
İsviçre’de yıllardır belirsizliğin içinde bekleyen insanlar var. 5, 8, 13 yıldır… Bazıları çocuklarını bir daha görememek pahasına sınır dışı edilmekten korkuyor, bazıları bir oturum hakkı için insanlık dışı koşullarda hayata tutunmaya çalışıyor. Bu insanların tek suçu şu; Yanlış yerde doğmak
Stop N Delay isimli bir mülteci inisiyatifi bu belirsizliğe “dur” dedi. İsviçre’nin göç sisteminin kurbanları değil, değiştiricileri olmak için yola çıktılar. Kamplarda sıkışıp kalmış hayatların, şeffaf olmayan süreçlerin, sistematik hak ihlallerinin, ağır depresyonların ortak çığlığı gibiler adeta.
Evet, mesele sadece beklemek değil. Mesele, beklerken insanlıktan çıkarılmak. 5 metrekare odalarda 6 kişiyle yaşamak, saat başı 1.5 franka zorla çalıştırılmak, şehirlerden uzak izole alanlara hapsedilmek, sağlık hizmetine erişememek, çocuklarından ayrı kalmak, sürekli “gönderileceksin” tehdidiyle yaşamak…
Bir insan düşünün; Gitmek istemiyor! Geldiği yere geri dönmek istemiyor; Çünkü orada artık yaşamak istemiyor. Bu politik olabilir, ekonomik olabilir, tamamen kişisel bir tercihten ibaret olabilir. Ama özgürlük dediğimiz şey tam da burada devreye girmez mi?
İnsan dediğin aslında ‘kuş’ misali olmalı. Nerede mutluysa orada yaşamalı. Ama öyle değil. Kuş kadar bile özgür değiliz. Sınırlar var, yasalar var, prosedürler var. Ve tüm bu şeyler, bir insanın hayatını alt üst edebiliyor.
Bir insan İsviçre’de yaşamak istiyorsa İsviçre’de yaşamalı. Kenya’yı tercih ediyorsa Kenya’da yaşamalı. Bu bir suç değil. Bu bir tercihtir. Bu bir insan hakkıdır. Devletler, insanlar yaşamlarını nerede kurmak istiyorsa, orada kurabilmeleri için engel değil, destek olmalı.
Bugün Avrupa’nın göbeğinde, sözümona “insan haklarının beşiği” sayılan ülkelerde, insanlar bir oturum hakkı için ruhsal çöküntüyle mücadele ediyor. Psikolojik işkence altındalar. Ve bu insanlar ses çıkarıyor artık. “Yalnız değiliz” diyorlar. “Beklemekten değil, değişimin öznesi olmaktan yanayız.”
Stop N Delay’ın sesi yalnızca İsviçre’ye değil, hepimize sesleniyor. İnsanları birer rakama, dosyaya, kategoriye indirgemek yerine, onları gerçekten duymayı ne zaman öğreneceğiz?
Gaste Avrupa