fbpx

Tek ya da çok; ‘adam iktidarı’ istemiyoruz! – Gülfer Akkaya

Paylaş

Kemal Bey’in videosunda ele aldığı başlıklar ve CHP’nin kadınların sorunlarına dair çözüm önerileri kuşku yok ki CHP kadın kolları ve CHP’li kadınlar tarafından üretilmekte. Oysa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ne bu videoda, ne de başka açıklama ve röportajlarında partili kadınlardan bahsetmiyor.

Seçimlere az kaldı. AKP ve MHP iktidar blokunun halka vaat edebileceği tek bir zerre kalmamışken muhalefet partileri HDP ve altılı masa bileşenlerinin seçim hazırlıkları devam ediyor. Muhalefet artık “iktidara geldiğimizde” şeklinde cümleler kuruyor. En büyük hedef tek adam rejimi denilen başkanlık sisteminin çöplüğe gönderilmesi.

Sorun şu ki toplum gönderilecek olan tek adam rejiminin yerine neyin getirileceğini bilmiyor.  Altılı masa ülkenin başat toplumsal sorunlarına karşı ikna edici ve cesur cevaplar vermekten kaçınıyor. Altılı masadan kapitalizmi aşındıracak hamleler bekliyor değiliz elbette ancak burjuva demokrasisi çerçevesinde dahi adımlar atmaktan ürken ruh hali içerisindeler. Kürt sorununun demokratik çözümüne, doğanın yağmasına, emeğin dizginsiz sömürüsüne ve örgütlenme özgürlüğüne, Alevilerin inanç ve ibadet özgürlüğüne, gerçek anlamda laikliğin inşası ve seküler yaşam tarzının korunmasına ilişkin güçlü, ikna edici söylemleri yok. Bu konularda ortalama bir demokrat / liberal burjuva partisinin oldukça gerisinde bir pozisyondalar. 

Ekonomik krizden, yoksulluktan bahsediliyor ama cevap olarak sabredin, dayanın demekten öteye geçip en azından erken seçim için bile yeterince baskı kurulamıyor. Ekonomik açıdan neoliberal söylemleri tekrar ediyorlar. Sosyal devletten bahseden CHP sosyal devleti yardım sandığı zannedip öyle vaatlerde bulunuyor. İktidar koalisyonuna yönelik toplumda oluşmuş devasa tepkileri örgütlemekten, bu tepkileri politikleştirip harekete çevirmekten imtina ediyor. Toplumu ikna eden, ona alternatif bir yol açan muhalefet olmak yerine toplumsal mücadelelerin açtığı yolda onun arkasına takılan, hatta bu mücadeleleri frenleyen, sandığa hapseden bir hat izliyor. Elbette siyasi partiler toplumsal mücadelelerden etkilenir ve mücadelenin esası siyasi partiler değil o sorunu yaşayanların verdiği mücadelelerdir. Siyasi partiler de bu mücadelelerden öğrenip değişmeli, onların taleplerini kendi programlarına dahil etmeli. Oysa yüzeysel vaatler ve “Sandıkta görüşürüz” retoriği insanlarda “Biz bu filmi daha önce izledik” duygusunun oluşmasına neden oluyor, güvensizliği yeniden üretiyor.

Toplumsal Mücadelelerden Öğrenmek

Toplumsal mücadelelerden öğrenmek, ona göre kendini değiştirip dönüştürmek konusunda siyasi partilere ve onların liderlerine en çok etki eden mücadelelerin başında feminist/ kadın mücadelesi geliyor.  

Muhalefet partileri arasında olan HDP’nin feminist/kadın hareketi ile ilişkisi, çalışma biçimi, bu mücadeleyi program ve tüzüğüne alış perspektifi ülkedeki diğer tüm partilerle kıyaslanamayacak denli başarılı. Bu başarı da meclisteki kadın milletvekili temsilinden, parti içi kadınların mücadele biçimi ve görünürlüğüne dek yansıyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta CHP Kadın Kolları’nın (acilen bu adın değişmesi lazım) etkinliğine katılmış, seçimin ertesinde “İlk altı ayda kadınlara yönelik altı adım” dediği hedefleri bir kez daha açıklamıştı. Sosyal medya hesabında bu konulu bir de video paylaşmıştı. “Altı Ayda Altı Kolaylık” başlığı altında anlattığı adımlar için Kemal Bey “Yine tekrar ediyorum: Bunlar reformlar değil. Uzun vadeli reformlar zaten programlarımızda yer alıyor ve yer alacak. Bunlar halkımıza nefes aldıracak ilk altı ay kolaylıkları” dedi.

