fbpx

Türkiye’nin “interregnum”u

Paylaş

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL KHK’ları ve ardından yapılan Anayasa Referandumu ile birlikte mevcut Cumhuriyetin temel siyasal yapısını değiştiren ve onu mevcut haliyle fiili olarak sona erdiren bir ara döneme, yani interregnum’a girdi.

Bu mecradan yaklaşan seçimlere dair fikirlerimi sizlerle paylaşacağım. Günlük reaksiyon ve tepkiler göstermekten daha fazlasını yapmaya ve elimizdeki tüm araçlarla ‘gelmekte olan’ı tartışmaya, konuşmaya ve katılaşan bakış açılarımızı ‘sarsmaya’ ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Dolayısıyla derdim bir kanaat onay mercii daha yaratarak iç rahatlatmak ya da reaksiyoner tutum ve duyguları tatmin etmek değil. Hepinizin bildiği gibi bunlardan özellikle burada bol miktarda var.

Antonio Gramsci Hapishane Defterleri’nde, “kriz, eskinin öldüğü ama yeninin doğamadığı gerçeğinden teşekkül eder. Bu ara dönemde çok çeşitli ölümcül semptomlar belirir” diyordu.

Interregnum olarak adlandırılan bu dönemde ortaya çıkan ölümcül semptomlar, genelde faşizm, tam teşekküllü otoriterizm, askeri darbe ya da bitimsiz bir OHAL ve sıkıyönetim ilanı ile sonuçlanır.

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL KHK’ları ve ardından yapılan Anayasa Referandumu ile birlikte mevcut Cumhuriyetin temel siyasal yapısını değiştiren ve onu mevcut haliyle fiili olarak sona erdiren bir ara döneme, yani interregnum’a girdi.

İçinden geçtiğimiz bu ara dönem, tüm kasveti ve yıkıcılığıyla sadece bizlerin hayatlarını alt üst etmekle kalmıyor, devlet ve bir bütün olarak toplumun tüm ayarlarını da adım adım dönüştürüyor.

Bu ara döneme karakterini veren en önemli hedef, Erdoğan’ın Başkanlık Rejimi kitabında tartıştığım gibi, olağanüstü karakterde bir yürütme gücüne, etkisiz bir parlamentoya, plebisite dönüşmüş seçimlere, hukuku ilga eden stratejik yasallığa dayalı ve rantiye siyasal kapitalizmi teşvik eden bir sistemin kurulması.

Henüz sonuçlanmayan yeni rejimin yerleşmesi süreci, önümüzdeki seçimle beraber çok kritik bir dönemece giriyor. Seçimler bu rejimin pekişmesinde ve birkaç yıllığına da olsa devamının teminat altına alınmasında çok önemli bir rol oynayacak.

Son darbe sansür yasası

Türkiye’yi bir kriz toplumuna çevirerek ilerleyen bu sistem, kendisini sürekli kılmak için, muhtemelen demokratik ve anti-demokratik her araca başvuracak. Son sansür yasasının geçirilmesi de sadece bunun bir göstergesi.

Türkiye’nin zaten ekonomik, siyasal ve sosyal koşulları zaten her tür manipülasyonu olanaklı kılacak derecede kırılgan.

Peki, Türkiye de demokratik muhalefetin, cumhuriyetçiliği bir siyasal hareket olarak benimseyenlerin, muhalif partilerde köşe başlarını tutan siyasal elitlerin ve entelektüellerin buna yönelik bir hazırlığı var mı?

Herkesin bildiğini ama değişim umuduyla yüzleşmekten kaçındığını bir kez daha ifade edeyim: Ne yazık ki yok. Seçimlerin sadece Erdoğan karşısına doğru liderin çıkarılmasına indirgenmesi de bunun en açık göstergesi.