fbpx

“BRICS Zirvesi: Küresel Güney Batılı Zenginlere Karşı” mı?

Paylaş

“BRICS ve benzeri birlikleri, anti kapitalizmden yalıtılmış bir Amerikan karşıtlığından ya da liberal batı medyasının hakikati manipüle eden ideolojik perspektifinden hareket etmeden ele almak mümkün müdür?”

Yukarıdaki başlığın tırnak içindeki kısmı bana değil Deutsche Welle (DW) haber sitesinin Almanca edisyonuna ait. Başlığın devamındaki spotta ise, 22 – 24 Ağustos 2023 tarihlerinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde toplanan zirvede Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS ülkelerinin gündemlerinde, gurubun genişlemesinin ve yaptırımların olduğu belirtiliyor. 

Habere göre BRICS’e katılmak isteyen ülkelerin listesi uzun. Aralarında Suudi Arabistan, Endonezya, İran, Arjantin ve Etiyopya’nın da bulunduğu 23 ülke, topluluğa katılmak için bekliyor. 

Nitekim Ağustos ayının başında, BRICS yetkili organları tarafından zirvede BRIC’in genişlemesine dair bir karar alınacağı duyurulmuştu. 

Zirve sonrasında ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Mısır, Arjantin ve Etiyopya birliğe katılmaya davet edildi. 

DW’nin zirve öncesinde, zirveyi şu sözlerle yorumlaması da, deyim yerindeyse, manidar: 

“Ukrayna savaşı, yaptırımlar, dolara yönelik eleştiriler ve küresel bir hesaplaşma: BRICS zirvesi sadece gelişmekte olan ve yükselen ekonomilerin Batı’dan uzaklaşmasını değil, aynı zamanda artan özgüvenlerini de yansıtıyor.”

DW’nin görüşlerine yer verdiği Çin uzmanı akademisyen Felix Lee, Çin’in BRICS ülkelerinin Amerikan karşıtlığından istifade ettiğini, bunun da çok sayıda ülkenin Çin’e yaklaşması gibi bir sonuca yol açtığını belirttikten sonra, Çin’in amacının da bu olduğunu ifade ediyor. 

DW’nin görüşlerine başvurduğu bir başka siyaset bilimci, Günther Maihold ise, Rusya’nın da BRICS’in genişlemesine dönük girişimlerden istifade ettiğini, bu yolla bir yandan uluslararası alandaki izole edilmişliği kırmayı bir yandan da müttefiklerini birliğe dahil etmeye çalıştığını ifade ediyor. 

DW: ‘Çelişkili ama başarılı’! 

Bu blogda yayımlanan “Afrika’daki Rusya” başlıklı yazıda, liberal batı medyasının Rusya’nın Afrika’daki girişimlerini okurlarına küçümseme ile aktardığı ifade edilmişti. 

Benzer bir durumun BRICS zirvesi için de geçerli olduğu söylenebilir. Yukarıda bahsi geçen DW haberinde BRICS’in G7’den farklı olarak güvene dayalı bir birliktelik olmadığının vurgulanması bu konuda bir örnek. 

BRICS elbette iç çelişkilerden azade değil, ama benzer çelişkiler örneğin G7’yi oluşturan Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık, ABD ve Avrupa Birliği gibi ülke ya da birlikler arasında da söz konusu. 

Ama DW, gene de, “iç çatışmalarına rağmen BRICS ülkeleri bir başarı öyküsü olarak kabul ediliyor” satırlarına yer vermek zorunda kalıyor, BRICS’in büyümesinde Çin’in rolünün önemine dikkat çekmeyi ihmal etmeden. 

Velhasıl batılı haber kaynaklarının bu tür gelişmeleri ideolojik gözlüklerden arındırarak haberleştirdiğini söylemek zor. 

COSATU: ‘Kapsayıcı, adil, eşitlikçi…!’

Toplantıya ev sahipliği yapan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en büyük sendika konfederasyonu olan Güney Afrika Sendikalar Konfederasyonu (COSATU) ise zirve öncesinde yayımladığı açıklamada, Güney Afrika’da gerçekleştirilen 15. BRICS zirvesini selamladığını duyurdu. 

Nitekim yaptığı açıklamada da belirtildiği üzere, BRICS toplantısının hazırlıklarında COSATU da aktif rol aldı. 

Konfederasyon, Eylül ayında BRICS İstihdam Çalışma Grubu ve Çalışma Bakanları toplantısı ile birlikte gerçekleştirilecek olan BRICS Sendika Forumu toplantısına dönük hazırlıklarına devam ediyor. 

BRICS’in 3.2 milyar insanı temsil eden, büyüyen ve etkili bir topluluk olduğunun belirtildiği açıklamada, dünya gayrı safi milli hasılasının yüzde 31’ini üreten birliğin uluslararası ticaret ve ilişkilerde giderek artan öneme sahip olduğu ifade ediliyor. 

