fbpx

‘Bu erkekleri de kadınlar yetiştiriyor. Kadın da suçlu…’ mu? Bir daha düşün – Aylin Akçay

Paylaş

Yaygın şiddet sorununu konuşurken karşımıza en çok çıkan argümanlardan biri bu. Şimdi bunun üstüne hep birlikte düşünelim, bu argüman neden yanlış cevap verelim.

Kadına yönelik şiddet her boyutuyla gündemimizde. Söz konusu olan kadınların yaşam hakkını neredeyse kitlesel olarak ortadan kaldıran noktaya gelmiş devasa bir konu olunca sebeplere de çözüm yollarına ilişkin de birçok farklı fikir tartışılıyor. Bu yazının sınırında, evvelden ezele kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda sıklıkla gündeme gelen/getirilen bir yaklaşımı ele almaya çalışacağız.

Kadına şiddet devasa olduğu kadar politik bir mesele. Kapitalizmin ilerlemek ve ayakta kalmak için yol arkadaşlığına ihtiyaç duyduğu, şiddetten beslendiği ve şiddeti beslediği bir sorundan bahsediyoruz. Bu konuyu konuşurken dünden bugüne bu bağı görünmez kılacak, şiddetin nedenleri ve sonuçları konusunda hedef şaşırtacak, çözümü hep “başka yerlere” kaydırmaya niyet eden çokça kafa karıştırıcı ile karşılaştık, karşılaşıyoruz. Bunlar çoğu zaman doğrudan bu hedefle burjuvazinin ideologları ve sözcüleri tarafından bilinçli bir şekilde gündeme getirilmekle birlikte, konunun karmaşıklığı ve büyüklüğü bu fikirlerin kadınlar içinde de karşılık bulmasına zemin hazırlıyor. Yıllar öncesinde örneğin çok yaygın konuşmak durumunda olduğumuz argümanlardan biri şiddetin psikiyatrik sorunu olanlar ya da alkol –madde bağımlılığı olanlar tarafından işlendiği; şiddetin bazı “sorunlu” erkeklerin gerçekleştirilen münferit bir davranış olduğu konusundaki değerlendirme idi. Bu, çokça iyi niyetli çabanın şiddetle mücadele için alkolü azaltmaya harcanmış olmasına da neden olmuştur. Kadın hareketinin bu argümanlara karşı bilimsel değerlendirmeler, veriler ve tespitleri de içeren mücadelesi zaman içinde bunun gibi kafa karıştırıcı çeşitli yaklaşımların tedavülden kalkmasını sağladı. Bazıları değişse, bazıları aynı kalsa da kafa karıştırıcılar halen var kadınların arasında.

ERKEKLERİ YETİŞTİRMEKTEN SADECE KADINLAR MI SORUMLU?

Bu yazıda üzerinde duracağımız kafa karıştırıcı yaklaşım şiddette kadınların da suçu olduğuna dayanan yaklaşım: Kadınların da suçlu olduğu, çünkü insanları ve erkekleri kadınların, “annelerin” yetiştirdiği; dolayısıyla şiddet uygulayan erkekleri de annelerin yani kadıların yetiştirdiği; annelerin çocukları doğru yetiştiremedikleri ve bu nedenle şiddette payları olduğu; erkekleri yetiştiren anneler olduğu için şiddeti önlemek için de önce annelerin eğitilmesi gerektiği yaklaşımı. Farklı şekillerde ve gerekçelerle ifade edilse de bu yaklaşımı böyle özetleyebiliriz. Nasıl? Bu değerlendirmelerde haklı bulduğunuz yönler var mı? Aranızdan en azından bir kısmınızın içinden “Evet aslında, kadınlar da erkek çocuklarını şımartarak büyütüyor”, “Bazı kadınlar oğullarının gelinlere şiddet uygulamasından hoşlanıyor, onu durdurmak yerine seviniyor” dediğini duyar gibiyiz. Haydi öyleyse gelin hep birlikte bunun üzerine düşünelim:

• Çocukların kendilerinin ve diğerlerinin haklarını bilerek; haklarını korumayı-diğerinin hakkını da gözetmeyi ve korumayı öğrenerek; cinsiyet eşitliği ve bunun gerekleri konusunda farkındalık geliştirerek yetiştirilmesinin önemli ve gerekli olduğu aşikâr. Peki ama bu yetiştirmeyi bugün kim yapıyor? Kim yapmalı? Ve çocukların farkındalıkla yetiştirilmesi, şiddet sorununu bitirecek ana çözüm yolu mu? Yoksa sadece bir parçası mı?

