fbpx

Roboskî’yi unutursak kalbimiz kurur mu?

Paylaş

Bundan tam on sene önce Türkiye’de Şırnak ’ın Uludere ilçesine bağlı Roboskî köyünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 19’u çocuk 34 kişi hunharca katledildi. Roboskî katliamını yapanlar ilk günden beri biliniyordu, Roboskili köylüler onları 90li yıllardan da iyi tanıyorlardı. O yılarda devletin milis gücü olan koruculuğu kabul etmedikleri için köyleri jandarma karakolundan atılan toplarla yok edilmişti. O dönem saldırıya maruz kalanların bir kısmı Güney Kürdistan’a, bir kısmı da batıya gitmek zorunda kaldı, kaçamayanlar da birleştirilmiş bir köyde yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler. Yani Roboskî köylüleri devlete göre fişlenmiş ve Kürt yurtseverleri olarak mimlenmişlerdi.

Türk devleti Kürtlerin sosyal mücadelesine karşı üstünlüğü kaybettiği dönemlerde Kürtlere kanlı bir mesaj ile gözdağı verir, verdiği bu mesajla Kürtlerin geri çekilmelerini sağlar, Roboskî tam da bu ‘katliamlı mesaj’ı vermek için biçilmiş kaftan gibiydi. Elbette bu Türk devleti için ilk değildi Kürtlere karşı yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarında bu tür katliam sopalarına kamuoyu aşinaydı. Roboskî Katliamı Türkiye devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü politikaların bir sonucudur. O yüzden de katliam sonrası Uludere’den başlayan, Diyarbakır ve Ankara’ya hatta uluslararası boyutunu da görmemiz için AİHM’ye kadar uzanan yargılama süreci sadece katliamın üstünü örtmek, kapatmak , ve suçluları kaçırmaktan başka bir şey değildi.

Biz Meral Geylani ile 2012 tarihinde, 1 Eylül dünya barış günü vesilesiyle Roboskî’de başlayan ve 55 gün sonra Ankara’da sonuçlanan ‘ Roboskî’den Ankara’ya barış yürüyüşünün aktiviteleri arasında yer aldık, gerçekleştirdiğimiz barış yürüyüşü hem Türkiye devletinin gerçekleştirdiği Roboskî katliamını gündemleştirmek hem de yine Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşına karşı barışı bir kere daha kamuoyu gündemine taşımaktı.

Yürüyüşün ardından aldığımız bir karar ile barış aktivisti Meral Geylani ile birlikte Kürt köylülerinin katliam yaşadığı Roboskî köyüne yerleştik. Hapishaneye girdiğim 2017 baharına kadar da devletin tüm saldırılarına rağmen Roboskî’de kalmaya devam ettik. Bizleri başka türlü köyden çıkaramayacaklarını anladıklarında, bizden kurtulmanın tek yolunun hapishane olduğunu gördüler.

Biz barış aktivistleri ve vicdanı retçiler olarak elimizden gelen tüm gücümüzle Roboskî aileleriyle dayanışma içerisinde mücadelemizi sürdürdük. Her Perşembe Roboskî mezarlığında yapılan adalet nöbetlerinden tutun da Roboskî-Der’in kurulmasına, Roboskî için imza kampanyalarından alın da devletin tüm saldırısına rağmen katliam bölgesine yapılan yürüyüş ve anmalara kadar her şeyin ya örgütleyicisi ya da parçası durumundaydık. Hapishaneler, işkenceler , sürgünler görsek de nerede olursak olalım, ne görürsek görelim Roboskî şehitlerine verdiğiniz sözümüzü onuruyla taşımak için her şeyi yapmaya devam edeceğiz.

