fbpx

Kırk yıllık mücadele ve yeni evre – Niyazi Aytaç

Paylaş

“Kırk yıl süren savaş, kırk bin kişi hayatını kaybetti, ne için?!”

Bu söylem bazı kesimler tarafından sıkça dile getiriliyor. Ancak son derece yüzeysel ve yanıltıcı bir yaklaşımdır. Savaşın nedenlerini ve başlangıç koşullarını göz ardı eden, dünyadaki diğer direniş hareketlerini, kayıpları ve kazanımları görmezden gelen, kötü niyetli bir söylemdir.

Bunun bir diğer sebebi ise Kemalist-Stalinist devletçi ideolojik şartlanmadır. Dünyadaki mücadele örneklerine, dönemin şartları ve koşulları göz önüne alınarak bakıldığında, bu tür söylemlerin ne kadar anlamsız olduğu açıkça görülmektedir.

Örneğin, Kolombiya’daki gerilla mücadelesine bakalım:

Resmi verilere göre, çatışmalarda 260 binden fazla insan öldü, 80 binden fazla kişi kayboldu ve 7 milyondan fazla insan yerinden edildi. Peki, bu kadar yıkımdan sonra iktidara mı geldiler? Hayır. O halde mücadelenin başlatılması yanlış mıydı? 1964’teki politik koşullar dikkate alındığında bunu söylemek mümkün değil. Bugün, bu savaş tarzının artık sonuç getirmeyeceğini söylemek elbette mümkündür.

Bir diğer örnek: Güney Kürdistan.

Sadece 1986-1989 yılları arasında 183 bin Kürt katledildi (Enfal ve Halepçe soykırımları). Uluslararası güçler Saddam’a müdahale etmeseydi, bu kıyım belki hâlâ devam ediyor olacaktı. Aklı başında bir insan, “Kürtler de savaşmasaydı” diyebilir mi?

Peki, PKK öncülüğündeki mücadele herhangi bir kazanım elde etmedi mi?

Gerçekleri görmezden gelenler dışında kimse bunu iddia edemez. PKK öncülüğündeki mücadele olmasaydı, ABD’nin “terörist” ilan ettiği, Türk devlet yetkililerinin “postal yalayıcı” dediği Barzaniler ve Talabaniler, uluslararası arenada bu kadar kolay yer edinemezlerdi.

Öcalan öncülüğündeki mücadele olmasaydı, bugün ezilen halkların ilham kaynağı hâline gelen Rojava Devrimi imkânsız olurdu.

Ama esas devrimsel değişim Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yaşandı:

  • Irkçı Türk devletinin inkârcı politikası yıkıldı.
  • Kürdistan’da devletin temel dayanağı olan mezhepsel düşmanlıklar büyük ölçüde sona erdi.
  • Kürt kadını, Ortadoğu’nun en dinamik devrimci gücü hâline geldi.
  • Türkiye’deki sol hareketlerin büyük çoğunluğunu kucakladı, onları belediyelere ve meclise taşıdı. Bunu devrimci bir dayanışma ruhuyla yaptı ve yapmaya devam ediyor.
  • Kürt toplumunda toplumsal cinsiyet eşitliği, milliyetçilik karşıtlığı ve ekolojik farkındalık konularında önemli kazanımlar sağlandı.

Bence en önemlisi, Öcalan’ın mücadelenin tahakkümcü, yani devletçi bir rotaya girmemesi için verdiği çabadır. Bunun yerine, toplumsalcı, öz savunmacı ve özgürlükçü bir çizgi belirlenmiştir.

Ben bunu, harcanan emeklerin, yitirilen canların, kısacası mücadelenin kirletilmemesi hamlesi olarak görüyorum.

Bu yüzden bugün gündeme gelen silahların susması girişimini, mücadelenin ağır yükünü gerillanın omzundan alıp topluma yayma hamlesi olarak değerlendiriyorum.

Toplumsal özgürlük mücadelesinde bu yeni evre son derece önemlidir ve mimarı Sayın Abdullah Öcalan’dır.

Bir diğer önemli husus da şudur: Bu yeni hamle taktiksel değil, stratejik bir hamledir.

Devletin saldırıları elbette son bulmayacaktır. Ancak Öcalan öncülüğündeki toplumsal ve siyasal devrimci özne, bu yeni stratejik hamle ile tüm saldırıları daha güçlü bir şekilde göğüsleyecektir.

Niyazi Aytaç