Bu videoyu izlerken kadınlar mücadele ettikçe, mücadelelerini büyüttükçe güç oldular diye düşündüm. Baskılayan, değiştiren, dönüştüren bir güç.  Ve siyasi partiler bu gücü görmezden gelemiyor artık.

Belirtmek isterim ki bu yazının konusu CHP’nin altı adımlık hedefleri değil. Merak edenler Kılıçdaroğlu’nun konuşmasına buradan ulaşabilirler. 

Bu yazının amacı siyasi partilerin, kadınların mücadeleleri ve bu mücadelenin de parçası olan partili kadınlarla ilişkilenme biçimleridir. Yine feminist/kadın mücadelesinin partilerde ve parti başkanlarında neden olduğu değişim, dönüşüm ve değişmemekte ısrarcılık olacak. Yani feminist/kadın mücadelesinin patriarkanın kalelerinden olan siyasi partilerle içeriden ve dışarıdan çarpışması, çarpışmasının etkileri.

Feminizmin kazanımları ve karşı saldırılar

1850’li yıllardan itibaren yükselen Birinci Dalga Feminist mücadele sayesinde kadınlar seçme-seçilme, eğitim, ücretli alanda çalışma, velayet, miras, seyahat gibi temel haklarını kazandılar. 1960’lı yıllara denk gelen İkinci Dalga Feminist Mücadelenin “Özel olan politiktir” şiarı ile başta aile olmak üzere kadınlar her alanda çetin kavgalar verdiler. Taleplerini hem yaşadıkları ülkelere hem uluslararası alanlara (Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi) taşıyıp kazanımlar elde ettiler.

Feminist mücadelenin talepleri doğrultusunda uluslararası teşkilatlarda erkek egemen sisteme (patriarka) karşı devletlere hedefler belirleyip ortak normlar çerçevesinde adım attırmak, baskı kurmak amacıyla uluslararası sözleşmeler imzalattılar. Bu sözleşmelerin önerilmesinde, yazılmasında, yapılmasında kadınlar aktif rol aldı. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi bunlardan sadece ikisi. Geçtiğimiz yüzyılın başından bu yana Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kadınların ücretli çalışma hayatında eşit oranda yer alması için çalışırken, aynı zamanda kadın işçilerin bugün de en önemli sorunlarından olan eşit işe eşit ücret talebini yükselterek kadın emeği sömürüsüne dikkat çekip mücadele ettiler.

Dünya çapında özellikle son iki yüzyılda yükselen ve kazanımlarla sonuçlanan feminist mücadelelerden rahatsız olanlar aralıksız karşı mücadeleler verdi. Son yıllarda iyice yükselen kadın düşmanlığı erkekleri ve sermayeyi kadınlara karşı azgınlaştırmakla kalmadı devletin desteği ile yürütülen çeşitli alanlardaki cinsiyetçi saldırılar (kürtaj hakkı, eğitim hakkı, kılık kıyafet, ücretli çalışma hakkı, kadın sağlığı vb) eşitlik yanlısı siyasi partiler hariç, sağcı, dinci, muhafazakâr ve kadın düşmanı iktidarların ve siyasi partilerin de bu rüzgârı arkalarına alarak yelkenlerini şişirmelerine neden oldu.

Kadınlara karşı erkeklerin (patriarka) ve sermayenin (kapitalizm) çıkarlarını savunan devletler, iktidarlar ve siyasi partiler tüm dünyada kadınları emek-beden-kimlik üçlemesi ile sömürüp ezmek için art arda politikalar üretip uygulamakta birbirlerinden esinlenmeye devam ediyor. Kadınların kazanımları olan eşitlik hedefli uluslararası sözleşmeler cinsiyetçi, dinci, muhafazakâr ve homofobik saiklerle hedefe konuyor. Dünyanın “uygar ya da uygar olmayan” ülkelerinde erkekler kadınları öldürürken devletler ve iktidarlar erkek şiddetine karşı kazanılan sözleşmelerden, uygulamalardan uzaklaşma çabasındalar. Kadınlar bu vahşi saldırılara karşı güçlenerek direniyor. Öyle ki kadınların direnişi ulusal boyutu aşıp enternasyonal boyuta ulaşmış durumda. Patriarkal sistem nasıl sınır tanımaz şekilde her yerdeyse, feminist mücadele de aynı sınırsızlıkla köşe bucak dünyayı sarmış durumda. Kadınlar birbirlerinden haberdarlar ve ortak mücadele verdiklerinin bilinciyle davranıyorlar.

