
Almanya’da yoksulluk, resmi istatistiklerde gösterilenden çok daha büyük bir sorun. Paritätischer Wohlfahrtsverband’ın yaptığı yeni bir araştırmaya göre, ülke genelinde yoksulluk çeken veya yoksulluk riski altında olan kişi sayısı, kira ve barınma masrafları hesaba katıldığında resmi rakamların çok üzerine çıkarak 17 milyonu aşıyor. Bu durum, Almanya’da her beş kişiden birinin yoksulluk içinde yaşadığına işaret ediyor.
Almanya’da yoksulluk, genelde gelire dayalı ölçütlerle hesaplanıyor. Fakat bu ölçütler, kira ve enerji giderleri gibi önemli yaşam maliyetlerini yeterince dikkate almıyor. Paritätischer Wohlfahrtsverband’ın yaptığı hesaplamalar, barınma masraflarını dahil ederek daha gerçekçi bir tablo ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, resmi yoksulluk sınırı üzerinde görünen milyonlarca kişi, kira ve enerji masraflarından sonra yoksulluk sınırının altına düşüyor.
Bu durum, özellikle dar gelirli aileler ve bireyler için bir “yoksulluk tuzağı” yaratıyor. Joachim Rock, araştırmanın bulgularını açıklarken, “Barınma, giderek yoksulluğun en büyük itici gücü haline geliyor,” diyerek artan kira maliyetlerinin toplumsal eşitsizliği derinleştirdiğini belirtti.
Çığır açan hesaplama
“Ev sahibi olmak fakirleştiriyor,” başlıklı ve 28 sayfalık kısa raporun yazarları, bu çalışmayı haklı olarak “çığır açıcı” olarak nitelendiriyorlar. Genel kabul görmüş anlayışa göre, aylık geliri toplumdaki medyan gelirin yüzde 60’ından az olan kişiler (devlet yardımları ve kira desteği gibi tüm transfer ödemeleri dâhil) “yoksulluk riski altında” olarak değerlendiriliyor. 2023 yılında bu gruba giren kişi sayısı 12 milyonun biraz üzerinde, yani nüfusun yüzde 14,4’ü. Bu durum, zengin bir ülke için başlı başına skandal niteliğinde olsa da gerçeğin yalnızca üçte ikisini yansıtıyor. Evlerin kapıları ardında saklanan ve şimdiye kadar “görünmez” olan yoksulluk da hesaba katıldığında, bu oran yüzde 21,2’ye yükseliyor, yani toplumun beşte birinden fazlası bu durumda. Başka bir deyişle: Her beş kişiden biri geçim sıkıntısı içinde yaşıyor.
Çalışma, Federal İstatistik Ofisinin özel bir analizine dayanıyor. Bu analizde ilk kez gelirler, konut masrafları (kira ve elektrik dâhil) düşülerek hesaplanmış ve böylece bir konut yoksulluğu sınırı belirlenmiş. Bu sınır, 2023 yılı için aylık 1016 avro olarak tespit edilmiş. Araştırmacılar çeşitli örnek senaryoları ele alıyorlar. Berlin’de yaşayan iki emekli kadın düşünelim: Her ikisi de 1770 avro emekli maaşı alıyor. Bayan Müller, uzun yıllardır kiracı olduğu bir evde 450 avro ısınma dâhil kira ödüyor, bu durumda 1016 avro sınırının üzerinde kalıyor ve yoksul sayılmıyor. Bayan Schmidt ise fiziksel bir engeli nedeniyle 900 avro tutarında kira ödemesi gereken engelsiz bir daireye taşınmak zorunda kalıyor. Bu durumda, kira düşüldükten sonra Bayan Schmidt’in geliri 146 avro ile yoksulluk sınırının altına düşüyor ve kira desteği alsa bile bu sınırın 100 avro altında kalıyor. Diğer bir örnek ise Leipzig’de yaşayan bir öğrenci. Bu öğrenci aylık 1350 avro gelire sahip ve bu da onu geleneksel yoksulluk sınırı olan 1314 avronun biraz üzerinde tutuyor. Ancak başlangıçta bir arkadaşında ücretsiz konaklayan öğrenci, arkadaşının taşınmasıyla 400 avro kira ödeyeceği bir yurtta yaşamaya başlıyor. Bu durumda, öğrencinin geliri sınırın altına düşerek yoksul kategorisine giriyor.
Sessiz ve ani çöküş
Son yıllarda fahiş oranlarda artan konut maliyetleri, iki ölümcül gelişmeyi tetikledi. Artık pek çko hane, gelirinin üçte birinden fazlasını kiraya ayırmak zorunda, hatta analizlere göre “bazıları gelirlerinin yarısından fazlasını” bu amaçla harcıyor. Bu durum, yaşamsal harcamalar için geriye kalan bütçeyi ciddi şekilde daraltıyor ve nihayetinde kişileri “görünmez” yoksulluğa sürüklüyor. Bu çöküş, tekrarlayan kira artışları nedeniyle yavaş yavaş gerçekleşebileceği gibi, ani bir şekilde de olabilir; örneğin bir taşınma zorunluluğu ile. Ev sahibi tarafından yapılan tahliye talepleri, yeni bir iş, hayal edilen bir üniversite eğitimi ya da aileden ayrılma gibi nedenler, insanları bir gecede yoksulluğa sürükleyebilir.
