fbpx

Ne yapsa ne etse, üstüne gitmişler… – İrfan Aktan

Paylaş

Sarsıcı dilekçeyi okuyunca Ahmet Kaya’nın hüzünlü Bahtiyar şarkısının o meşhur sözleri geldi akla: “Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler/ Mavi gökyüzünü ona dar etmişler.”

Avukatı Jiyan Tosun’un bana gönderdiği, Garibe Gezer’in hapishanede maruz kaldığı işkenceye ilişkin şikâyet dilekçesinin ayrıntıları burada aktarılacak gibi değil. Sarsıcı dilekçeyi okuyunca Ahmet Kaya’nın hüzünlü Bahtiyar şarkısının o meşhur sözleri geldi akla: “Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler/ Mavi gökyüzünü ona dar etmişler.”

Garibe Gezer hapishane idaresine direndikçe daha da üstüne gitmişler, üstüne gidildikçe daha da direnmiş, sesini duyurmaya çalışmış. Bir sefer intihar girişiminde bulunmuş. Buna rağmen tek başına bir hücreye konmuş. Kapatıldığı süngerli odadaki korkunç koşullarla baş etmeye çalışmış. En temel insani ihtiyaç olan sosyalleşmenin koşulları için taleplerde bulunmuş, reddedilmiş.

Sonuçta artık herkes onun hikâyesini biliyor ama Demokratik Bölgeler Partisi eski yöneticisi Garibe Gezer’in dört duvar arasındaki çığlığı ancak ölümüyle işitilir oldu. Öncesinde avukatlarının, insan hakları savunucularının, siyasetçilerin tüm çabalarına rağmen Garibe’nin sesi ne toplumda, ne medyada, ne de onu düşman belleyen iktidarda duyuldu.

Garibe’nin ölümü üzerine iktidar gazetesi Akit’in attığı başlık, İslamcı-Türkçü cenahın gizlemekten bile imtina etmediği halet-i ruhiyesini aktarıyordu: “HDP’liler yasta, devlet hedefte! Cezaevinde beslenen bir terörist daha öldü.”

Buna benzer tahrik edici, provokatif, saldırgan eylem ve söylemler, ekonomisi çöken ülkenin iktidarı tarafından önümüzdeki günlerde daha da derinleştirilirse şaşırtıcı olmaz. Zira bu iktidarın bazı unsurları, millet açlıktan çöp konteynırı karıştırsa bile, Kürtlere vurulduğu an her şeyin unutulacağını, açlar ordusunun Kürtlere, solculara, muhaliflere vuruluşun seyrine dalıp zevk û sefa yaşayacağını zannediyor olabilir. O yüzden bu ezberi tekrarlamaya girişmesi ihtimal dışı görünmüyor. Son dönemde iyice artan basıncı, hak ihlallerini bu çerçevede okumak mümkün.

Öte yandan Kürtlere yönelik baskıyı konjonktüre bağlamak da bağlamı ıskalatır. Oysa devlet zulmüne boyun eğmeyen Kürtlerin hikâyeleri birbiriyle iç içe geçiyor. Garibe Gezer’in hikâyesi de 1990’lardaki devletin Kürtlere yaptıklarının üstüne eklemlenmiş sayısız hikâyeden biri. Devlette devamlılık esastır. Özellikle de Kürtlere yönelik uygulamalar söz konusuyken… Nitekim 2021’in son günlerinde ölüme sürüklenen Garibe’yle 1995’te ölüme sürüklenen Fehmi Tosun’un hikâyesi birbirine eklemleniyor.

Fehmi Tosun kim mi?

35 yaşında ve beş çocuk babasıyken, Lice’deki köyünde maruz kaldığı baskılar yüzünden İstanbul’a taşındı. 19 Ekim 1995 sabahı arkadaşı Hüseyin Aydemir’le birlikte Avcılar’daki evinden çıktı ve akşam sivil giyimli üç kişi tarafından, 34 UD 597 plakalı beyaz Renault’yla (o dönemin cellat taşıyıcısı Beyaz Toroslar İstanbul’da da faaliyetteydi) evinin önüne getirildiğinde eşi ve çocuklarına “beni öldürecekler” diye haykırdı. Eşinin, çocuklarının, mahallelinin gözleri önünde tekrar araca bindirilip kaçırıldı. Eşi Hanım Tosun’un, çocuklarının o günden başlayıp hâlâ devam eden arama çabaları kâr etmedi. Fehmi Tosun devlet eliyle kaybedildi ve failler o tarihten beri mahfuz tutuldu, korundu.

Garibe Gezer’in avukatı Jiyan Tosun, Fehmi Tosun’un kızı. Garibe’nin adım adım ölüme sürüklenişinin de dolaylı tanığı. Ağustos ayındaki görüşmede Gezer, cezaevi idaresine boyun eğmediği için başına bunların getirildiğini Tosun’a aktarıyor.

Tosun, Gazer’in başına getirilenleri aktarırken zorlandığını söylüyor ve Medyascope’a verdiği mülakatta da şunları aktarıyor: “28 yaşında genç bir kadın hayatını kaybetti. Daha önce intihara teşebbüs etmiş bir kadını tekrar alıp o hücreye koydular. Acil durum butonları çalışmıyormuş. Yan hücredeki arkadaşı bir saat Gezer’den haber alamayınca duvara vuruyor. Daha sonra gardiyanlar geliyor ancak müdahale etmiyorlar.” 

Garibe Gezer’in başına getirilenler, geçen hafta aktardığımız, 6-8 Ekim 2014 Kobani olaylarında dahli olmadığı kanıtlandığı halde 7 yıldır hapiste tutulan Mazlum İ.’nin yaşadıklarıyla da, ağır hasta Aysel Tuğluk’un hafızasıyla da bütünleşiyor.

