Doğal felaketler sonrasında ortaya çıkan maddi zararın maliyetini hesaplarken uzmanlar farklı yöntemler kullanıyor. DW, Türkiye’deki depremin ardından ortaya çıkan maddi zararın nasıl hesaplanacağını inceledi.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) Kahramanmaraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Durum Raporu, 11 ili etkileyen depremlerin tahmini olarak toplam 84,06 milyar dolar maddi zarara yol açtığını, bunun Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 10’u olduğunu ortaya koyuyor. 6 Şubat’taki depremlerden yaklaşık bir hafta sonra yayımlanan raporda, konuttaki zararın 70,75 milyar dolar, milli gelir kaybının 10,4 milyar dolar ve iş günü kaybının 2,91 milyar dolar olmasının beklendiği belirtiliyor.
ABD’li veri analizi şirketi Verisk’in depremlerin yol açtığı ekonomik zararın maliyetini en az 20 milyar dolar olarak hesaplarken, diğer bazı tahminler ikisinin arasında yer alıyor. Depremlerin Suriye’deki etkilerinin yol açtığı zararın hesaplanması için ise muhtemelen daha uzun süre gerekecek. Suriye’de yıkım büyük olmasına rağmen zararın maliyeti daha düşük çıkabilir.
DW, deprem sonrasındaki ekonomik zararın nasıl hesaplandığını ve farklı kuruluşların yaptığı tahminlerin arasındaki farkın nedenlerini mercek altına aldı.
İnsan hayatına verilen değer
Arizona Devlet Üniversitesi ABD için Mekansal Tehlike Olayları ve Zarar Veritabanı (SHELDUS) projesinden Melanie Gall, büyük afetler sonrasında ekonomik etkileri hesaplamak için genellikle iki yöntemin kullanıldığını söylüyor.
Bu yöntemlerden ilki evlerin yıkılması, insanların yaralanması gibi afet nedeniyle oluşan doğrudan zarara odaklanıyor. DW’ye konuşan Gall, doğrudan oluşan hasarın sigorta şirketlerinin çalışanları gibi profesyonel kişiler tarafından değerlendirilebileceğini belirtiyor.
İkinci yöntemde ise felaket nedeniyle iş yerlerinin kapalı olması yüzünden oluşan iş kaybı, çalışanların gelirlerindeki kayıp, insanların travma sonrası yaşadığı psikolojik sorunlar gibi ikincil veya üçüncül etkilere odaklanılıyor. Bu tür kayıpların tespiti için ise genellikle ekonomik modellemeler kullanılıyor. Gall, birçok olayda bu tür tahminlerin yaklaşık olarak yapıldığını ve profesyonel olarak değerlendirmelerde bulunan kişilerden bu yönde tahminlerin gelmediğini belirtiyor.
Binalarda, mağaza ve dükkanlarda meydana gelen zarara ilişkin ilk tahminleri sigorta şirketleri yapıyor. Sigortacılar, sigorta kapsamında olan mülkler üzerinden yaptıkları zarar tahmini temelinde sigortalı olmayan taşınmaz mallara ilişkin çıkarımlarda da bulunuyor.
Güney Kaliforniya Üniversitesi Tehdit ve Acil Durumlar Risk ve Ekonomik Analiz Merkezi’nden Adam Rose, bu tür tahminler üzerinde çalışmalar yürütüyor. Rose, zarar tahmini yapılması amacıyla Ekonomik Sonuç Analiz Aracı (E-CAT) adlı yazılımı geliştiren ekibin lideri.
DW’ye konuşan Rose, “Bir felaketin yol açtığı zarara ilişkin kesin değerlendirmeler ancak aylar veya yıllar sonra tamamlanabilecek titiz bir çalışma sonucu tespit edilebilir” diyor.
Rose ve ekibinin geliştirdiği yazılım, felaketin başlangıcına dair bazı temel bilgiler ve dayanıklılığın boyutuna dair kaba tahminlere dayanarak kullanılabiliyor.
“İnsan hayatına değer biçmenin” zor olduğunu vurgulayan Rose, değerlendirmenin genellikle insanların kazancını da kapsadığına işaret ediyor. Rose, Türkiye gibi ülkelerde gelir genellikle düşük olduğu için uzaktan yapılan analizlerde bu kaybı dolara çevirmenin sorunlu olduğunu ifade ediyor.
