fbpx

Alman ekonomisi Çin’e ne kadar bağımlı?

Paylaş

Almanya Çin’e karşı eleştirel bir siyasi tavır benimsemeye çalışsa da Çin, ülkenin en büyük ticaret ortağı. Alman iş dünyası Çin’e bağımlılığın azaltılamayacağını söylüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçen hafta gerçekleştirdiği Çin ziyareti sırasında sarf ettiği sözler, büyük yankı uyandırdı. Avrupa’nın ABD’nin peşinden gitmemesi gerektiğini söyleyen Macron, “Amerika’nın ritmi ile Çin’in aşırı tepkilerine adapte olmak gerektiğini düşünmenin” büyük bir hata olacağını dile getirdi.

Bu sözleriyle eleştiri oklarını üzerine çeken Macron’a Alman siyasetçilerden de sert tepkiler geldi. Ancak birçok Alman şirketi Macron ile aynı görüşte değil. Otomobil tedarikçisi Webasto’nun genel müdürü Holger Engelmann, “Eğer Çin olmazsa, Almanya’daki refahımız düşer” değerlendirmesinde bulundu.

Çin’de bulunan 11 fabrikada üretim yapan Webasto, kârının üçte birinden fazlasını da Çin pazarından elde ediyor.

İthalat bağımlılığı

Webasto’nun Çin ile ilişkisi, tekil bir vaka değil. Çin’e bağımlı olan çok sayıda Alman otomotiv üreticisi mevcut: 2022’nin ikinci yarısında, Alman otomotiv devleri Volkswagen, Mercedes ve BMW, otomobillerinin yaklaşık yüzde 40’lık kısmını Çin’de sattı.

Bu durumun açıklaması son derece basit: Çin, Almanya’nın dünyadaki en önemli ticaret ortağı konumunda.

Son yıllarda Almanya’nın ihracatı artış göstermiş olsa da ithalat ve ihracat verileri bir araya getirilerek oluşturulan istatistik, uluslararası ortamda Çin’in Almanya’nın açık ara en önemli ticari ortağı olduğunu ortaya koyuyor. Hatta Almanya’nın Çin’e ithalat konusunda bağımlı olduğunu söylemek bile mümkün.

ING Almanya’nın baş ekonomisti olan Carsten Brzeski, DW’ye yaptığı değerlendirmede, “Üretimimizde kullandığımız hammadde ve parçalar, yani ön ürünler konusunda Çin’e bağımlılığımız aşırı derecede yüksek. Ayrıca bizim Çin’e olan bağımlılığımız, örneğin ABD ve Fransa’nın Çin’e olan bağımlılığından çok daha yüksek” diyor.

“Çin yoksa elektrikli araç da yok”

Çin’in artık Almanya gibi gelişmiş sanayi ülkeleri için bir fabrika ülkesi olmaktan ibaret olmadığı aşikar. Çin yönetimi, “Çin 2025” adını verdikleri proje ile geleceğin teknolojileri konusunda dünya lideri hâline gelme hedefi üzerinde çalışmaya yıllar önce başlamıştı.

Şangay yakınlarındaki Volkswagen fabrikasından bir görüntü. Volkswagen, araçlarının yüzde 40’ını Çin’de satıyor

Gelinen noktada, Çin’in bu hedefine bazı alanlarda hâlihazırda ulaştığını söylemek mümkün. Örneğin Çin, elektromobilite için kaçınılmaz bir ürün olan bataryaların üretimi konusunda dünya lideri konumunda. Almanya ve Macaristan’da da fabrikaları bulunan Çinli tedarikçi CATL, dünyadaki elektrikli araçlarda kullanılan lityum-iyon bataryaların üçte birlik kısmını tedarik ediyor. Aynı zamanda küresel çapta tüm bataryaların yüzde 80’i de Çin’den geliyor.

Konuyu değerlendiren Brzeski, Çin ile Almanya arasındaki ekonomik ilişkilerin sona erdirilmesinin, en azından kısa vadede mümkün olmadığını söylüyor. Brzeski, “Çin yoksa elektrikli araç da yok. Çin yoksa sürdürülebilir enerji de yok. Çin yoksa çatılarımızdaki güneş panelleri de yok” diye konuşuyor.

“Bağımlılığı azaltmak imkansız”

Siyasi açıdan Çin ile farklı görüşlerde olan Almanya, bir yandan Çin ile ticari ilişkileri ayakta tutmaya çalışırken diğer yandan da eleştirel olabilmek için çaba sarf ediyor.

Ekonomist Brzeski, bu konuya ilişkin, “Ukrayna savaşı patlak verdiğinden bu yana ilk refleks, ‘Şimdi dost olduğumuz ülkelere odaklanmalı ve Çin’e bağımlılığımızı sona erdirmeli veya azaltmalıyız’, deme yönünde. Ancak bu mümkün değil” değerlendirmesini yapıyor.

Çin’in güneydoğusunda bulunan Çongking ile Alman kenti Duisburg’u doğrudan birbirine bağlayan hatta yol alan tren

Diğer yandan çok sayıda Çinli şirket ve yatırımcı da Alman şirketlerini devralma veya hisselerini satın alma vasıtasıyla Alman ekonomisinin bir parçası hâline geliyor. Örneğin 2016 yılında endüstriyel robot üretimi konusunda bir dünya devi olan Kuka’nın Çinli Midea şirketi tarafından satın alınması, büyük yankı uyandırmıştı. Ayrıca Mercedes-Benz’in en büyük hissedarları da Çinli: BAIC Grubu ve Li Shufu, Mercedes-Benz’in yüzde 10’ar hissesini elinde bulunduruyor.

Ancak Çin’in Alman ekonomisindeki varlığının, son yıllarda çeşitli nedenlerle azaldığı görülüyor. Bunda, artan jeopolitik gerginliklerin yanı sıra Çinli yatırımcıların giderek daha fazla karşı karşıya kaldığı ön yargıların da önemli rol oynadığı belirtiliyor. Bu eğilimin yakın gelecekte varlığını sürdürmesi bekleniyor.

Kaynak: DW Türkçe