Dahası, COSATU, BRICS’i kapsayıcı, adil, eşitlikçi bir uluslararası toplumun temel ayaklarından birisi olarak sayıyor, devlet başkanı Cyril Ramaphosa’nın Güney Afrika’nın bağlantısızlık statüsünü korumaya dönük duruşunu desteklediğini belirtiyor ve BRICS’in “Yeni Kalkınma Bankası” girişiminin altyapı sorunlarının çözülmesindeki rolüne vurgu yapıyor. 

İki soru!

Malum, COSATU Güney Afrika’daki ırkçı rejimin yıkılmasında önemli rol oynayan örgütlerden birisi. 

“Ulusal demokratik devrim” fikri adına, 1990’lardan bu yana sermayeye teslim olmuş Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) ayrılmaz müttefiki olan Güney Afrika Komünist Partisi de (SACP) hem COSATU hem de ANC ile güçlü ve tarihsel bağlarla bağlı. 

Her iki örgütün birden ulusal özgürlük hareketini liberallere terketmemek ve “ulusal demokratik devrim” / “iki aşamalı devrim” adına desteklediği ANC’nin başındaki isim Cyril Ramaphosa mı? 

1990’lardaki uzlaşma sürecinde SACP Genel Sekreteri Joe Slowo ile birlikte Nelson Mandela’nın en yakınındaki iki isimden birisi olan bu eski ögrenci lideri ve eski sendikacı, şu anda ülkenin en büyük sermayedarları arasında. Şöyle tanımlananlardan: “Comrades in Business”. 

Ancak “milli sermaye” olarak görüldüğünden olsa gerek, COSATU ve SACP’nin desteğine maruz olabiliyor. 

Tam da bu noktada bir soru önem kazanıyor: 

BRICS ve benzeri birlikleri, anti kapitalizmden yalıtılmış bir Amerikan karşıtlığından ya da liberal batı medyasının hakikati manipüle eden ideolojik perspektifinden hareket etmeden ele almak mümkün müdür? 

Daha açık ve genişleterek soracak olursak, Çin’in, Rusya’nın ya da benzeri “güçlerin”, “yükselişini / düşüşünü” ya da küresel jeopolitikte meydana gelen kimi değişimleri, dönüşümleri, bürokratikleşmiş ve marjinalleşmiş komünist partiler ile batılı liberallerin gözünden okumak zorunda mıyız? 

Kıtadan bir yanıt… 

Yukarıdaki soruya ilk ve Afrika bağlamındaki yanıtı, Review of African Political Economy (ROAPE) dergisinde yayımladığı “Afrikada Solun Başarısızlığı” başlıklı yazısından hareketle “Afrikada Solun Başarısızlığı, Devlet ve Sınıflar” başlıklı yazıyı yayımladığım Firoze Manji versin: 

“…Birçok durumda bu partilerin (‘komünist partilerin’, T.T.) siyasi stratejisi, bağımsızlık mücadelesinde, milliyetçi partilerle birleşmek oldu. Bu, o dönemde hakim olan dogma ile uyumluydu: komünistlerin, yalnızca ‘ulusal demokratik devrimin’ bir parçası olarak ulusal bir burjuvazinin ortaya çıkışını desteklemeleri değil, aynı zamanda milliyetçi hareketlere liderlik etmeleri gerektiği şeklindeki ‘aşamacı’ devrim görüşü – Güney Afrika Komünist Partisi’nin 1994’ten beri ANC’nin liderliğine boyun eğmesinde gördüğümüz gibi…”

Ve BRICS!

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın bir araya gelmesi ile kurulan BRICS dünya nüfusun yüzde 42’sini, egemenlik alanının yüzde 30’unu, dünya safi milli hasılasının yüde 23’ünü ve küresel ticaretin yüzde 18’ini kapsıyor. 

BRICS kısaltması ise, onu oluşturan ülkelerin dünyanın lideri haline geldiği yönünde bir saptama yapan 2001 tarihli bir Goldman Sachs raporuna dayanıyor. 

Resmi metinlerine göre BRICS’in temel amacı, küresel politik, ekonomik ve finansal mimarinin 

çoktaraflılık ve uluslararası hukuk temelinde, adil, dengeli, temsiliyete dayalı olacak şekilde dönüştürülmesi. 

Birlik, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin liderlerinin 2006’da St. Petersburg’da toplanan G8 genişleme zirvesinde enformel olarak bir araya gelmesinin ardından, 2006’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu esnasında gerçekleştirilen Dışişleri Bakanları Toplantısı ile resmiyet kazandı. 

2009’da Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde gerçekleştirilen ilk zirve sonrasında Güney Afrika da BRIC’e katılmaya davet edildi. Güney Afrika’nın da katılımı sonrasında BRICS olarak adlandırılmaya başlandı. 

Kuruluşundan bu yana, resmi olarak üç sacayağı olarak tanımlanan politik ve güvenlik işbirliği, 

finansal ve ekonomik işbirliği, kültürel ve halklararası işbirliği kapsamında yaklaşık 150 toplantı gerçekleştiren BRICS, üyeleri arasında gümrük, vergi, bankalar arası işbirliği, kültür, bilim, teknoloji ve yenilik, tarımsal araştırma, enerji verimliliği, rekabet politikası ve diplomasi gibi konularda çok sayıda düzenleme bağıtlamış durumda. 