Yazarlar, her yerde hissedilen konut sıkıntısı ve “büyük ölçüde denetimsiz bir kira piyasası” nedeniyle, yeni bir konut bulmanın “nadiren finansal bir yük getirmeden” mümkün olduğunu belirtiyor. Ayrıca şunları ekliyorlar: “Yaşam standardını artık yalnızca gelirin miktarı değil, bir kişinin konut için ne kadar harcama yapmak zorunda olduğu ve geriye ne kadar parası kaldığı belirliyor.” Bu yeni bulgular ışığında, sözüm ona “aşırıya kaçan sosyal devlet” üzerine dönen güncel tartışmalar artık sadece ahlaksızca görünüyor. Özellikle muhalefetteki Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU), şu anda yurttaşlık gelirine (Bürgergeld) karşı sert eleştiriler yöneltiyor ve seçim zaferi kazanmaları durumunda bu yardımı hemen kaldırmayı vaat ediyor. Ancak çalışma, konut maliyetlerini hesaba katan yeni yoksulluk sınırına göre, vatandaşlık gelirinin temel ihtiyaç seviyesinden “hesaplamalara göre 500 avrodna fazla” düşük olduğunu ortaya koyuyor. 2023 yılı için belirlenen “yoksulluk açığı” (mevcut sosyal yardımlar ile konut yoksulluğu sınırı arasındaki fark) tam olarak 514 avro. Araştırmacıların vardığı sonuç ise net: “Vatandaşlık geliri, sosyal yardım ve yaşlılıkta temel güvence, insanları yoksulluktan koruyamıyor.”
Bremen’de acil durum
Konut maliyetlerinin yarattığı sosyal dengesizlikler, bu yüklerin mevcut hane bütçesi ne kadar düşükse o kadar orantısız şekilde ağırlaşmasında da kendini gösteriyor. Halihazırda dar gelirli olan kişiler, bir çatı altında yaşamak için oransal olarak çok daha fazla harcama yapıyor. Buna karşın, daha iyi bir mali duruma sahip olanların konut giderleri düştükten sonra diğer harcamalar için daha fazla kaynakları kalıyor. Ayrıca, ev sahiplerinin yalnızca yüzde 13,3’ü konut yoksulu sayılırken, kiracılar arasında bu oran yüzde 28,9’a yükseliyor. En çok etkilenen grupların başında işsizler (yüzde 61), tek ebeveynli aileler (yüzde 36), genç yetişkinler (yüzde 31) ve 65 yaş üstü bireyler (yüzde 27) geliyor. Özellikle tek başına yaşayan emekliler arasında bu oran yüzde 42’ye yaklaşıyor, bu da resmi istatistiklerin “yoksulluk riski altında” olarak belirttiği orandan neredeyse 13 puan daha fazla.
Federal eyaletlere göre yapılan analizlerde de resmi veriler ile düzeltilmiş rakamlar arasında büyük farklılıklar ortaya çıkıyor. Bremen, yüzde 21,5 olan geleneksel yoksulluk oranına karşılık, yüzde 29,3 ile konut yoksulluğu oranında başı çekiyor. Onu yüzde 28,6 ile Saksonya-Anhalt ve yüzde 26,8 ile Hamburg takip ediyor. Yalnızca üç eyalet –Baden-Württemberg, Bavyera ve Rheinland-Pfalz– yüzde 20’nin altında kalıyor. Büyük çoğunluk ise yüzde 20 ila 24 arasında bir koridorda yer alıyor.
Hamburg ve Schleswig-Holstein, yoksulluk ölçümleri konusunda aşırı derecede farklılık gösteren iki eyalet. Hamburg’da resmi ve gerçek oranlar arasında 11,8 puanlık bir fark var; Schleswig-Holstein’da ise bu fark 10,3 puan. 2022 yılında yapılan bir nüfus sayımı analizi, bu eyaletlerde yeni kira sözleşmelerinin eskiye göre yüzde 40’a kadar daha pahalı olduğunu ortaya koydu.
SPD’nin gözü süper zenginlerde
Paritätischer Wohlfahrtsverband, mevcut krizle mücadele için bir dizi öneride bulundu. Genel Müdür Rock, “Almanya’da yoksulluğu önlemeye yönelik etkili olacak politika, iyi ücretler, daha iyi bir sosyal güvenlik sistemi ve kiraların ödenebilir olduğu bir konut politikası gerektiriyor,” ifadelerini kullandı. Veriler, iddialı bir konut politikasının ve konut maliyetlerini sınırlamaya yönelik önlemlerin gerekliliğini vurguluyor. Bu tedbirler arasında tavan kira fiyatı uygulaması, konut kaybına karşı daha fazla koruma, hukuki güvenceye sahip ve desteklenen sosyal konut projeleri, sosyal bağların süre sınırının kaldırılması, etkili bir belediyelere öncelikli satın alma hakkı ve genel olarak daha fazla kamu konut inşası bulunuyor. Son olarak, “kârların sınırlandırılması” çağrısında da bulunuldu.
Peki, siyaset bu mesajı aldı mı? Görünüşe göre pek değil. İşler tamamen kötüye giderse, hükümet ve muhalefetin uzlaşamaması durumunda, etkisi zaten sınırlı olan kira fiyatı freninin gelecek yıl sona ermesi tehlikesi söz konusu. Peki ya kâr sınırlandırması? SPD, bu konuda bir adım daha ileri giderek varlık vergisini seçim kampanyasının ana konusu yapmayı planlıyor. Bu verginin uygulanması, 100 milyon avrodan fazla varlığa sahip olanları kapsayacak. Almanya’da bu gruba giren yalnızca 3 bin 300 kişi bulunuyor. Peki, geri kalan 1,6 milyon milyoner ne olacak? Onlar, emlak piyasasında kâr etmeye ve spekülasyon yapmaya devam edebilecek.
Kaynak: NachDenkSeiten
Çeviri: Emre Köse