Tarihin gördüğü bütün diktatörler kadınları özel olarak hedef aldı. Mümkünse diktatörlüklerinin destekçisi, değilse şeytanlaştırılarak katledilecek hedef olarak gördüler kadınları. Erkek egemenliği üzerinde yükselen diktatörlükler için kadınların eşitlik, özgürlük talebi baskıcı sistemlerine karşı tehdit olarak algılandı. 25 Kasım’ın simge kadınları olan Mirabel Kardeşleri katleden diktatör Rafael Trujillo da tehdit olarak görmüştü 3 kız kardeşin eşitlik, özgürlük talebini. Tıpkı bugün Jina Mahsa Amini’yi katleden Molla Rejimi gibi…
Dünyanın neresine giderseniz gidin gerici, faşist iktidarlar “Tanrı, Vatan, Özgürlük” sloganıyla birlikte erkek egemenliği de kutsuyorlar. Hristiyan, Müslüman, Budist olmaları fark etmiyor, hepsi din, ahlak, namus, aile örtüsü altında kadınları kontrol altında tutmak istiyorlar. Bunu yapamadıklarında ise katlediyorlar.
Kendisini “Demokrasinin beşiği” olarak pazarlayan Avrupa’nın yüzbinlerce kadını cadı diyerek katlettiği tarihi hala hafızalarımızda canımızı yakıyor. Bu katliamlar bugün de başka kılıflar altında devam ediyor. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Ortadoğu’ya tüm kadınları 25 Kasım’da biraraya getiren tam da bu erkek / devlet şiddeti işte. Birbirlerini hiç tanımayan, yüzlerini, seslerini, dillerini bilmeyen milyonlarca kadın her 25 Kasım’da aynı düşmana karşı seslerini yükseltiyor, sözlerini buluşturuyorlar: Erkek ve devlet şiddeti!
Erkek / Devlet Şiddeti artıyor!
Gerçekliği yansıtmaya yetmediğini çok iyi bilsek de Dünya Bankası’nın 2021 istatistikleri erkek / devlet şiddetini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Dünya genelinde her 100 kadından 35’i eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Günde 137 kadın; en yakını ya da aile bireyi tarafından öldürülüyor. Kadınların yüzde 38’i eşi tarafından katlediliyor. Dünyanın istisnasız tüm ülkelerinde erkek şiddetine maruz kalan kadınların sadece yüzde 40’ı yardım talebinde bulunabiliyor. Üstelik bu tablo sadece resmi istatistiğe yansıyanlar. Çok iyi biliyoruz ki bundan çok daha fazlasını yaşıyor kadınlar.
Erkekler kadınları katlederken devletler de erkekleri koruyan, kollayan yasa ve uygulamaları sürdürüyorlar. Hatta bizzat erkekler adına kadınları katlediyorlar.
Paris’in göbeğinde Sara, Rojbin ve Ronahi’yi katleden akıl sadece devlet aklı değil aynı zamanda erkek aklıydı da.
Van’da Türk askerleri tarafından katledilen Ekin Van’ın çıplak bedeninin teşhiri de bu erkek aklının uzantısı.
Azerbaycan askerleri tarafından işkenceyle katledilen Ermeni kadın Anush Apetyan…
Evinin önünde MİT ve işbirlikçiler tarafından Güney Kürdistan’da katledilen Nagehan Akarsel…
Ahlak bekçileri tarafından saçı göründüğü için İran’da katledilen Jina Mahsa Amini…
Sağcılık ve Cinsiyetçilik kol kola
Dünya genelinde sağ iktidarlar, aşırı sağ, diktatörler, muhafazakarlar güç kazandıkça erkek egemenlik de güçleniyor. Cinsiyetçi saldırılar gündelik yaşamda ve kurumsal düzeyde artıyor. Kadına yönelik erkek ve devlet şiddeti birbirini besleyerek büyüyor. Kadınların büyük mücadelelerle kazandığı hakları gasp edilmek , ellerinden alınmak isteniyor. Tıpkı diktatör Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı gibi…
Katiller, tecavüzcüler, çocuk istismarcıları iktidarlar, erkek egemen yasalar tarafından korunmaya devam ediyor. Tahrik indirimi diyerek, takım elbise giydi, kravat taktı diyerek katiller serbest bırakılıyor, cezalarında indirim uygulanıyor. Katledilen kadınların yakınları kadın örgütleriyle birlikte mahkemelere baskı yapmadığı sürece bu erkek mekanizma tıkır tıkır işletiliyor. Ancak kadın örgütleri davayı gündemleştirdiklerinde katiller hak ettikleri cezayı alabiliyor.
“Bizim bedenimiz bizim kararımız”
Ne yaparlarsa yapsınlar tek bir adım geri atmadan bedenlerimizi, kararlarımızı, yaşamlarımızı savunmaya devam ediyoruz, edeceğiz. Anneannelerimizden aldığımız direniş ruhuyla tam özgürlüğü ve eşitliği sağlayıncaya kadar mor bayrağımız ve feminamız yaşamın her alanında var olacak. Çünkü söz konusu olan yaşamlarımız!
Kadını insandan saymayan Evrensel İnsan Hakları bildirgesine karşı 1791’de “Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni yayınlayan Olympe de Gouges’dan bugüne feminizm dalga dalga özgürleştirdi bizleri. Biz de bu direniş mirasını sahiplenip büyütmeye devam ediyoruz.
Bütün dünyada kadın kazanımları hedef haline getirilmiş, kadınlar katlediliyorken susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz! Kadın dayanışmasını ve mücadelesini büyütüyoruz.
Bu 25 Kasım’da da kadına yönelik erkek ve devlet şiddetine karşı Kürt kadın hareketinin yarattığı “Jin, Jiyan, Azadî” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) şiarıyla yine alanlarda kol kola, omuz omuza olacağız.
Yaşamımız ve özgürlüğümüz için…
Jin, Jiyan, Azadî!
Kadın, Yaşam, Özgürlük!
Frauen, Leben, Freiheit!
Mara, Hara, Herriya!
Zhan, Zengedi, Azadi!
18 Kasım 2022