fbpx

İsyanımız erkeğe, devlete ve tanrıya!

Paylaş

Devlet, tanrı ve erkeklerin kadına yönelik bu düşmanlığına isyan için güzel bir sloganları var İsviçreli kadınların: Kein Gott, kein Staat, kein Patriarchat! / Tanrı yok, devlet yok, patriyarka yok! Türkiyeli kadınlar “Gelsin baba, gelişin koca, gelsin hoca, gelsin polis, gelsin devlet, inadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük!” diyorlar. Kürt kadınların “Jin, Jiyan, Azadî / Kadın, yaşam, özgürlük” sloganı ise tüm dünya kadınlarının dilinde artık…

Gönül ister ki kafa kafaya verip üç beş güzel kelam edelim. Akıllarımızı birleştirelim, hayallerimizi birbirine bağlayalım, umutlarımızı büyütelim, kazanımlarımızı çoğaltalım. Ama gel gör ki hepimiz nasıl bir dünyada yaşa(ma)dığımızı biliyoruz.

Bütün dünyayı bir uçtan diğer uca saran bir kaos içerisindeyiz. Savaşlar, depremler, hastalıklar, felaketler bitmiyor. Neredeyse 9 milyara ulaşan dünya nüfusunun bir avuç sayılacak zengininin daha fazla kar ve sömürü hırsından nefes alamaz duruma geldik.

Biz kadınlar bu kaosun içerisinde daha da büyük bir fırtınaya kapılmış haldeyiz. Devletlerin sözüm ona güvenlik ve “aile koruma” politikalarının, tarihi geçmiş dinlerin muhafazakarlıklarının, erk’eklerin sömürü, şiddet ve tahakkümünün hedefi durumundayız.

Erkeklerin Devleti

Dünya üzerinde tek bir devlet yok ki erkeklerin çıkarlarına göre dizayn olmamış olsun. Devlet sistemi patriyarkanın arazisine inşa edilmiş bir sistemdir. O yüzden her zaman erkek egemenliğinin çıkarlarına göre hareket eder. Nerede biz kadınların kazanımlarına yönelik bir düzenleme görürseniz bilin ki orada büyük bir kadın mücadelesi verilmiştir ve erkek devlet geri adım atmak zorunda kalmıştır. Görece gelişmiş gibi sunulan batı demokrasisindeki kadın kazanımları Orta Çağ’da “cadı avı” safsatasıyla gerçekleştirilen kadın soykırımına karşı feminist hareketin birinci ve ikinci dalga mücadelesi sonucunda elde edilmiştir. Yoksa bu devletler kadınları düşündükleri için değil…

Tarih boyunca savaşlar ve işgallerde kadın bedeni “ganimet” olarak kullanıldı, kullanılıyor.  Bu durum tarihi bir anlatı değil aktüel gerçekliktir. DAİŞ’in da kadınları köle pazarlarında sattığının canlı tanıklarıyız hepimiz. Cinsel şiddetin sistematik bir şekilde bütün toplumu hedef almak üzere uygulandığı gerçeği tüm dünyanın gözleri önünde cereyan etti.

Ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2008 yılında aldığı 1820 sayılı kararla, savaşta tecavüz ve her türlü cinsel şiddet, savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak kabul edilmesine rağmen sessiz kalındı…

Kadınlara karşı insanlık suçu, savaş suçu işleyen DAİŞ’le mücadele eden YPG / YPJ’ye karşı TC’nin saldırılarına göz yumulurken PKK ise halen yasaklı örgütler listesinde tutuluyor.

Savaşta asker erkeklerin, günlük yaşamda sivil erkeklerin kadınları karşı işlediği suçlar, gerçekleştirdiği katliamlar devlet eliyle korunmakta, hatta kahraman ilan edilmekteler. Kadın katili erkekler “namus”larını temizledikleri, tecavüzcüler “tahrik edildikleri” gerekçesiyle “iyi hal indirimden” yararlandırılarak kadına yönelik şiddet adeta devlet eliyle teşvik ediliyor, ödüllendiriliyor.

Sömürü ve tahakküm sistemlerini muhafaza etmek üzere var olan devletin kadın düşmanlığını çok iyi biliyoruz. Her fırsatta patriyarkayla uzlaşarak kazanılmış haklarımıza saldırıdan vaz geçmiyor. Şimdi neredeyse tüm dünyada kürtaj hakkımız tartışma konusu ediliyor. Karşılarında yeterli direnişi görmediklerinde ise bu kazanılmış hakkımızı geri almaya çalışıyorlar. Almanya’dan, İsviçre’ye, Polonya’dan ABD’ye tüm dünyada kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırı var.

