
Uluslararası basın özgürlüğü endekslerinde Arnavutluk’un yükselişe geçmesi kulağa umut verici geliyor olabilir. 2025 yılında Arnavutluk, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in sıralamasında 80. sıraya yükseldi. Bu, geçen yıla kıyasla 19 basamaklık bir artış demek. Ancak bu istatistik, içeride yaşanan gerçeklerle pek örtüşmüyor. Zira bu yükseliş, çoğunlukla başka ülkelerde yaşanan daha büyük gerilemeler sayesinde elde edilmiş bir “göreli başarı”. Öyle ki Arnavutluk’ta basın özgürlüğü hâlâ hem yapısal hem kültürel engellerle boğuşuyor.
Son dönemde atılan bazı yasal ve kurumsal adımlar dikkat çekici: Başsavcılığın gazetecilere yönelik suçların soruşturulması için yayımladığı protokol, devlet polisinde gazeteci güvenliğiyle ilgilenecek temas noktalarının oluşturulması, medya sahipliğinde şeffaflık düzenlemeleri gibi. Anayasa Mahkemesi’nin, bir gazetecinin ekipmanına el konulmasını hukuka aykırı bularak verdiği karar da önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak bu gelişmelerin kalıcı bir dönüşüm yarattığını söylemek güç.
Sektörün içinden gelen veriler, tabloyu daha da netleştiriyor. SafeJournalists Networktarafından yalnızca Ocak-Nisan 2025 döneminde kaydedilen 12 gazeteciye yönelik hak ihlali var. Bunların yarısından fazlası kadın gazetecileri hedef aldı. Saldırıların çoğu, sözlü tehdit, baskı ve yıldırma şeklinde gerçekleşti. Bunlar münferit olaylar değil; siyasi kutuplaşmanın, cezasızlığın ve sistematik baskının dışa vurumu.
Bağımsız gazeteciler, özellikle doğrulama ve araştırma odaklı çalışanlar, sadece tehdit edilmiyor; aynı zamanda itibarsızlaştırılıyor. Siyasi aktörler ya da onların medya uzantıları aracılığıyla yürütülen kampanyalar, çevrim içi organize saldırılarla birleşerek ciddi bir psikolojik yıpratma süreci yaratıyor. Özellikle kadın gazeteciler, cinsiyete dayalı taciz, çevrim içi saldırı ve ayrımcılıkla iki kat daha fazla mücadele etmek zorunda kalıyor.
Gazetecilerin yaşadığı bu baskı ortamı, ekonomik güvencesizlikle birleştiğinde durum daha da çarpıcı hâle geliyor. Yeni veriler, gazetecilerin %42’sinin son bir yıl içinde çalışma koşullarının kötüleştiğini belirttiğini gösteriyor. %74,1’i yetersiz hukuki korumadan, %71,9’u siyasi müdahalelerden, %62,6’sı ise kendi haber merkezlerinde kurumsal destek eksikliğinden şikâyetçi. Ek olarak %59’u ekonomik baskılarla, %53,2’si de yargı ve kolluk kuvvetlerinin zayıf tepkisiyle karşı karşıya kaldığını ifade ediyor. Bu oranlar, gazeteciliğin sadece dışarıdan değil, içeriden de kuşatıldığını gösteriyor.
Medya sahipliğine dair yapısal sorunlar ise bu baskının arka planını oluşturuyor. Pek çok medya kuruluşunun sahibi, aynı zamanda devletten büyük kamu ihaleleri alan iş insanları. Bu durum, doğrudan bir çıkar çatışmasına işaret ediyor. Haber odalarının bağımsız karar alabilme yetisi, büyük oranda bu ekonomik ve politik ilişkilerle sınırlanmış durumda. Eleştirel içerik üretmek, sadece cesaret değil, ekonomik riski de göze almayı gerektiriyor.
Bir diğer önemli tehdit ise dijital medya ortamındaki yozlaşma. Kimliği belirsiz portallar, siyasetçiler, çıkar grupları ya da suç şebekeleri tarafından finanse edilerek dezenformasyon ve karalama kampanyaları yürütüyor. Bu platformlar, etik dışı yollarla gerçek gazeteciliğin alanını daraltıyor. Yasal boşluklardan ve özdenetim eksikliğinden faydalanarak halkın bilgiye güvenini sarsıyorlar.
Tüm bu tablo, Arnavutluk’ta basın özgürlüğünün neden yalnızca yüzeysel düzeyde ilerlediğini açıkça ortaya koyuyor. Birkaç yasal reform ya da kurumsal düzenleme, bu kadar köklü sorunları ortadan kaldırmaya yetmiyor. Sorunun kalbinde, siyasetin, ticaretin ve medyanın iç içe geçmişliği yatıyor. Bu üçlü yapı çözülmeden ne basın özgürlüğünden ne de kamunun doğru bilgiye erişim hakkından söz edebiliriz.
Gerçek bir ilerleme, gazetecilerin ekonomik olarak korunmasıyla, medyada yapısal sorunların çözülmesiyle, dijital alandaki etik dışı yayıncılığa karşı etkili yasal önlemlerle mümkün olabilir. Aksi hâlde Arnavutluk, her yıl birkaç basamak tırmandığı endekslerde, aslında yerinde saymaya devam edecektir.
08.07.2025, Tiran