Roboskî Ailelerine mücadeleye dönme çağrısı

Bu yazı vesilesiyle buradan iki çağrım olacak. İlki Roboskî’de yıllarca omuz omuza mücadele verdiğim ve çocuklarının kanını üç kuruş paraya satmamış ama mücadele etmeyi de bırakmış olan Roboskî ailelerine olacak. Roboskî katliamının 10. yıl dönümü vesilesiyle de adalet mücadelelerine kaldıkları yerden devam etme çağrısı yapıyorum. Sizler evlerinizde otururken mezarlarında adaletsiz yatan çocuklarınıza kimse buyurun çocuklarınız için adaleti getirdik demeyecek. Aslına bakarsanız siz tekrar ayağa kalkıp çocuklarınız için o mezarlıkta adalet nöbetine başlamadığınız sürece kan parasını almamışsınız, verilen kadroları ret etmişsiniz bunların da hiç bir anlamı yok, bunu çok kez konuştuk, benden daha iyi biliyorsunuz. Korkularınızdan sıyrılma vakti gelmedi mi ?

Siz Türk devletinin yaptığı o korkunç katliamda katırların etine karışmış çocuklarınızın etlerini, kemiklerini toplamadınız mı? Sizi daha neyle korkutabilirler ki, tekrar harekete geçmek için daha neyi bekliyorsunuz? Roboskî’yi unutursak kalbimiz kurusun demedik mi? O mezarlarda adaletsiz yatan çocuklarınıza, eşlerinize, kardeşlerinize kaç defa bu sözü verdik.

Elbette dışardan biri olarak bunu söylemiyorum, biz etimizle, tırnağımızla kazıya kazıya beraber o mücadeleyi var ettik Bu yüzden hapishaneler yatmış, işkenceler görmüş ve sürgüne çıkmak zorunda kalmış bir yoldaşınız olarak yazıyorum. Elbette eksikliğe düşmüş (HDP- Şırnak barosu ) yol arkadaşlarımızın bir çok yanlışı oldu ama adaletsiz mezarlarında yatan çocuklarınıza verdiğiniz mücadele sözünü unutmak için hangi bahane yeterli gelir ki?

Sizler o mezarlıkta yatan çocuklarınız için tekrar ayağa kalkmak zorundasınız ve kaldığınız yerden mücadeleye devam etmelisiniz. O zaman tekrar bir umut ortaya çıkabilir, o zaman belki adaletsiz şekilde 10 senedir mezarlarında yatan Roboskî çocukları için bir huzur, bir adalet umudu doğabilir. Biz hep beraber bir kere başardık ve yine başarabiliriz, ilk başladığımız dönem de ki inancınız ve öfkenizin olması başarmanız için yeterlidir

‘Roboskî için vicdani ret ver’

Ben Kürtlere karşı bir süre savaştıktan sonra Kürt gerilla güçlerine esir düşmüş, uzunca zaman gerilla güçlerinin yanında kaldıktan sonra kimliğimle yüzleşmiş ve geri Türkiye’ye döndüğümde de beni tekrar silah altına almaya kalktıklarında silah almayı ret etmiştim. Daha sonra da vicdanı ret mücadelesinin bir parçası olarak mücadelemi Roboskî’ye kadar sürdürdüm.

‘Roboskî İçin Vicdanı Ret Ver’ şiarıyla anılan kampanya Roboskîli gençlerin askere gitmek istememesi ve bir alternatif aramaları üzerine ortaya çıkmıştı. Kampanyamız önce vicdanı ret atölye çalışmaları, bilgilendirmeler ve ardından da askere gitmek istemeyenlerin vicdanı ret açıklamalarıyla devam ediyordu. Türk devletinin katliamına uğrayan Roboskîlilerden onlarca insan vicdanı reddini açıkladı. Roboskî’den ilk vicdanı retçi de Roboskî katliamında kardeşi Celal Encü’yü kaybeden İsa Encü’ydü. Bu ihtiyaç bugün daha hayati anlama gelmiştir. Sadece Roboskili gençler için değil tüm Kürt gençleri hatta coğrafyamızda yaşayan tüm insanlarımız için de bu böyledir. Çözüm sürecinin kendine rant sağlamadığını, iktidar da kalmak için bir artı oluşturmadığını gören hükümet eşi görülmemiş bir savaşın startını vermiş durumdadır.

