
Bern’de gerçekleştirilen panelde Türkiye’den gelen sığınmacı dosyalarına yönelik artan şüphecilik ve sert uygulamalar ele alındı.
İsviçre’nin Bern kentindeki, Kutüsch Derneği ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Bern Temsilciliği tarafından düzenlenen “Panel & Danışma” etkinliği, İsviçre’deki sığınmacıların karşılaştığı sorunları ve hukuki süreçleri masaya yatırdı. Panelde özellikle Türkiye’den gelen iltica başvurularına yönelik uygulanan politikaların sertleşmesi, Dublin süreçleri, kimlik iptalleri, iltica retleri ve geri gönderme kamplarındaki insan hakları ihlalleri gibi başlıklar ele alındı.
Sunum ve danışmanlık kısmını Rechtsbüro’nun üstlendiği etkinlikte hukukçular Murat Özten, Kamile Öncel ve Ahmet Fazıl Tamer katılımcılara bilgi verdi.
Panelde özellikle dikkat çekilen noktalardan biri, İsviçre Göç Sekreterliği’nin (SEM), Türkiye’den gelen belgeleri sistematik şekilde şüpheli görmesi ve başvurulara güvensizlikle yaklaşmasıydı. Katılımcı hukukçular, iltica gerekçelerinin bireysel olarak değerlendirilmesi gerektiğini, ancak Türkiye dosyalarına karşı genellemeye dayalı yaklaşımların yaygınlaştığını vurguladı.
İnsan hakları ve çocuk hakları ihlalleri vurgulandı
Panelde konuşmacılar, ret almış sığınmacıların çalışma hakkının tamamen ellerinden alınması ve geri gönderme kamplarında uzun süre tutulmalarının ciddi insan hakları ihlallerine yol açtığını dile getirdi. Özellikle çocukların eğitim hakkının kısıtlanması ve ailelerin sosyal izolasyona zorlanması, uluslararası anlaşmalara aykırı uygulamalar olarak öne çıktı.
Telefon ve GPRS takibi pilot uygulama olarak başladı
Panelde son günlerde gündeme gelen telefon kontrolü konusu da ele alındı. Basel bölgesinde pilot uygulama olarak başlatılan ve GPRS üzerinden sığınmacıların geçtiği ülkeleri tespit etmeye yarayan uygulamanın, Dublin sürecine delil oluşturmak üzere kullanıldığı aktarıldı. Bu yeni uygulamanın, yasal süreçleri tamamlanmasıyla birlikte ülke genelinde yaygınlaştırılması bekleniyor.
İltica başvurularında sistematik şüphecilik
Panelde konuşan hukukçu Murat Özten, özellikle Türkiye’den gelen iltica başvurularına dair İsviçre Göç Sekreterliği’nin izlediği sert ve güven temelli olmayan politikaları değerlendirdi. Özten, Türkiye’den sunulan mahkeme kararlarının ve ceza takip belgelerinin, içeriği doğru olsa bile İsviçre makamlarınca güçlü kanıt olarak kabul edilmediğini vurguladı.
“Türkiye’deki yargı sistemine güvenilmiyor”
Özten, bu durumun temelinde Türkiye’deki yargı sistemine duyulan güvensizliğin yattığını ifade ederek “İsviçre Göç Sekreterliği’nin Türkiye’den gelen mahkeme kararlarını, ceza takip belgelerini doğrudan güçlü kanıt olarak kabul etmediğini görüyoruz. Bunun sebebi, belgelerin sahtecilik izleri taşımasa bile, Türkiye’deki yargı sistemine olan güvensizliktir. Hatta bu belgelerin, başvuruya destek sağlamak amacıyla devlet eliyle oluşturulmuş olabileceği varsayımı öne çıkıyor” dedi.
“Başvuru sahipleri en ufak bir tutarsızlıkta eleniyor”
Belgelerin yeterince güvenilir görülmemesi nedeniyle, başvuru sahiplerinin anlattıkları hikâyelerde en küçük bir çelişki bile başvurunun reddine gerekçe olabileceğini söyleyen Özten, sözlerine şöyle devam etti, “Bu sebeple her belgeye kuşkuyla bakılıyor ve bu şüpheyi gidermek başvuru sahibine bırakılıyor. Ancak bu, kişilerin iltica anlatımında en ufak bir tutarsızlıkta başvurularının tamamen reddedilmesine yol açabiliyor. Bu yaklaşım, iltica hukukunun bireysellik ilkesine aykırıdır. Her başvuru, kişinin kendi yaşadığı koşullar çerçevesinde, detaylıca değerlendirilmelidir.”
Çalışma hakkı yok, eğitim engelleniyor
Avukat Özten, başvuruları reddedilen kişilere uygulanan yaptırımların da insan haklarına aykırı olduğunu belirtti. Bunlar arasında çalışma yasağı ve geri gönderme merkezlerinde zorunlu ikamet gibi uygulamalar bulunduğunu belirterek, “Reddedilen başvurulara uygulanan kurallar arasında, çalışma hakkının yasaklanması ve geri gönderme merkezlerinde zorunlu kalma durumu var. Bu durum, hem birey hem de aileler için çok ağır sonuçlar doğuruyor. Özellikle çocukların eğitim hakkı ellerinden alınıyor. Bu da İsviçre’nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne açıkça aykırıdır” diye konuştu.
Demokratik ilkelerle bağdaşmıyor
Özten, bu politikaların arkasında başvuru sahiplerini yıldırma amacı olduğunu belirterek, mevcut durumu demokratik ilkelerle bağdaştırmanın mümkün olmadığını ifade etti. Özten sözlerini şöyle tamamladı, “Bu sert politikaların temel amacı, başvuru sahiplerinin ülkeden ayrılmasını sağlamak. Ancak bu politika, insan hakları temelli bir demokrasiyle bağdaşmaz. Bu nedenle başvuruların uluslararası insan hakları kurumlarına taşınması önemli. Aynı zamanda toplumda da bu konuya ilişkin farkındalık yaratılması gerekiyor.”
Panelde söz alan sığınmacı Kamuran Gün: “İki buçuk yıldır bekliyorum, hala nefes alamıyorum”
Panelde söz alan katılımcılardan Kamuran Gün, yaklaşık iki buçuk yıldır İsviçre’de sığınmacı statüsüyle yaşadığını belirtti. Türkiye’de yıllarca süren siyasi baskılar, gözaltılar ve tehditler nedeniyle ülkesini terk ettiğini ifade eden Gün, başvurusuna dair tüm belgeleri eksiksiz sunduğunu ancak buna rağmen başvurusunun reddedildiğini söyledi. Yeniden değerlendirme sürecinin devam ettiğini belirten Gün, “Bu bekleme hali ruhsal ve fiziksel sağlığımı tüketti” dedi.
Türkiye’de TEM, İsviçre’de SEM Gün, Türkiye’de sistematik biçimde Terörle Mücadele (TEM) ekiplerince hedef alındığını, sürekli gözaltına alınıp soruşturmalara maruz bırakıldığını vurguladı. İsviçre’de ise Göç Sekreterliği’nin (SEM) benzer bir baskı hissi yarattığını söyledi. Gün, sözlerini şöyle tamamladı, “Türkiye’de TEM tarafından sürekli gözaltına alınıyor, tehdit ediliyordum. Şimdi İsviçre’deyim ama burada da SEM’in yarattığı belirsizlik, bekleme süreci ve güvensizlik hissi beni rahat bırakmıyor. Türkiye’de baskıdan kaçtım ama burada da huzur bulamadım.”
Mehmet Murat Yıldırım / Bern




