fbpx

Enkazdan koltuk kurtarma

Paylaş

‘Söz’ bu; kimi ‘inşa’da kullanır kimi ‘yıkım’da.

Faşist Erdoğan yaparken de yıkarken de sözün en çirkinini kullanıyor. Mayası bu! Bir felaket anında ancak aklını yitirmiş birinin kullanacağı sözleri kullanıyor depremde hayatları alt üst olanlara karşı. Küstahça, utanmazca, hadsizce…  

Depremin ardından ülkenin bir bölümü toplu mezarlığa döndü adeta. İktidar depremin enkazından koltuğunu çıkartmanın derdine düşerken, haklın büyük kesimi yasını tut(a)madan dayanışma ve kurtarma çalışmalarına katıldı. Kendi yaralarını kendisi sarmaya çalıştı. Sevdikleri yakınlarını çıkardı enkazdan. Devlet depreme seyirci kalırken, seslerini duya duya günlerce yakınlarının ölümlerine tanıklık etti insanlar. “Nerde bu devlet” sözleri bu adaletsiz düzene isyan oldu halkın ağzında. En küçük çıkarı için devletin tüm mekanizmalarını çalıştıran iktidar, günlerce deprem bölgelerine arama, kurtarma, hayatta tutma desteği yapmadı. Kaybedilecek neleri varsa hayatta, kaybetti insanlar…

Hiçbir sorumluluğunu yerine getirmeyen devletin asıl felaket olduğu fark etti halk. İnsanın acıyı paylaşmak için kelime bulamadığı yerde, içi dışı bir Cumhurbaşkanı diktatör Erdoğan halka “terbiyesiz, ahlaksız, namussuz, adi” diyerek bastı küfürü yüzü kızarmadan, utanmadan, sıkılmadan. Ne yaşamını yitirene ve hayata tutunmaya çalışana saygısı var ne de dayanışmaya tahammüllü….

İnsanlar yakınlarının cesetlerini kefensiz, çöp poşetlerinde, toplu mezarlara gömerken yaraya merhem olmak yerine adeta tuz basıyor faşist Erdoğan.

Depremle birlikte evsiz kalan milyonlarca insan kara kışta, aç-açıkta çadırsız yaşarken, Saray’ın üzerinden kuş uçurtmuyor.

Devlet nerede sorusunun en şatafatlı cevabı, ışıkları hiç sönmeyen Saray’da olduğu herkesin gözünde ortaya çıktı bu dönem. Ama “devlet nerede” diye sormak da yasak, tıpkı Kürtçe ıslık çalmak gibi… Bekçi Devlet, devletini savunuyor kükrediğini sanarak.

Hakkını yemeyelim, söz konusu olan zenginin malı, canı olunca anında her yere ulaşıyor devlet! Banka kasalarını nasıl da o tonlarca ağırlığındaki sütunları, enkazları iki saat içinde temizleyerek çıkarttı, görmediniz mi! İstediği yere anında ulaştı yani ‘devletimiz’!!!

Ölüleri enkazdan çıkartırken dahi yandaşlarına öncelik tanıdı bu utanmazlar. Önce kendilerine yakın olanların ölüsünü, dirisini çıkarttı enkazdan. Kuran kursları açtı, seyyar mescidler taşıdı deprem bölgelerine. Selalar okuttu.  Henüz kimsesiz (kimsesiz olsa dahi yapamaz) olduğu bile belli olmayan çocukları tarikat evlerine, yurtlarına yerleştirdiler. Adeta ganimet toplar gibi çocuk topladılar deprem bölgesinden. Evlatlık vermeye bile başladılar. Diyanetten fetva okuttular ilerde bu çocuklarla evlenebilirsiniz diye! Bu kadar haysiyet yoksunular!

Halkın oyları ile geldiğini unutup, küçük dağları ben yarattım, ben yıkarım diyor. İtiraz, serzeniş, eleştiri anlayışı komşulara sıfır tolerans gibi. Biri de çıkıp biz ne yapıyoruz demiyor. Beyin ölümü çoktan gerçekleşmiş ‘devletlular’ yönetiyor ülkeyi.

Tüm konsantrasyonları depremi nasıl fırsata çevireceklerinde. Eminim ki onlar da sizin, bizim gibi geceleri uyuyamıyor, gündüzleri rahat edemiyor. Ama depremde yiten hayatlar, yıkılan ocaklar için değil onların evhamı. Bu enkazın altından sarayın koltuğunu nasıl kurtaracaklarının planlarını yapıyorlar.

Sadece akıllarını, vicdanlarını, adalet duygularını değil büsbütün insanlıklarını yitirmişler. Yani esasında geriye pek de bir şey kalmamış bunların varlığından, kalanı da önümüzdeki süreçte enkaz kaldırır gibi süpürelim gitsinler. Elbet bizim de dağlarımıza bahar gelecek, bahçelerimiz çiçeğe duracak. Ahmet yücelin de dediği gibi:

Saraylar saltanatlar çöker

kan susar birgün

zulüm biter.

menekşelerde açılır üstümüzde

leylaklarda güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler…

22.02.2023