Gezer 6-8 Ekim olaylarında ağabeyi Bilal Gezer’i kaybediyor. Diğer ağabeyi Mehmet Emin Gezer ise kardeşinin faillerini sormak için gittiği Dargeçit İlçe Emniyet Müdürlüğü önündeki özel harekât polisleri tarafından vurulup felç bırakılıyor ki, fail polisler yakın zamanda beraat ettirildi. Gezer’in diğer ağabeyi Haşim Gezer ise hapiste. Bir bütün olarak aileye mavi gökyüzünü dar etmişler yani.

Ve gelelim mavi gökyüzünün dar edildiği bir başka kadına.

Henüz çok erken bir tarihte yaptığı uyarılarla şaşırtmış, hatta çok tepki de toplamıştı. Fakat öngörülerinde haklı çıktı. Ekim 2014 tarihinde şöyle yazıyordu: “Açıkça belirtmek gerekiyor ki, AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır. Zira, IŞİD kartı ile sürece karşı en büyük komployu kurdu. Bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır.”

Türkiye’yi bekleyen yakın gelecek hakkındaki tespiti de 2014 tarihi düşünüldüğünde, çarpıcıydı: “AKP’nin Türkiye’deki demokrasinin gelişimine ciddi bir engel oluşturduğu, demokrasiyi kafa saymaya ve seçim oyunlarına indirgediği göz önüne alındığında, artık ciddi olarak diktatörlükten söz etmek gerekiyor. Belki insanların çoğu farkında değildir ama AKP çizgisi Türkiye’nin bütünü için şu an yürürlükteki en büyük tehlikedir.”

Çözüm sürecinin sözde hâlâ devam ettiği günlerde, dönemin Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk Cumhuriyet Bayramı’na denk gelen ve T24 sitesinde yayınlanan, ancak şimdilerde sitede bulunmayan 29 Ekim 2014 tarihli yazısında bu tespitleri yapıyordu. Tuğluk’un değerlendirmeleri, 6-8 Ekim Kobani olayları bağlamındaydı ve başlığı şuydu: “Kobanê’den sonra çözüm süreci ve AKP’nin tükenişi.”

Aysel Tuğluk, HDP’nin hukuk ve insan haklarından sorumlu eş genel başkanıyken, Roboski katliamının yıldönümü olan 28 Aralık 2016 tarihinde tutuklandı ve o tarihten beri hapiste. Şu anda kendisine yönelik uygulamalar, Tuğluk ailesinin tarihinden bağımsız olmadığı gibi, yukarıdaki yazısında dışavurduğu ideolojik yaklaşımından da, Kobani olayları sırasında Suriye sınırında gösterdiği tutumdan da bağımsız değil.

Sonuçta Tuğluk, çözüm süreci devam ederken Kürt sorununun AKP zihniyetiyle çözülemeyeceğini ilan eden Kürt siyasetçilerin başında geliyordu. Dersimli, Alevi, Kürt, devrimci, insan hakları savunucusu, hukukçu ve kadın… Mevcut iktidarın her birine ayrı ayrı hınç duyduğu çok sayıda kimliğe sahip olan Tuğluk, 13 Eylül 2017’de kaybettiği annesi Hatun Tuğluk’a düşkünlüğüyle biliniyordu.

Tuğluk açısından hayatı boyunca maruz kaldığı kötülüklerin doruk noktası, annesinin cenazesine yapılan devlet kontrollü saldırıydı. Ülkenin, toplumun değişebileceğine inanarak siyaset yapan biri için bundan daha korkunç bir kötülük düşünülemez. Nitekim Tuğluk da “anneme neler yaptılar, buna dayanamıyorum” demiş ve baştan sona vahşet hikâyeleriyle, katliamlarla, saldırılarla, acılarla dolu (Dersim soykırımında ailesinden onlarca kişinin katledilmesi, 12 Eylül döneminde ağabeyinin hapishanede vurularak öldürülmesi ve daha nicesi) hafızasını kapatmaya yönelmişti.

Hastalığıyla gündem olmak istemeyen Tuğluk’un çekinceleri ve ne yazık ki bazı “ilgililerin” “tahliye başvurusu yaptık ve bu olay duyulursa Aysel hanımı hapiste tutmaya devam ederler” yaklaşımı nedeniyle uzun süre kamuoyuna yansıtılmadı. Şimdi herkes biliyor, Tuğluk’un hastalığının hapishane koşullarında çok daha derinleştiğini, kendi başına hayatını idame ettiremediğini. Ama bu, Garibe’nin arkasından “HDP’liler yasta, devlet hedefte! Cezaevinde beslenen bir terörist daha öldü” başlığı atan “dindarların” dayandığı kindar iktidar açısından en ideal sonuç.

Bununla birlikte Aysel Tuğluk’un hafızası işliyor. Garibe’nin, Mazlum’un, ölüm döşeği dört duvar arasına konmuş sayısız siyasi mahpusun, Kürtlerin zulümle bezenmiş tüm hikâyeleri, bütünlüklü bir hafızanın içinde işlemeye, ağıtlarına, şarkılarına, türkülerine katık edilerek kuşaktan kuşağa aktarılmaya devam ediliyor.

Garibe. Kürtçede Xerîbê.

Selim Temo, Garibe’nin ölüm haberi üzerine paylaşmıştı ağıdı:

“Xerîba beyanî

Agir girte xanî

Kes halê xerîb nizanî

Xerîb çû avê

Qeytan kete navê

L’xwe heram kir nanê bavê

Xerîba Xudêyo

Berbanga rojêo

Bi hesreta dayik û bavêo!”

Rojda’nın sesiyle bağlayalım “Xerîba Beyanî”:

Kaynak: Artı Gerçek