Bu saldırının Türkiye’deki yüzü ise diktatör Erdoğan iktidarı. Faşist, cinsiyetçi Erdoğan iktidarının kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı had safhaya ulaşmış durumda. Bir gecede İstanbul sözleşmesinden çekildikleri yetmiyor gibi, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanununu kaldırmak, Nafaka hakkını da gasp etmek istiyorlar.

Erkek Tanrı

Dinci erkek egemen muhafazakarlık sadece İslam coğrafyalarında değil, Hristiyan toplumlarda ve dünyanın geri kalanında da hortlamış durumda. Dünyanın her yerinde yükselişe geçen sağcı, faşist hareketlere dinci muhafazakarlık da eşlik ediyor. Dinci muhafazakarlığın olduğu her yerde ise kadına yönelik kısıtlamalar, hak gaspları, saldırılar, ötekileştirmeler, kısaca patriyarkal cinsiyetçilik söz konusu. Nerede dinci bir yükseliş varsa orada kadın düşmanlığında da yükseliş söz konusu oluyor.

Kuran’da da, İncil’de de, Zebur’da da, Tevrat’ta da kadınlar ikinci sınıf görülüyor, erkeğin egemenliğine, insafına teslim ediliyor.

Kürtajdan kıyafete, aile kurumundan, annelik rollerine kadınların hayatını şekillendiren ana eksenlerde dinci muhafazakârlık kadınların yaşam alanlarını kısıtlıyor, bedenlerine, kararlarına, iradelerine müdahale ediyor.

Erkeklik çıkarları

Erkeklerse adeta bu gerilemenin keyfini çıkartıyorlar. Devletin ve dinci gericiliğin erkeklik çıkarlarını gözeten saldırıları erkeklerin işine geliyor. Daha doğrusu bizzat bu çıkarlar devletin ve dinci gericiliğin saldırılarına yön veriyor.

Erkekler kadınların ev içi emeklerine karşılıksız olarak el koyma mekanizmasının sermayeyle birlikte ortağı olmayı sürdürmek istiyorlar.

Erkekler kadınların çocuk, hasta ve yaşlı bakımını “kutsal annelik / kadınlık” yalanıyla ücretsiz olarak üstlenmeye devam etmelerini istiyorlar.

 Erkekler yıllarca ücretsiz olarak ev ve bakım işlerini yaptırdıkları kadınlardan boşandıklarında nafaka vermekten kaçınmak istiyorlar.

Erkekler kadınların ücretli emek alanına daha az katılmalarını, katıldıklarında ise daha düşük maaşlarla, daha düşük pozisyonlarda çalışmalarını istiyorlar.

Erkekler kendileri her haltı yerken kadınları kısıtlamak, buna uymaması durumunda ise şiddet uygulama hatta katletme haklarının olmasını, bunlar olduğunda ise cezasız kalmayı istiyorlar.

Erkekler beraber yaşadıkları kadınlarla birlikte biriktirdikleri servetin kendilerinin kontrolünde kalmasını istiyorlar.

Erkekler kadınların fikirleri, iradeleri, bedenleri üzerine söz hakları, tahakkümleri olsun istiyorlar.

Ve bütün bunları yapabilmek için de devletin, dinin desteğini arkalarına alıyorlar.

Evde şiddet, sokakta şiddet, iş yerinde şiddet, okulda şiddet…   

Devlet, tanrı ve erkeklerin kadına yönelik bu düşmanlığına isyan için güzel bir sloganları var İsviçreli kadınların: Kein Gott, kein Staat, kein Patriarchat! / Tanrı yok, devlet yok, patriyarka yok! Türkiyeli kadınlar “Gelsin baba, gelişin koca, gelsin hoca, gelsin polis, gelsin devlet, inadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük!” diyorlar. Kürt kadınların “Jin, Jiyan, Azadî / Kadın, yaşam, özgürlük” sloganı ise tüm dünya kadınlarının dilinde artık…

Hayatta kalmak, haklarımızı korumak ve genişletmek, eşit ve özgür bir yaşama kavuşmak için mücadele etmekten ve yanyana durmaktan başka hiçbir şansımız yok.

Korkularımız da öfkemiz de isyanımız da anne/annelerimizden, kız kardeşlerimizden kalma. Birbirimizin elini bırakmayacak ve asla yalnız yürümeyeceğiz.

Rabia Baldemir / 23.11.2023