• Hane içinden başlayarak çocukların yetiştirilmesinden ilerleyelim. Hane içinden başlayalım diyorum, çünkü kadına suç atfeden değerlendirmeler çocuğun “genel eğitiminin” annenin görevi olduğunun kabul ve onayından hareket ediyor. Oysa çocukla ilgili tüm sorumlulukların olduğu gibi bunun da anneye ait olarak kodlanması ve böyle kabul edilmesi, annenin her şeyden sorumlu ilan edilmesi, aynı zamanda şiddetin altında yatan eşitsizliğin önemli parçalarından bir tanesi. Dolayısıyla bu onaylama halinin kendi sorunlu.

• Yine hane içinden devam edelim ve bu yetiştirme işinin pratik karşılığına bakalım. Hane içi sorumluluk sınırında dahi düşündüğümüzde çocuğun yetişmesi sadece annenin “yaptığı” bir şey değildir, olamaz da. Bugün açısından çocukların bakımı, onlarla ilgilenilmesi, okul takibi, beslenmesi, gelişimi vb. her türlü konuda sorumluluk annelere devredilmiş durumdadır, doğru. Çocuğa bunlara ek olarak hayata dair bilgilerin (konu örneğinde olduğu gibi şiddetin anlatılması, şiddet uygulamamanın öğretilmesi) aktarılması işi de genel olarak anneye devredilmiştir bu da doğru. Ancak anneden yapılacak bu aktarma işi, sözel olarak çocuğa bilgi anlatma ve annenin çocuğu ile kurduğu kişisel ilişkinin nasıl olduğuyla, çocuğa nasıl davrandığını, model olup olmadığı ile sınırlıdır. Oysa eşitlik de haklara saygı da şiddet de öğrenilen davranışlardır. Fakat bu öğrenme çok boyutludur; anlatma ile sınırlı değildir; öğrenme bir bütündür; çocuklar anlatılan kadar hatta daha ağırlıklı olarak deneyimlediklerinden, gördüklerinden, yaşadıklarından öğrenirler. Sadece hane içini düşündüğümüzde bile annenin çok doğru bilgiler verdiğini ve çok iyi yaklaştığını varsaysak bile, ev içinde anne dışında deneyimlenen örnek, işlerin anneye devredilmesi, babanın üstlenmediği görevleri, ev içindeki eşitsizlik, babanın anneye nasıl yaklaştığı, babanın anneye her türlü şiddeti… Bunların hepsi çocuğa başka başka bilgileri pratik olarak yükler. Ve bu ortamda anne ev içinde dahi ana öğreten olamaz. Çocuğun eğitiminde baba başta olmak üzere evdeki yetişkinlerin tamamının doğrudan etkisi ve rolü vardır.

• Hayatımız hane ile sınırlı değil. Şimdi hane içinden biraz çıkalım. Evin dışında kocaman, kurulu bir hayat ve bir toplum var. Öğrenme, sadece ev içinden değil, hayatın tüm alanlarından -toplumsal alandan aldığımız tüm bilgilerle- deneyimlediklerimizle, gördüklerimizle, biriktirdiğimiz mesajlarla oluşuyor. Bir çocuk en geç ilkokulda adımını evden dışarı atar ve artık insanın öğrenmesi ve davranışlarının oluşumunda toplumsal hayat bir daha çıkmamak üzere devreye girer. Okul, sokak, arkadaşlar, ilişkiler, çok erken yaşlardan itibaren hayatımıza giren dijital alan, medya; iş yaşamı, tüm kurumsal alanlar, yasalar, adalet; ve elbette ki hepsinin işleyişin yapısını belirleyen, buralardan neleri öğreneceğimize karar verilen politika alanı devrede artık. Buralardan öğreniyoruz, öğütleniyoruz, yönlendiriliyoruz.

