mücadele – Yücel Demirer

Paylaş

AB’den başlayarak tek tek birçok Avrupa ülkesi için 2022 “dönüm noktası” oldu. Ukrayna savaşı, ekonomik durgunluk ve enflasyon, toplumsal muhalefetteki hareketlenme temel nedenler…

Alman Dil Derneği tarafından her yıl değişik sözcükler arasından seçilerek belirlenen “yılın sözü” bu yıl “Zeitwende” yani “dönüm noktası” oldu. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un askeri harcamalar için 100 milyar avroluk özel fonu ilan ettiği 27 Şubat’taki olağanüstü meclis toplantısında kullandığı “Zeitwende” elbette sadece Almanya için değil, AB’den başlayarak tek tek birçok Avrupa ülkesi için de geçerli. Yıl içinde gerçekleşen belli başlı olayların yarattığı ve önümüzdeki yıl etkisini sürdürmeye devam edeceği gelişmeleri şu şekilde sıralamak mümkün:

1- UKRAYNA SAVAŞI

Hiç şüphesiz; 2022’nin siyasi açıdan en önemli olayı Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması oldu. Yılın başında sayılabilecek bir günde, 24 Şubat’ta, yapılan saldırıdan hemen sonra Avrupa’nın pek çok kentinde yüz binlerce insan “savaşa hayır”, “Rusya geri çekilsin” sloganlarıyla alanlara çıkarken, bu eylemler sürekli olamadı. Geleneksel barış hareketi, sol-ilerici akımlar gelişmelerin gerisinde kaldı. Bu nedenle eylemlere asıl olarak burjuva partiler ve onların yan örgütleri damgasını vurdu. Doğu Avrupa üzerinden Rusya’yı kuşatan NATO ve Batılı emperyalist ülkelere adeta toz kondurmayan bu hareketlerin gerçek niyeti kalıcı bir barışın sağlanması olmadığı için, eylemler sürekli olmadı. Öte yandan Rusya’nın emperyalist, yayılmacı emellere sahip bir ülke olduğu, sadece savunma amaçlı hareket etmediği gerçeği de bir kez daha yalın bir şekilde ortaya çıkarken, bu durum geleneksel barış hareketinde bir sarsıntıya yol açtı.

Ama bu sürecin en önemli sonucu Rusya ile AB ülkeleri arasında ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi ya da minimum düzeye düşmesi oldu. Özellikle Almanya ve Fransa’nın merkezinde olduğu AB, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sonra da Rusya ile dengeli bir ilişki kurmayı başarmış, bugün savaşan iki ülkeyi Normandiya Formatı adı altında bir araya getirmeyi başarmıştı. 24 Şubat’tan sonra ise AB’deki ABD yanlıları baskın çıkarak, son birkaç yıldır özellikle NATO içerisinde ABD ile Avrupa arasındaki çelişkileri, ABD lehine yeniden düzenlediler. Başka bir deyişle Ukrayna savaşından önce miadı dolduğu, beyin ölümü gerçekleştiği ileri sürülen NATO ve Transatlantik İttifakı yeniden canlandırıldı. Bugünden geriye dönüp bakıldığında ABD’nin Ukrayna’yı sürekli savaş ve silahlanma yönünde cesaretlendirmesinin arkasında bu amacına ulaşmanın önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor.

“AB’nin Rusya’dan uzaklaştığı, ABD’ye yaklaştığı bir yıl” olarak “dönüm noktası” sayılabilecek bu süreçte ekonomik olarak kaybedenler doğal gaz, petrol başta olmak üzere değişik alanlarda Rusya ile en fazla ticaret hacmine sahip Almanya gibi ülkeler oldu. Rusya’dan aldığı ucuz doğal gaz ve petrol sayesinde enerji sorununu çözdüğünü düşünen Almanya, AB’nin peş peşe aldığı yaptırım kararlarının ardından bu kez “Rusya’dan bağımsızlaşma” tartışmasını başlattı ve yeni enerji arayışlarına girmek zorunda kaldı. “Stratejik önem” atfedilen Kuzey Akımı 1 ve 2 bu süreçte işlemez hale getirildi.