Hesaplamalar yapılırken iş kesintisi ve ekonomik faaliyetlerdeki azalma dikkate alınıyor. Ekonomik faaliyetlerdeki azalma hasılatta düşüş, kişisel bazda gelir, ücret veya kazançta kayıp ile istihdam gibi makroekonomik parametrelerle ölçülüyor.
Rose, bu kategorilerin kaç kişinin elektrik veya temiz suya erişimi olmadığı gibi kötü insani koşulları içermediğini de sözlerine ekliyor.
ABD’deki Ulusal Çevresel Uydu Veri ve Bilgi Servisi’nin (NOAA) halkla ilişkiler uzmanı John Batemann de birçok maliyetin felaketler sonrasındaki zarar tahminlerinde hesaba katılmadığını söylüyor.
DW’ye konuşan Batemann, bunların doğal zenginliklerdeki kayıpları veya çevresel bozulmayı içerdiğini; psikolojik veya fizyolojik açıdan insan sağlığı ile ilgili maliyetlerin, bir yaşam veya tedarik zincirinin değerinin, olası iş kesintisinin hesaplanmadığını belirterek, bu nedenle yapılan tahminlere temkinli yaklaşılması gerektiğini ifade ediyor.
Hesaplamalar ne kadar doğru?
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Rose’a göre felaketlerin yol açtığı zarara ilişkin tahminler genellikle ilk birkaç gün içinde yapılıyor ancak daha fazla veri elde edildiği zaman hesaplamalar detaylandırılıyor. Rose, ilk hesaplamaların yol, köprü gibi altyapıdaki hasarları içermediğini belirtiyor.
Ancak Rose analistlerin bu kayıpları da hesaba katmasının yöntemleri olduğunu sözlerine ekliyor. Uydular ve keşif uçakları tarafından toplanan verilerin ayrıntılı bir şekilde incelenebileceğini belirten Rose bunun yanı sıra üç faktörün göz önünde bulundurulması gerektiğini söylüyor.
Birinci faktör, tedarik zincirlerinin aksama riski. Örneğin Tayvan’daki depremlerin yarı iletken malzemeler üreten fabrikalara zarar vermesi nedeniyle ABD’deki elektronik eşya üretiminde aksaklıklar yaşanmıştı.
İkinci faktör, felaket sonrasında işletmelerin yer değiştirme veya daha az su ve elektrik kullanma stratejileri uygulayarak üretime başlama hızı ve verimi.
Üçüncü faktör ise afet bölgelerinde yaşayan insanların durumu. Afet bölgesindeki insanların bölgeyi kendi çabaları ile terk etmeleri veya hükümetin zoruyla tahliye edilmeleri halinde, yerel düzey iş gücü kaybı yaşanıyor, bölgedeki mal ve hizmetlere olan talep düşüyor.
Yoksullar daha fazla zarar görüyor
Rose, doğal afetler sonrasında yapılan maliyet tahminlerinin siyasetçiler tarafından “ya abartıldığını ya da dikkate alınmadığını” söylüyor:
“Kimi daha fazla yardım veya tazminat almak için abartıldığından şüphelenirken, kimi ise hükümetin ve siyasetin hatasından kaynaklanabilecek utançtan kaçınmak için hükümetlerin maliyetleri dikkate almadığından kuşku duyuyor.”
Sigorta şirketi Swiss Re, felaketlerin uzun vadede kalkınmaya olan etkisinin genellikle doğrudan kayıpların hangi dolaylı ve ikincil maliyetlere yol açtığına ve ülkenin ekonomik kapasitesinin bu kayıpları nasıl karşıladığına bağlı olduğunu tespit etti.
30 yıldan uzun süren araştırmalar, felaketlerden genellikle yoksulların daha fazla etkilenme eğiliminde olduğunu ortaya koyuyor. Yoksullar çoğunlukla riskin yüksek olduğu bölgelerde yaşarken, riskleri azaltacak önlemler için daha az yatırım yapabiliyor. Yoksulluk, felaket riskinin hem nedeni hem de sonucu olarak değerlendiriliyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, zayıf yönetim, artan yoksulluk, biyolojik çeşitliliğin kaybı, ekosistemlerin çökmesi ve plansız hızlı kentleşmenin “felaket riskinin birbirine bağlı faktörleri” olduğunu belirtiyor. Guterres, “Bir felaket meydana geldiği zaman, zayıf sağlık sistemi ve altyapı onları daha da savunmasız bırakabilir. Kalkınmada onlarca yıldır sağlanan kazanımlar da bir anda yok olabilir” diyor.