Kadınlar Birlikte Güçlü

AKP ve küçük ortağının günbegün ürettiği kutuplaştırıcı, nefret dolu, dinci, cinsiyetçi siyasetine karşı ilk olarak kadınların farklılıklarını kabul ederek yan yana durup birlikte mücadele etmesi bu kutuplaştırıcı siyasete ezber bozan cevap oldu. Kadınların birlikte duruşu ve ürettikleri ortak siyaset iktidar ve küçük ortağı dâhil siyasi partilerde yer alan kadınlara ulaştı, etkiledi. Kadınlar ülkenin ana muhalefet gücünü oluşturdukça daha önceleri kendilerine kulak vermeyen siyasi yapılar kadınları duymak zorunda kaldı. İktidara geldiği ilk yıllarda feministlere marjinal diyerek düşmanlaştırıp ötekileştirmeye, küçümseyip dışlamaya çalışan iktidar partisi de feminist hareketin rüzgarından nasiplendi.

Feminist mücadele siyasi partiler gibi cinsiyetçi tüm yapıları etkisi altına aldı, alıyor. Hepsinden önemlisi siyasette yer alan kadınlar değişmeye başladı. Kadınlık kimlikleri ile var olmak isteyen kadınlar etkinler ve daha çoğalıyorlar. Kadınlık hor görülen, aşağılanan, küçümsenen bir şey değil artık. Kadınlar evvela gizleyip utandıkları, inkâr etmeye zorlandıkları kadınlıkları ile var olmaya gayret gösteriyorlar. Bundan daha devrimci çok az şey olabilir. Feminist hareketin “Bir kadının kendisini sevmesi devrimdir” sloganını “Kadınların kadınlıklarını baskılamadan siyasette yer alması da devrimdir” diyerek buraya bırakmış olayım.

Kemal Bey’in ‘Kolaylıkları’  

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara gelecekleri ilk altı ay içinde kadınlar için hedeflerini açıkladığı videonun çekilmesinin itici gücü ülkenin ana muhalefeti olan feminist/kadın hareketidir, bu hareketin söylemlerini sahiplenen, içinde yer alan CHP’li kadınlardır. Feminist/kadın hareketi nasıl CHP’li kadınları direkt etkiliyorsa kadınlar da aynı şekilde CHP’yi etkiliyor. CHP’li kadınların (henüz bir kısmı için) nihayet siyasi olarak iki mücadele alanı var. Biri parti, diğeri feminist/kadın mücadelesi. Kadınlar bağımsız kadın alanından beslendikçe, onunla irtibat halinde oldukça, hareketin içinde yer aldıkça, kendileri de değişip gelişecek buna koşut olarak parti içi erkekliğe karşı mücadeleleri daha güçlenecek.

Kemal Bey’in videosunda ele aldığı başlıklar ve CHP’nin kadınların sorunlarına dair çözüm önerileri kuşku yok ki CHP kadın kolları ve CHP’li kadınlar tarafından üretilmekte. Oysa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ne bu videoda, ne de başka açıklama ve röportajlarında partili kadınlardan bahsetmiyor. Hepimiz biliyoruz ki bahsettiği tüm başlıklar kadınların mücadelesi ile siyasallaştırıldı. Bu başlıkların erkeklerin siyasi gündemleri arasında yer bulabilmesi bile siyasetin kadınları dışlayıp erkekçe yapılmasına karşı açılan zorlu mücadeleler sonunda kazanıldı. Tüm bu çabalara rağmen yine Kemal Bey’i bu politikaları üreten ve yürüten kadın ekibi ile görmek yerine tek başına görüyoruz. Kadınlardan bahsedilirken bile kadınlar görünür değil. Oysa kadınlar görünür olmak istiyorlar. Tıpkı siyasi partilere verdikleri emeklerin görünmesini, hakları olan yerlere yükselmeyi istemeleri gibi.

Sadece iktidarı değil, sistemi değiştireceğiz 

İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak sadece erkek şiddetiyle mücadele etmekle sınırlı değil. Bu çok kıymetli ve kadınlar için yaşamsal. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nin maddeleri arasında erkek şiddetinden kurtulmak için devletlere yüklediği önemli bir görev var: Erkek şiddetinin esas nedeni olan, bin yıllardır kadınları ikinci cinsiyet olarak nitelendiren erkek egemen siteme karşı topyekün mücadele.

Kadınlar sadece iktidarın değişmesini istemiyor. Tek adamı gönderip yeni bir tek adama, yani erkeğe ve onun erkekler kadrosuna muhtaç kalma hayalleri kurmuyor. Siyasi partilerde egemen olan cinsiyetçi siyaset yapma tarzının değişmesini istiyor. Partili erkeklerin tıpkı evlerde olduğu gibi partilerde de her şeyin sahibi benim, ben ne dersem o olur tarzı kadınları değersizleştiren, yok sayan cinsiyetçi siyasetten arınmalarını istiyor.

