fbpx

Gayrimeşru Cumhurbaşkanı – I

Paylaş

Ortada bir zafer değil apaçık bir gasp var, Türkiye halkalarının demokrasi, eşitlik, özgürlük ve barış iradesinin gaspı! Bu gaspa suskun kalan, gayrimeşru Cumhurbaşkanlığını normalleştiren geleceği kazanamaz. Daha fazla vakit kaybetmeden tüm dünya nezdinde bu iktidarının gayrimeşruluğunu teşhir etmek geleceği kazanmak için atılacak ilk adımımız olmalıdır.

Türkiye siyasi tarihi ve ülkenin yakın/orta geleceği için çok önemli bir dönemece tekabül eden 14 – 28 Mayıs seçimlerinin değerlendirmesini tek yazıda yapabilmek güç. O yüzden farklı düzlemlere ilişkin değerlendirmelerimi parça parça yapacağım.

İlk elden üzerinde duracağım konu seçimin ve sonucunun gayrimeşruluğu olacak elbette.

Lafı dolandırmadan söyleyerek başlamak gerekirse, kendini Türkiye Cumhuriyeti’nin 13. Cumhurbaşkanı olarak seçtiren Recep Tayyip Erdoğan’ın bu “zaferi” gayrimeşrudur.

Bizzat kendi yasal olmayan adaylığından başlayarak seçim takvimini belirleme biçimi, seçime hangi partilerin girip girmeyeceğine ilişkin yaptığı müdahale (HDP Erdoğan’ın talimatıyla seçime sokulmadı), seçim sürecinde devlet imkanlarını ve mekanizmalarını, medyayı, dijital iletişim kanallarını, devletle bağlantılı çalışan sivil toplum kuruluşlarını, depremzedelerle uluslararası dayanışma birikimlerini, cihatçı aparatların Türkiye uzantılarını, sığınmacı – göçmen kitleyi seçimlerde kullanması yasal ve meşru değildi. Ve doğal olarak bu arka planla kazanılmış Cumhurbaşkanlığı da esasında ne yasaldır ne de meşru. Yasallık kısmı kendi uhdesinde olduğu için kitabına uydurulmuş olsa da Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı tartışmasız gayrimeşrudur. Nokta.

Bütün bunlar yokmuş, olmamış gibi muhalefetin en başta bu meşruluk sorunu gündeme getirmeksizin yaptığı her değerlendirme, analiz gömleğin düğmesini yanlış yerden iliklemeye başlamak anlamına gelmekte. Seçim öncesinde ve sonrasında muhalefetin bu teşhiri başat bir siyasal enstrüman olarak kullanmamış olmasının sonucu olarak hem iç hem de uluslararası kamuoyunda kimi sorunları olsa da “normal / adil bir seçim” olarak algılandı, Erdoğan’ın gayrimeşru iktidarı “normal”leştirildi. Bu süreçte yapılan en temel, en belirleyici yanlış bu oldu kanımca.

Oysa Recep Tayyip Erdoğan hem üniversite diploması olmamasından hem de daha önemlisi üçüncü kez adaylık durumundan kaynaklı olarak baştan yasadışı ve gayrimeşru aday olarak ilan edilmeliydi. Muhalefet bunu gündem dahi etmedi, etmemeye de devam ediyor.

Seçim takvimi operasyonu

Seçim takviminin açıklanması, seçime girecek partilerin ilanı konusunda ise son ana, son dakikaya kadar bekleyip son fırsatları da değerlendirerek haksız rekabete dayalı bir seçim takvimi belirledi. 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimler için karar ancak 10 Mart’ta resmileşebildi. Yani Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçimlere hazırlanabilmek için sadece 64 gün süre tanındı. Kaldı ki bu sürenin önemli bir kısmı milletvekili adaylarının belirlenmesi, başvurular, yasal prosedürler, seçmen kayıtları ve kontrolüyle geçti. Hatta yetmedi. Örneğin kim “seçmen kayıtlarını layıkıyla inceledik” diyebilir? Hiçbirimiz! Nitekim seçmen sayısı konusunda yapılmış itirazlara da ilgili resmi kurumlarca yanıt verilmiş değil. Konuya ilişkin özgün çalışmalar yapan pek çok bilim insanı ve siyasetçi yaklaşık 6 Milyon fazladan oy kullanıldığını öne sürüyor. Bu iddianın beşte biri dahi doğru olsa seçimlerin sonuçlarını dramatik ölçüde değişikliğe uğratacaktır. Bu da konu edilmemekte ve her şey normalmiş gibi açıklamalar yapılmaya devem edilmekte.

