
Araştırmalar, bu eylemin insanlık tarihinin binlerce yıllık bir ritüeli olduğunu ortaya koyuyor. Öyle ki, öpüşmenin kökeni, 4500 yıl öncesine kadar uzanıyor.
Dr. Troels Pank Arbøll ve Dr. Sophie Lund Rasmussen, en eski Mezopotamya toplumlarına ait çeşitli yazılı kaynaklara dayanarak, öpüşmenin 4.500 yıl önce Orta Doğu’da zaten köklü bir uygulama olduğunu keşfetti.
Arkeologlar, Mezopotamya’da ortaya çıkan antik tabletler üzerinde öpüşmeye dair izlere rastladı. Bu döneme ait sanat eserleri ve yazıtlar, öpüşmenin sadece romantik bir jest olmadığını, aynı zamanda toplumsal ilişkilerde önemli bir rol oynadığını gösteriyor. O zamanlar öpüşmek, kişisel duyguların ötesinde bir bağlılık ve saygı sembolüydü.

Haberglobal’in aktardığına göre; Tarihi kayıtlar kadar, modern bilim de öpüşmenin evrimi ve biyolojik kökenlerini incelemeye devam ediyor. Evrimsel biyologlar, öpüşmenin insanın avcı-toplayıcı dönemine kadar dayandığını ve bağ kurma, partner seçimi gibi süreçlerde önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.
Öpüşme, beyindeki dopamin gibi hormonların salgılanmasına yol açarak insanların birbirlerine duygusal ve fiziksel bağlanmalarını sağlıyor.
Her ne kadar bazı kültürlerde öpüşme oldukça yaygın ve normal bir davranış olsa da, bazı topluluklarda öpüşmek yasak ya da tabuydu.
Örneğin, antik Hindistan’da öpüşme, bir tür ruhsal birleşme olarak kabul edilirken, Çin’de yüzyıllar boyunca öpüşme toplumsal normlar tarafından hoş görülmeyen bir davranıştı.
Bugün bile dünya genelinde farklı kültürlerde öpüşmeye dair çeşitli anlamlar ve ritüeller devam ediyor.