fbpx

Erkeklerin bedenlerimiz üzerinde söz söyleme hakkı yoktur! – Rabia Baldemir

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde bir futbol maçında, sahaya çıkan erkeklerin ellerinde bir pankart vardı: “Doğal olan normal doğumdur.” Sağlık Bakanlığı onaylıydı. Pankartı yazan erkekti, taşıyan erkekti, karar veren de erkekti. Kadınlar adına konuşulan ama içinde kadınların yer almadığı bir gösteriye daha tanıklık ettik.

Kadın Bedeni: Biyolojik Değil, Politik Bir Alan

Kadın bedeni, yalnızca biyolojik değil; politik, toplumsal ve dinsel anlamda da bir savaş alanı hâline getirilmiş durumda. Kadınların ne zaman doğuracağına, nasıl doğuracağına ve doğurmazsa ne olacağına kadar her şeye birileri karar veriyor. Ve o birileri kadınlar değil.

Ama biz açıkça söylüyoruz: Bu karar yalnızca kadının.

Kadın Olmadan Kadınlık Dayatması

Simone de Beauvoir’ın ünlü sözünü hatırlayalım:

“Kadın doğulmaz, kadın olunur.”

Ancak biz daha kadın olmadan, kız çocuğu olarak doğduğumuz andan itibaren doğurmaya programlanıyoruz. Bu dayatma, bizi bir cinsiyet değil; işlevsel bir makine olarak görüyor: anne, , hizmetçi, fedakâr, itaatkâr

“Normal Doğum” Baskısı

Bugün “normal doğum” adı altında yüceltilen vajinal doğum, yalnızca bir tıbbi yöntem değil; kadına yönelik ahlaki, dinsel ve toplumsal baskının aracı hâline geldi.
Sezaryen yapan kadın “eksik”, kürtaj olan kadın “günahkâr”, doğurmayan kadın ise “yarım” sayılıyor.

Oysa doğumun “normali” olmaz. Tıpkı anneliğin kutsal ya da zorunlu bir rol olmaması gibi.

Beauvoir’ın bir başka sözü durumu çok net açıklar:

“Kadını ezen şey onun doğurganlığı değil, bu doğurganlığın nasıl kullanılacağına erkeklerin karar vermesidir.”

İktidarın Denetim Aracı: Kadın Bedeni

Kadın bedeni ve doğurganlığı, iktidarın kontrol alanına dönüştürülmüş durumda. Kadının bedenine dair tüm kararlar, bir şekilde erkeğin onayına, devletin iznine, toplumun beklentilerine bağlanıyor. Ve bu kontrol yalnızca doğumla da sınırlı değil.

Dünyanın her yerinde, Türkiye’de de kadın bedeni üzerinde söz söyleme hakkını kendinde gören eril bir iktidar dili hüküm sürüyor. Kimle evleneceğimizi, kaç çocuk doğuracağımızı, kürtajın “caiz” olup olmadığını bile tartışıyorlar. Erkek egemen devletler, kadınların bedenini dinle, yasayla, politikayla kuşatıyor.

Yasal Olan Fiilen Yok

Türkiye’de kürtaj yasal olsa da, fiilen yok. Kadınlar doğurmaya mecbur bırakılıyor. Doğurduklarında ise hiçbir sosyal destek olmadan yalnızlığa itiliyorlar. Çünkü mesele çocuk değil.
Mesele, kadının bedenini, zamanını ve hayatını denetlemek.

Kadını görünmeyen bir hizmetkârlığa mahkûm etmek.

Faili Koruyan, Kadını Yargılayan Sistem

Kız çocukları küçük yaşta istismar ediliyor, kadınlar her yaşta öldürülüyor. Taciz, tecavüz, cinsel şiddet hayatın her alanına sızmış durumda. Ancak yasalar failleri değil, kadınları cezalandırıyor. “Kravat” takana indirim, “haksız tahrik” diyene beraat…
Karşımızda şiddeti meşrulaştıran, faile kol kanat geren bir sistem var. Buna itiraz eden bir Sağlık Bakanlığı ise yok.

“Gerçek Normal” Nedir?

Gerçek “normal”, kadının hayatını ve iradesini merkeze alan, bedenine yönelen her türlü baskıyı reddeden; yalnızca kadının kararını tanıyan yaklaşımdır.

Bize dayatılan “normal” kavramı, kadınları birbirine rakip kılar, bedenlerini denetim altına alır. Doğuran kutsal sayılır, doğurmayan eksik. Bu, patriyarkal düzenin norm üretme biçimidir.

Bizim İhtiyacımız Olan

İhtiyacımız olan şey çok net:
Bu denetimi reddeden, bedene saygı duyan ve kararın yalnızca kadına ait olduğunu tanıyan bir yaşam biçimi.

Kadın bedeni üzerindeki baskılar; “normal doğum” gibi ifadelerle pekiştirilen toplumsal cinsiyetçiliğin bir parçasıdır. Her otoriter rejimde ve “kutsal aile” yapısında olduğu gibi amaç bellidir:
Kadının bedenini, hayatını ve emeğini kontrol etmek.

Karar Yalnızca Kadına Aittir

Sezaryen mi? “Yanlış” mı?
Vajinal doğum mu? “Doğru” mu?
Kürtaj? “Günah mı?”

Tüm bu sorular, kadını suçlu, eksik ve günahkâr hissettirmek için kullanılan araçlardır.

Anneliği kutsayan sistem, doğurmayı bir görev, anneliği bir kimlik olarak dayatır. Ama doğurmuş olmak tek başına hiçbir şeyi çözmez. Bu beklentiler kadının bireyliğini, hayallerini ve kararlarını yok sayar.

Kadın, Hayatının Öznesidir

Kadın sadece anne, eş ya da “makbul” biri olmak zorunda değildir.
Kadın, kendi bedeninin ve yaşamının öznesidir.

Bu baskının dili hep aynıdır:
Doğurmazsan “eksiksin”, sezaryen yaparsan “anormal”, kürtaj olursan “günahkâr.”

Ama artık çok net söylemeliyiz:

Erkeklerin Kadın Bedeninde Söz Hakkı Yoktur!

Kadının doğurup doğurmamaya, nasıl ve ne zaman doğuracağına yalnızca kadın karar verir.
Ne yasa, ne doktor, ne politikacı, ne de ahlak bekçileri bu kararı kadının elinden alamaz.

Sezaryen mi, vajinal doğum mu, kürtaj mı?
Karar yalnızca kadının.
Çünkü beden de, yaşam da bizim. Benim bedenim, benim kararım!

15.04.2024