İçinden geçtiğimiz süreç her ne kadar baskıcı ve zora dayalı olsa da öte yandan özgürlükçü yeni siyaset biçimlerine doğru akıyor hayat. Gençler ve kadınlar açısından mevcut siyaset, onu sürdürme yöntemleri, dili ve tarzı kapsayıcı olmadığı gibi kendilerini var edebilecek yapıda da değil.

Kadınlar siyasi partilerdeki varlıklarını partili erkeklerin vicdanına ve kararına bırakmak zorunda kalmaktan yılmış durumdalar. Kadınlar artık sorunlarının biriktirilmesi, arttırılması ve yaşamlarının zorlaştırılmasına karşı somut çözümler talep ediyor. Talep etmekle kalmıyorlar bunlardan kurtulmak için siyaset yapmaya da talipler. Yönetilmek değil, yönetmek istiyorlar.

Parti başkanı olarak Kemal Bey de bu yeni durumu görüyor. Ve ayrıca, videoda da belirttiği gibi iktidara geldiklerinde unutmaması gereken şey, kadınların sadece şimdiyi değil, önümüzdeki yılları da planlıyor olduğu gerçeğidir. Bunca zor zamanlarda başını eğmemiş feminist/kadın hareketinin “biraz daha iyisine” razı olacağını beklemek hayaldir.

Siyaset soruların çözülmesi ise siyasi partiler ve onların genel başkanları da buna uygun olarak değişip dönüşmekle mükellefler. Siyaset yapan erkekler kadınlardan öğrenmekten gocunmamayı içselleştirmeliler. Kurtarıcı rolünden sıyrılmayı başarabilmeliler. Çünkü hak verilmez alınır.

‘Kadınları kurtaracak erkek’  

Kemal Bey’in partisinin kadınlarla ilgili çözüm önerilerini bu fikirlerin sahipleri olan kadınlarla beraber yapması, “kadınları kurtaracak erkek” görüntüsü vermek yerine kadınlarla eşitçe bir ekip halinde toplumun önüne çıkması cinsiyetçi siyasetin değişmesine katkı sağlayacağı gibi, bu, CHP’li kadınların hakkı. Oysa hala kadınların sorunlarına ilişkin birinci tekil şahıs dili kullanarak yapacağım-edeceğim derken kendisini kadınları kurtaran adam rolüne soyunduruyor ama onu bu role soyunmaya zorlayan güç CHP Genel Başkanı oluşu değil feminist/kadın hareketinin baskılayıcı gücü ve Kemal Bey kendisine bu misyonu yükleyerek kadınların mücadelesini görünmez kılmaya çalışıyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu elbette bunların farkında. Farkında olmasına rağmen erkeklik alışkanlıkları ile politika yapmakta ısrar ediyor. Kendisine kurtarıcı misyonu yüklüyor. Oysa parti genel başkanı olabilirsiniz ama kadınları kurtaramazsınız. Kadınları kadınlar kurtarabilir.

Siyaset yapmanın tarzı değişmeye başlayalı çok oldu. Değişimin en büyüğü kadınlar tarafından yaşanmakta. Çünkü kadınlar sadece hak mücadelesi vermiyor, eşitlik ve özgürlük istiyor. Bu da siyasi partileri, siyasi yapıları radikal değişimlere, dönüşümlere zorluyor.  Aynı şekilde kadınları ve erkekleri de. Artık fıtratımızda eşitlik yok diyen lider ve partisi iktidarı rüyasında bile göremez.

Kadınlar hayatlarını koydukları eşitlik ve özgürlük davasında siyasi partilerden iktidara, meclise dek her yerde kadınları görmek istiyor. Kendilerinin yerine konuşulmasını istemiyor, kendilerine kulak verilmesini istiyor. Önemsenmek istiyor. Önlerinin açılmasını istiyor. Saygı görmek istiyor. Kadınları kendilerine eşit kabul edenlerle, kadınlarla çalışabilenlerle çalışmak istiyor. Bunları yapıyorlar mı diye erkeklerin üzerine gözlerini dikmiş bakıyorlar.

Cumhurbaşkanlığı için adı geçen güçlü adaylardan biri olarak Kemal Bey’e sormak istiyorum. Varsayalım ki cumhurbaşkanı oldunuz, yardımcılarınızın kaçı kadın mücadelelerinde yer almış kadınlardan oluşacak? Sorumu ilerleteyim, cumhurbaşkanlığını temsil eden makamlarda eşit temsil olacak mı?

Değişim için seçimler sonrasında atılacak adımlar hikâyesini dinlemek istemiyoruz. Atılacak adımları, somut bir dönüşüm planını şimdiden görmek istiyoruz. Bu iddiada olduklarını söyleyen partiler seçim listelerinde kadınları seçilebilir yerlerden aday göstererek başlayabilirler işe.