HDP’yi etkisizleştirmek

Bu arada, bir yandan HDP kapatma kıskacına alınırken diğer yandan da HDP’nin olası kapatılma durumunda seçime girmek için hazır ettiği Yeşil Sol Parti’nin seçime girme hakkını kazandığını aylarca açıklamayarak muhalefetin bir bölümünü son ana kadar sürüncemede bırakıldı. Oysa Yeşil Sol Parti Eylül 2022’den itibaren seçime girmeye hak kazanmış durumdaydı. AYM’yi adeta seçim dizayn aparatı olarak kullanan Erdoğan AYM’nin her bir adımını adeta tuzak kurarmışçasına organize etti.

Dahası, olası kapatmaya ilişkin iki yıl önceden başlatılan yedek parti kurma girişimleri Erdoğan iktidarı tarafından tamamen yasadışı, keyfi ve gayrimeşru bir şekilde engellendi. Bakanlığa verilmiş iki yeni parti kuruluş başvurusu hiçbir yasal dayanağı olmaksızın cevapsız bırakıldı. Tüm bu hilelerin sonucu olarak kitlenin önemli bir bölümü “Yeşil Sol Parti” adını dahi ezberleyemeden, logosunu öğrenemeden seçime gitmek zorunda kaldı.

Kılıçdaroğlu Devletle yarıştı

Baştan aşağı gayrimeşru seçim sürecinde oy kullananların yüzde 48’nin desteğini almayı başaran Kılıçdaroğlu her iki turda da Erdoğan’a karşı değil, maddi, manevi, kurumsal bütün boyutlarıyla yüz yıllık devlet birikimine karşı yarıştı. Erdoğan ve arkasındaki güçler devletin imkan ve birikimlerini, yargıdan diyanete, maliyeden tarıma tüm bakanlıkları ve başkanlıkları, müdürlükleri ve bunların imkan ve personellerini seçimi alabilmek için kullandı. Tek başına milletvekili adayı olan bakanların devlet görevlerinden istifa etmemiş olması dahi bu seçimin iptal edilmesinin yasal gerekçesi olabilecekken bütün seçim süreci boyunca ve şimdi konu bile edilmedi! Soylu’sundan Nebati’sine, Fahrettin Altun’undan Bekir Bozdağ’ına tüm bakanlar bütün bakanlık imkanlarını son damlasına kadar bu seçim için kullandılar.

Sadece devlet aygıtlarını değil, KIZILAY, AFAD, Mehmetçik Vakfı, Lösev, Çocuk Esirgeme Kurumu, AKUT gibi devletin yan organizasyonlarını ve devletle birlikte çalışan Sivil Toplum Örgütlerini de seçim sürecinde aktif bir şekilde sahada kullandılar. Öyle ki depremzedeler için toplanan yardımlar herkesin gözünün önünde Erdoğan / AKP seçim araçlarından dağıtıldı. Bu sadece görünen kısmıydı üstelik. Ne rüşvetler dağıtıldı ne şantajlar yapıldı bu kurumlar aracılığıyla allah bilir!

Muhalefet bunu da görmezden geldi. Zaman zaman cılız karşı çıkışlar yapsa da SADAT’ın önüne gidişi gibi güçlü hamlelerle teşhir edemedi, gündemin ön sırasına çekip baskılayamadı ve bunu seçimin meşruluğuna gölge düşürdüğünü anlatamadı.

Dijital kuşatma

Dijital manipülatör Fahrettin Altun kontrolündeki “İletişim Başkanlığı” aracılığıyla tüm sosyal medya mecralarını kontrol altında tutarak haksız rekabet yaptıkları yetmiyormuş gibi, en açık şekilde Kılıçdaroğlu’nun EYT mesajının dağıtımının engellenmesinde görüldüğü gibi doğrudan yasakçılık yaparak gayrimeşru seçime etki edildi. İletişim Bakanlığına bağlı devlet maaşlı trol ağları, “Erdoğan Gönüllüleri”, “Büyük Türkiye” “Tabuta sığmayanlar”, “Ülküm Türkiye” gibi dezenformasyon yayma sayfaları aracılığıyla binlerce montaj video ve foto, mesaj sistematik olarak milyonlarca seçmene ulaştırılırken, Erdoğan ve şürekasının hırsızlıklarını, yolsuzluklarını açıklayan sayfalar, hesaplar yasaklandı, kapatıldı. Hatta uluslararası ilişkiler devreye sokularak kimileri susturuldu.