• Böyle bir tablonun içinde, hele ki bugün toplumsal alanda, kamusal mekanizmalarda, medyada, belirlenen politikalarda, politikacıların sözlerinde, Diyanetin fetvalarında, kurumların uygulamalarındaki mevcut durumumuzu, her gün şiddeti meşrulaştıran, cezasızlaştıran, her gün yeni bir kadın hakkına göz diken yığınla mesajın ve uygulamanın ortasında şimdi erkekleri yetiştirenlerin sadece anneler olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz.

• Bu yetiştirme işi kimin görevi, bir de oraya bakalım. Annelerin mi? Şiddetin önlenmesi de kadınların korunması da eşitliğin sağlanması da kamunun, yani devletin görevi. Bu üstelik yasalarla, Anayasa ile güvenceye alınmış bir görev. Tüm kurumsal mekanizmalarını şiddeti gerçekten önlemek üzere şekillendirmek, hiçbir kurumu ya da kişisi aracılığı ile şiddete taviz vermemek, eksikleri gidermek, şiddete tolerans tanımamak hafifsememek, yasaları uygulamak devletin görevi. Çocukluktan itibaren kurumları aracılığı ile şiddet konusunda toplumda farkındalık oluşturmak, bireylerin eğitimlerini sağlamak da bu görevlerin bir parçası.

• Kadınların çocuklarını da erkekleri de başka kadınları da şiddete karşı olarak yetiştirme çabasının bir anlamı yok mu? Tabii ki var. Hatta çok büyük bir anlamı var. Şiddete karşı mücadelenin büyümesi, birbirimizden öğrenmemiz, şiddetle mücadelenin ilerletilmesinin çok önemli parçaları. Çoğalarak gücümüzü büyüteceğiz ve devletin görevlerini yapmasını sağlayacak gücümüzü oluşturacağız. Bunlar mücadelemizin gerekleri. Ama bu, devletin eksik bıraktığı görevlerin ve şiddetin önlenmesinin mümkün olmayan şekilde annelerin omuzlarına yıkabileceğimiz ve hesabı da onlardan sorabileceğimiz anlamına gelmiyor.

• Kadınlar da erkekler gibi bu yaşamın bir parçası. Şiddeti meşrulaştıran, sürdüren bir sistem gücünü sadece erkeklerden almaz, alamaz. Kadınları da çeşitli biçimlerde şiddetin devamı politikalarına kazanmak için, ikna için her yolu dener, deniyor. Bu nedenle kadınların arasında çeşitli biçimlerde dayanışmayı, birlikte mücadeleyi engelleyecek, rekabet oluşturacak unsurlar sokar, bunun için çaba sarf eder. Bu nedenle kadınlar arasında dayanışma her an hazır değildir, olmayabilir, bu anlaşılırdır da. Ama kadınların hayatları pahasına şekillenen şiddet ve sömürü karşısında bunu en kolay ve en hızlı sağlayabilecek olan ve sağlayan da kadınlardır hep. Biraz çaba, biraz yakınlaşmak özellikle şiddet karşısında kadınların nasıl dayanışmalar gösterebildiğinin örnekleriyle doludur.

• Şiddetle mücadelede sorunun kaynağında ve çözümünde kimlerin olduğunu, kiminle kavga edeceğimizi kiminle dayanışacağımızı doğru belirlemek oldukça önemli. Çünkü bu, nereye odaklanacağımızı da etkiliyor. Şiddet karşısında kadınların birbirini suçlu ya da sorunlu görmesine neden olan yaklaşımlar dayanışmamızı, örgütlenmemizi zorlaştırdığı gibi şiddetin önlenmesinde asıl sorumluları, asıl zorlamamız gereken yeleri gözden kaçırmamıza neden olabiliyor. Bu nedenle kadınların arasında da yaygınlaşmış bu ve benzeri bizi sorunun çözümünden uzaklaştıran yaklaşımlarla da uğraşmak, birbirimizi anlamak, dinlemek, değiştirmek ve doğru hedeflere doğru ilerlemek de her zaman mücadelemizin bir parçası. Yaygın farklı yaklaşımlara ilişkin değerlendirmeleri başka yazılarda ve mücadelemizde sürdürmek üzere.

Kaynak:EkmekveGül