Çok kutupluluk: “Eşitsiz ve bileşik gelişme”nin yansıması

BRICS’i, kapitalizmin erken zamanlarından bu yana varolan bir olgu olan çok kutupluluğun, 2008 krizi sonrasında daha görünür hale gelişinin bir göstergesi olarak ele almak gerek. 

Günümüzde bu çok kutupluğun, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kurumlardaki ülkeler arası ilişkilerden, iklim krizi görüşmelerine, Çin önderliğinde kurulan Asya Kalkınma Bankası’ndan, Çin ve Rusya gibi ülkelerin Afrika kıtasında artan etkilerine kadar bir dizi göstergesi var. 

Kuşkusuz tüm bunlar kapitalist üretim ilişkilerine içkin olan “eşitsiz ve bileşik gelişme” olgusunun güncelliğini ortaya koyar nitelikte. 

Radikal bir alternatif mi? 

Ancak, bu çok kutupluluğun, BRICS gibi son dönemlerde daha görünür olan “tarafları”nın, kapitalist sisteme radikal ya da radikalleşme potansiyeli taşıyan bir alternatifi mi yoksa sistemin mevcut yapısı içerisindeki konumunu güçlendirmeye dönük oluşumları mı temsil ettiği sorusu üzerine iyi düşünmek gerekiyor. 

Nitekim BRICS’in, Johannesburg’da gerçekleştirilen onbeşinci zirvesinin sonuç deklarasyonu da dahil, metinlerinde, birinci ifadeye dair vurgular bulmak zor. 

Güney Afrika deklarasyonu, COSATU’nun yukarıda zikredilen inisiyatifine rağmen, emeğin haklarından, gelirin radikal bir bir bölüşümünden bahsetmezken, Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların gündeminde önemli yer işgal eden “kapsayıcı büyüme” ve benzeri kavramlara ziyadesiyle gönderme yapıyor. 

BRICS’in diğer metinlerinde olduğu üzere, Bretton Woods kurumlarının (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü) ve Birleşmiş Milletler’in BRICS ve benzeri oluşumların temsiliyetini güçlendirecek şekilde reforme edilmesine dönük çok sayıda ifadeye de… 

BRICS’in resmi sayfasındaki “toplumsal sorunlar ve emek” bölümünün en az içerik barındıran bölüm olduğunu da geçerken not edelim. 

“Statüko”yla kimi anlaşmazlık noktaları

BRICS metinlerinde mevcut yapının kurumları ile işbirliğini ima eden ifadelerin yanında, kimi jeopolitik konularda farklılıklar da göze çarpmıyor değil. 

Güney Afrika deklarasyonunda da ifadesini bulan, Suriye’nin yeniden Arap Birliğine kabul edilmesinin kutlanması, Filistin’deki İsrail işgalinden ve İsrail devletinin desteklediği illegal yerleşimlerden duyulan rahatsızlık bunlardan bazıları. 

BRICS’in 2014’te Rusya’nın G8’e alınmasının askıya alınmasına yol açan Kırım sorununda Rusya’yı desteklemiş olması, kimi BRICS ülkelerinin batılı ülkeler tarafından gündeme getirilen, özellikle ilaç üretimi konusundaki, fikri mülkiyet haklarının sıkılaştırılması konusunda direnç göstermesi de geçmişten kimi örnekler.

BRICS’in ezilenleri!

BRICS’in kimi noktalarda verili yapı ile işbirliği içinde kalmaya devam ederken, kimi jeopolitik noktalarda da ayrıksı politikalara yaslanması, Güney Afrikalı Marksist Patrick Bond ve Ana Garcia’nın BRICS: Anti Kapitalist Bir Eleştiri (1) başlıklı derlemelerine yazdıkları “giriş” yazısında da dikkat çektikleri karakteristiklerinden birisi. 

Bond ve Garcia, BRICS’in başta finansal dünyanın istikrara kavuşturulması olmak üzere, batılı ‘statüko’ ile daha çok işinin olduğunun altını çizmekten de geri durmuyor, BRICS ülkelerinin sosyal muhalefeti kriminalize etmesine ve ‘azgelişmiş’ komşuları üzerindeki iktisadi / siyasi tahakküm çabalarına da dikkat çekerek. 

Bond ve Garcia’nın hatırlattığı bir soru daha var:

BRICS’i oluşturan ülkelerdeki toplumsal mücadelelerin ve bu mücadelelere yön veren öznelerin, yukarıdan kurulmaya çalışılan “birliğin” mevcut gidişatını ve yapısını tersine çevirmek için kürenin diğer parçalarındaki halklar ile dayanışma bağlarını keşfedip keşfedemeyeceği. 

Haklı bir soru!

Keza, “başka bir dünya” için ya da gerçek radikal bir alternatif için başka bir yol bulunmuyor. 

***

(1) Patrick Bond & Ana Garcia (2015) “Introduction” BRICS: An Anti-Capitalist Critique, London: Pluto. 

Bu yazı ilk olarak “güzel günler göreceğiz…” adlı blogda yayımlanmıştır.