Türkiye’de kadınların onlarca yıllık mücadelesiyle edindikleri bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi, bundan tam bir yıl önce, bir geceyarısı, tek bir kişinin imzasıyla yok sayıldı. Cumhurbaşkanı makamında ne yetki varsa elinde toplayan Recep Tayyip Erdoğan, meclisin onayladığı resmi adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni” bir kalemde silip attı. Sözleşmeyi, erkek egemen aile yapısına tehdit ve eşcinselliğe teşvik gibi algılayan zihniyet nedeniyle Türkiye, 1 Temmuz 2021’de ilk onaylayan ülke olduğu sözleşmeden resmen çekildi.
Temel gerekçe, AKP iktidarınca da desteklenen geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin, bu sözleşmeyle eşit hale getirilmek istenmesiydi. Ev içi şiddetin, artık aile içinde kalması gereken bir durum olmaktan çıkmasıydı. Boşanmak ya da ayrılmak istemeyen ya da bunu kendine yediremeyen erkekleri, kadınlardan uzak tutma güvencesiydi.
Erdoğan, sözleşmeden resmen çekildiği gün, “Bizim kadına yönelik şiddetle mücadelemiz İstanbul Sözleşmesi ile başlamadığı gibi bu sözleşmeden çekilmeyle de bitecek değil” demişti. Sözünün ilk bölümünde bir doğruluk payı vardı aslında. AKP iktidarının kadına yönelik şiddetle mücadelesi, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk onaylatan hükümet olmasına rağmen bir türlü başlayamamıştı. Şimdi de sözleşme gereğince yazılan 6284 sayılı kanunu uygulamak yerine, “milli” yasal düzenlemeler yapmak peşinde.
Kanun uygulansa, genç bir kadın kendisinden ayrılmak istemeyen erkek tarafından bu hayattan koparılamayacaktı. Kanun gerektiği gibi uygulansa, Yargıtay kararında, Hatice Kaçmaz’ı 2014’te evlenme teklifini reddetti diye öldüren katilin cinayeti “duygusal çöküntü ve anlık hiddetle, tasarlamadan” işlediği yazmayacaktı.
Adamın çorabında sakladığı kocaman bir bıçak olmasına, Durmaz’ı defalarca bıçaklamasına rağmen, Yargıtay kararında şunları diyebildi: “Maktüle ile bir an evvel evlenmeyi arzulayan sanık, maktülenin evlenme isteğini bir türlü kabul etmemesi, ayrılma düşüncesini kendisine hissettirip açıklaması sonucu içindeki tutku derecesinde aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi ve ruh hali üzerinde yarattığı hiddetle yanına bıçak alarak maktüle ile her zaman buluştukları parka gitmiş ve o hiddetin sonucu olarak maktüleye bıçak darbelerini vurmuştur. Duygusal çöküntü ve hiddetin maktüledeki bıçak sayısı ile ortaya çıktığı, hiddetin sanığın soğukkanlı düşünme ve hareket etmesini engellediği, dolayısı ile olayda tasarlamadan söz etmenin mümkün bulunmadığı…”
Katil, bu kararla beraber ağırlaştırılmış müebbet hapisten kurtulmuş oldu. Daha önce de bir cinayet işleyen ve denetimli serbestlikten faydalanırken Hatice Kaçmaz’ı öldüren katil, indirim alarak birkaç yıl daha erken tahliye olacak.
Bergen’in katilini konuşturmayın!
Kolluk kuvvetleri ve yargı üzerine düşeni yapmıyor ve bu durum katillere cesaret veriyor. Medya da çok ama çok büyük, affedilmez hatalar yapmakta. Bergen filminin gündeme gelmesiyle birlikte, bazı magazin programları aylardır Bergen’in katilini konuşturmak için birbirleriyle yarış ediyor.
Bergen’i katlettikten sonra, Almanya’ya kaçan, iade edildikten sonra da 7 ay yatıp “iyi halden” serbest bırakılan katil, Kanal D’deki “Neler Oluyor Hayatta” programı ve Beyaz TV’de yayınlanan “Söylemezsem Olmaz” programlarında işlediği cinayetle açık açık övünüyor, “Hiç pişman oldunuz mu?” sorusuna, “Yok. Bin defa olsun, bin defa yine yaparım” cevabını verebiliyor. Adama, sanki cinayeti haklı çıkaracakmış gibi, “Bergen sizi aldatmış mıydı?” diye sorular sorulabiliyor.
Katil, Bergen’i “Ölümden korkmuyordun değil mi sen? Bak dedim, sana ölümü tattıracağım” diye nasıl tehdit ettiğini anlatabiliyor.
Katili, Bergen’in hatırasına saldırmaya devam ediyor ama RTÜK’ten çıt yok. Yarışma, eğlence programları konusunda bile aşırı hassasiyet gösteren RTÜK’ün izleme uzmanları, bir kadın katili dakikalarca konuşurken havalara mı bakıyor? YouTube’da da bu programların videoları milyonlarca kez izlenmiş durumda. İsyan ediyor insan. Gazetecilikle ilgisi olmayan, ancak reyting ile alakası olabilecek, “katile söz söyletme” hatası ve kötülüğünü bir daha tekrarlamamaları için bu programlara bir uyarıda bulunmayı düşünen meslek kuruluşu da mı yok?
Sağa sola ipe sapa gelmez, ideolojik nedenlerle ceza kesen RTÜK, kadın katillerinin programlarda konuk edilmesi karşısında nasıl sessiz kalıyor?
Talep net: Kadın katillerine yargıda iltimaslı davranmayın. Onlara en ağır cezaları verin. Kadın katillerini programlarda konuşturmayın. İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini uygulayın! Kadın katillerini cesaretlendirmeyin!
Kaynak: Deutsche Welle Türkçe