Benzer bir durum diğer AB ülkeleri için de geçerli. Onlar da Rusya’dan aldıkları enerji kaynağını başka ülkelerden temin etme yoluna başvurmaya başladılar doğal olarak. Aynı dönemde “savaş tehlikesi”ni gerekçe gösteren birçok Avrupa ülkesi, silahlanmaya ayırdıkları bütçeleri hızla arttırdılar. NATO’nun belirlediği yurt içi gayrisafi milli hasılanın yüzde 2’sinin askeri harcamalara ayrılması şartını yerine getirmeyen ülkelerin egemen sınıfları, savaşı gerekçe göstererek içerideki tepkileri baskılayarak artırma yoluna girdiler.

2- HAYAT PAHALILIĞI VE ENFLASYON

Savaştan beslenen silah tekellerinin hisselerinin tavan yaptığı, enerji tekellerinin kârlarına kâr kattığı 2022’de kıta genelinde işçi sınıfı ve emekçiler ise artan enflasyon, hayat pahalılığı ve yüksek enerji fiyatları nedeniyle yoksullaştı. Birçok ülkede toplumsal muhalefeti bastırmak için bir ya da birkaç seferliğine “yardım”lar dağıtıldı. Özellikle enerji fiyatlarındaki rekor artışları önlemek için “tavan fiyatları” belirlendi.

Avro Bölgesi’nde kasım 2021’de yüzde 4.9 olan enflasyonun kasım 2022’de 10.1’e çıkması halkın alım gücünün ne denli düştüğünü gösterme bakımından önemli. Bu oran temel gıda, enerji, ulaşım, kira gibi halkın günlük yaşamını doğrudan etkileyen alanlarda ise en az iki-üç kat daha yüksek. Bu nedenle de Avrupa ülkelerinde enflasyon son 30-40 yıldaki en yüksek seviyeye ulaştı. Genel ortalama yüzde 10 civarında seyretmekle birlikte, savaşı gerekçe göstererek daha fazla silahlanan Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya gibi ülkelerde enflasyon oranı yüzde 22 civarında. Yine AB’nin önemli ülkelerinden biri olan Hollanda’da yüzde 17’ye, Almanya’da yüzde 10’da kadar yükseldi.

Özellikle Ukrayna ve Rusya’dan alınan, ayçiçeği yağı gibi pek çok temel üründe ise fiyatlar astronomik düzeye ulaştı. Satın almak bir yana bulmak bile sorun haline geldi. Keza aynı dönemde ücretler enflasyonun altında kaldı. Sendikaların ücretlerin artırılması yönünde yaptığı çağrılar da arkasında güçlü bir mücadele olmadığı için laftan ibaret kaldı.

Aynı dönemde Avrupa Merkez Bankası da faizleri arttırmaya karar verdi. Temmuz 2011’den bu yana sürekli düşüş eğiliminde olan faizler, bu yıl içinde yükseliş trendine geçerek yüzde 2.5’e çıktı. Dolayısıyla daha önce düşük krediyle pek çok yatırımın yapıldığı Avrupa’da, artan enerji fiyatlarının da etkisiyle iflaslar baş gösterdi. 2023’te de ekonomide bir iyileşmenin olması beklenmiyor. Tersine 2022’de biriken sorunların bir durgunluğa yol açacağı pek çok ekonomist tarafından öngörülüyor.

3- TOPLUMSAL MUHALEFETİN DURUMU

Savaşın, hayat pahalılığının, enflasyonun ve yoksulluğun adeta kol gezdiği 2022 Avrupa’sında bu sorunlara karşı pek çok önemli mücadeleler de verildi. İngiltere tarihinin en yaygın işçi sınıfı eylemlerine ve grevlerine tanık oldu. Ukrayna savaşında ABD’den de ön cephede yer alan İngiliz sermayesi, adeta daha fazla silah satarak ekonomiyi düzeltme hesapları yaptı. Ancak, mücadele devam etti ve denilebilir ki İngiltere, tarihte eşine az rastlanır bir şekilde en fazla başbakan değiştirdiği bir yılı geride bıraktı. 2019’da Theresa May’den görevi devralan Boris Johnson 1140 gün sonra istifa etmek zorunda kaldı. Yerine gelen Liz Tuss ise ancak 49 gün başbakanlık koltuğuna oturabildi. Koltuğu bırakmasında işçi sınıfının verdiği mücadele büyük bir rol oynadı. Kraliçe II. Elizabet de bu dönemde hayatını kaybetti. Ardından ise ilk göçmen kökenli Başbakan Rishi Sunak görevi devraldı. Onun da seçimlere kadar görevde kalıp kalmayacağı belirsiz.