Muhalefetin sosyal medya mecralarında vermek istediği reklamlar (bu konudaki beceriksizlikler ayrı bir konu) bin bir filtreden geçirilip zar zor onaylanırken Erdoğan’ın kendi azıyla itiraf ettiği montaj videoları, AKP’nin, MHP’nin reklamları özel olarak öne çıkartıldı. Sırf şu tablo bile bu alandaki haksız rekabeti göstermeye yetecektir:

Göçmen kartı, cihatçı desteği

Erdoğan ülke siyasetini dizaynda göçmen kartını ve cihatçı örgütlerle ilişkisini kullanmayı seçim sürecinde de sürdürdü. Göçmen sorununu uluslararası normlarla çözmek yerine bir koz olarak elinde tutmayı tercih eden Erdoğan, yurt içinden ve yurt dışından yaptırdığı çağrılarla hem bu kitle içerisinde hem de bu kitlenin ilişkili olduğu kesimlerde etkili oldu.

Aralarında Müslüman Kardeşler örgütüne bağlı Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı ve Libya Müftüsü dahil 55 şeyh “Bu beyan, Türk seçimleri hakkında ümmetin âlimlerinin beyanıdır, çünkü ihtiyaç duyulduğu zaman beyanı ertelemek caiz değildir” diyerek Türkiye seçimleri için ortak açıklama yaparken, cihatçı örgütlerde savaşan, komutanlık yapan şahısların “savaşta da barışta da seninleyiz başkan” mesajıyla fotoğraf paylaşmaktan çekinmeden seçimlerde oy kullandığı görüldü.

Hakeza Şanlıurfa’da yaşayan Suriyeli El Sakhani Kabilesinin düzenlediği ve AKP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan ve partililerin de hazır bulunduğu programda konuşma yapan Arap şeyhi Suriyelilere AKP’ye oy verin çağrısında bulundu.

Bütün bunlar olurken dünya halkalarının demokratik ve ilerici çevrelerince yapılan her açıklama “dış güçlerrrr, hain ittifaklarrrr, milli hakimiyetimize müdahale ediyorlarr” diye kriminalize edildi, Yeşil Sol Parti’nin hatta CHP’nin seçim görevlileri “terörle iltisaklı” denilerek gözaltına alındı, hedef gösterildi. Seçim boyunca HDP’lilere onlarca operasyon düzenlendi, yüzlerce arkadaşımız gözaltına alınıp tutuklandı.

Neresinden tutsanız elinizde kalacak, baştan aşağı gayrimeşru bir seçim süreci ve sonucu yaşadık yani. Bu tabloya sandıkta ve sayımda çalınanları eklemedik bile! Bunca ihlale, kuralsızlığa, haksız rekabete, hırsızlığa, dolandırıcılığa, örgütlü suça, manipülasyona, yalana rağmen Erdoğan ancak yüzde 52, AKP ise yüzde 35 oy alabildi!

Ortada bir zafer değil apaçık bir gasp var, Türkiye halkalarının demokrasi, eşitlik, özgürlük ve barış iradesinin gaspı! Bu gaspa suskun kalan, gayrimeşru Cumhurbaşkanlığını normalleştiren geleceği kazanamaz. Daha fazla vakit kaybetmeden tüm dünya nezdinde bu iktidarının gayrimeşruluğunu teşhir etmek geleceği kazanmak için atılacak ilk adımımız olmalıdır.

Yazının ikinci bölümünde Kılıçdaroğlu, CHP ve Millet İttifakını, üçüncü bölümde ise Yeşil Sol Parti ve Emek Özgürlük İttifakı’nı ele alacağım. Kazanımlarımızla ve eksiklerimizle açıkça yüzleşemeden ileriye doğru atılabilecek tek bir adımımızın olamayacağı bilinciyle elbette…

31.05.2023