AKP koalisyon hükümeti öyle çok suça bulaştı ki artık hükümetsiz şekilde yoluna devam etmeyi seçenek olarak dahi görmüyor. Recep Tayyip Erdoğan’lı AKP ortaklarıyla beraber tek adam diktatoryasını oluşturdu ve bu diktatorya şu iki dinamik üzerinde yükseldi, ilki tekrar Kürtlere karşı apansız bir savaş başlatıldı ve hemen ardından sahte bir darbe girişimi ile sarsılan iktidar ve otoritesini bu iki denklem üzerinden düzeltti. AKP koalisyon hükümeti tüm bunları yapabilmek için iç savaşı kendi iktidarı için araçsallaştırdı. Bunlar da yetmeyince Ayasofya’ya, Yunanistan’a , Ermenistan’a savaş derken Türkiye devletinin sözde bekası Afrika’ya kadar dayandırıldı. Kendi fanatik kitlesi dışında bu savaş koalisyonundan kimse mutlu değil ve tepkiler çığ gibi büyüyor. Günümüzde savaşlarda ne kadar teknik kullanılırsa da sonuçta insan olmadan teknik hiç bir işe yaramaz, yani insan olmazsa savaşlar yürümez, felç olur ve sonuçta durur.

O yüzden bugün bu tek adam diktatoryasından ve onun ortaya çıkardığı savaştan kurtulmak için en etkili yollardan birinin de vicdani ret olduğunu düşünüyorum. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2011 senesinden beri Türkiye devletinin vicdanı ret yasası çıkarmasıyla ilgili çağrısını yenilemektedir. Türkiye devleti Avrupa Konseyi üyesi bir devlet olarak vicdani ret yasasını çıkarmakla hükümlüdür ama yeni yeni bahanelerle bu durumu erteleyip duruyor. Her ne kadar vicdani ret yasasını çıkarmak istemese de Anasaya’nın 90. maddesi herhangi bir yasal düzenleme dahi yapmadan vicdanı reddin yasallığını ortaya koyuyor. Uluslararası sözleşme ve yasalar Anayasamızın 90. madde ile iç yasalarımızın parçası haline gelmiştir.

Yasaları yapmayarak suçlarına hergün bir yenisini ekleyen Türkiye devletidir, bunu unutmayalım. Çünkü iktidarını sürdürebilmek için savaşa muhtaçtır. Bu yasalar ise meşruluğu bulunmayan bu savaşı sorgulatacaktır. Hepimiz iyi biliyoruz ki milyonlarca asker kaçağı var, bir o kadar da askere gitmek istemeyen, savaşa dahil olmak istemeyen insan var. Türkiye devleti AKBK tarafından yaptırım alacağını bile bile bu yasaların çıkarılmaması bu yüzdendir, bu söylediklerim hep aklınızın bir köşesinde dursun, çünkü iç savaştan kurtulup barış içerisinde yaşamak istiyorsak bu bilgiye ve çağrıya sarılmak zorundayız.

Uluslararası insan hakları haftası vesilesiyle ve ayrıca Roboskî katliamının 10. yıldönümü dolayısıyla geleneksel hale gelmiş olan ‘Roboskî İçin Vicdanı Ret Ver’ kampanyamızın çağrısını Yunanistan’dan bir kere daha yineleyerek Türkiye kamuoyunu Roboskî’de adalet için ve yeni Roboskîler yaşanmasın diye vicdanı retlerini açıklamaya ve katil Türk ordusunun parçası olmamaya davet ediyoruz.

Nerede olduğumuzun bir önemi yok, yaşadığımız ve nefes aldığımız sürece hep peşinizde olacağız! Kaçışınız yok, Roboskî katliamının hesabını mutlaka vereceksiniz ve Roboskî katliamının sorumluları eninde sonunda demir parmaklıklar ardına girecek. Çünkü katillerin yeri dışarısı değil hapishanelerdir, demir parmaklıklar ardıdır!

Roboskî’ye adalet gelinceye kadar mücadele etme sözümüzü yineliyoruz; ‘Unutursak Kalbimiz Kurusun!‘

26.12.2021