Yine Fransa’da rafineri işçilerinin başlattığı grev daha sonra değişik iş kollarına yayılarak devam etti. Hayat pahalılığına karşı güçlü eylemler yapıldı. 2022’de bir kez daha aşırı sağcı lider Marine Le Pen’e karşı cumhurbaşkanlık seçimlerinin ikinci turunda yarışan Emmanuel Macron, yine iktidarda kalmayı başardı. NUPES çatısı altında bir araya gelen sol-sosyal demokrat kesimler bir çıkış yapsa da süreci değiştirebilecek gücü elde edemedi. En önemlisi ise aşırı sağcı Rassemblement National (Ulusal Cephe) parlamento seçimlerinde tarihi bir başarı elde ederek meclise 89 milletvekili gönderdi.

2022, aynı zamanda İtalya’da aşırı sağcı-faşistlerin önemli seçim başarıları elde ettiği bir yıl oldu. Faşist Giorgia Meloni, başbakanlık koltuğuna oturdu. Sistemin diğer partilerinin yaşanan ekonomik sorunlar konusunda ciddi bir değişim vaadinde bulunmaması, Meloni’nin güç toplamasının başlıca nedeni. Keza, Meloni ve partisinin AB, NATO ve Rusya konusunda Avrupa’nın diğer sağ partilerinden farklı olarak Batı yanlısı bir çizgiye sahip olması, başta AB olmak üzere diğer güçler tarafından kabullenilmesini kolaylaştırdı. Daha doğrusu seçimlerin sıcak havası geçince normalleştirildi. Ancak Meloni, gücü elinde bulundurduğu süre boyunca devlet içindeki faşist örgütlenmeyi artıracak ve muhalifleri adım adım dışarıya atacak gibi görünüyor.

Almanya’da ise hayat pahalılığı ve enflasyona karşı değişik düzeylerde sendikalar ve ilerici güçler tarafından gösteriler ve yürüyüşler düzenlendi. Ancak bunlar kitlesel ve sürekli bir karakter kazanamadı. Bunda hükümetin milyarlarca avroyu yardım adına dağıtmasının da rolü bulunuyor. Aşırı sağcı, popülist kesimler ise pusuda beklemeye devam ediyor. Sosyal sorunları popülist tarzda kullanarak güç toplamanın hesaplarını yapıyorlar.

4- 2023’E DEVROLAN SORUNLAR

Ukrayna savaşının seyrinin nasıl olacağından bağımsız olarak, ekonomik ve sosyal sorunların büyük bir bölümü 2023’te ağır bir şekilde kendisini hissettirecek. Zira, Avrupa ile Rusya arasında kopan bağların kısa sürede onarılıp normalleştirilmesi, ucuz enerjinin gelmesi zor görünüyor. Bu nedenle savaşla bağlantılı olarak yaşanan yüksek doğal gaz ve petrol fiyatlarının ciddi oranda düşmesi beklenmiyor. Hal böyle olunca yeni enerji kaynaklarına ulaşmada AB ülkeleri arasında rekabet sertleşecek. Yapılan tahminlere göre bütün ülkelerde ekonomide büyüme duracak, onun yerine daralma ve durgunluk sürecine geçilecek. Örneğin bu yıl için büyüme oranının 1.6 olarak gerçekleşmesinin beklendiği Almanya’da 2023’teki büyüme oranının eksi 0.6 olacağı ifade ediliyor. İtalya, Fransa, İspanya, Belçika gibi önemli ülkelerde de büyümenin sıfır ve altında olacağı öngörülüyor. Bütün bunlar, 2023’te emekçi sınıflar arasında sistem partilerinden kopuşun hızlanacağı, yeni arayışların olacağı anlamına geliyor.

İşçi sınıfı, emekçiler ve gençler arasında büyüyen öfkeye tercüman olabilecek, doğru kanallara akıtacak sol-ilerici güçler derlenip toparlanmadıkları takdirde, bu kopuştan sağ-popülist güçlerin yararlanma olasılığı geride bıraktığımız yıldan daha yüksek. Bu nedenle biriken sorunlara karşı mücadele hattı üzerinden bir araya geldikçe sermaye hükümetlerini, onların tekellerini püskürtmek mümkün olabilir.

Kaynak: Evrensel