fbpx

Bern’de deportlara karşı buluşma: #stopdublingreece

Paylaş

İsviçre’de Dublin Antlaşması gerekçe edilerek Yunanistan’a sınır dışı edilme riski altında olan 40’tan fazla mülteci, Bern Kürt, Türk, İsviçreliler Kültür Derneği’nde (KUTÜSCH) bir basın toplantısı düzenleyerek gelişmeler ilişkin bilgilendirmede bulundular.

Toplantıya #stopdublingreece inisiyatifini destekleyen çok sayıda göçmen örgütü ve sivil toplum kuruluşu destek verdi.

İsviçre çapında #stopdublingreece inisiyatifi olarak örgütlenen grup, Yunanistan’a yapılan sınır dışıların derhal sona erdirilmesini talep ediyor. Yunanistan’ın sığınma ve sınır rejiminin ciddi insan hakları eksiklikleri olduğu belirten konuşmacılar, fiziki ve psikolojik şiddet, taciz, gasp dahil pek çok kötü muameleyle karşılaştıklarını dile getirdiler.

Ayrıca Yunanistan’daki sığınmacılar, özellikle Kürt ve Türk olanlar, adil bir sığınma prosedürü garantisi verilmeden Türkiye’ye sınır dışı edilmekle tehdit ediliyor. Yunanistan Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” olarak görüyor. Yakın zamanda kimi siyasi mültecilerin Yunanistan Devleti tarafından legal ve illegal olarak Türkiye’ye teslim edildiği biliniyor.

Yunanistan’a yönelik Dublin kararları geri çekilmeli!

İnisiyatif adına okunan basın metninin tamamı şöyleydi:

BASINA VE KAMUOYUNA

9 Şubat 2025, Bern

YUNANİSTAN DUBLİN KARARLARI İPTAL EDİLSİN!

YUNANİSTAN DUBLİNİ DURDURULSUN!

STOP DUBLIN GREECE!

Bizler, ülkelerimizi düşüncelerimiz, inancımız, kimliğimiz nedeniyle maruz kaldığımız baskılar, tehditler ve şiddet yüzünden terk etmek zorunda kalan sığınmacılarız. Can güvenliğimiz için güvenli bir ülkeye sığınma hakkımız vardır. Ancak, Avrupa Birliği’nin sınır koruma politikaları ve göçmen karşıtı uygulamaları nedeniyle son derece tehlikeli yolları aşarak, türlü zorluklarla İsviçre’ye ulaşmayı başardık. Şimdi ise İsviçre, Dublin Anlaşması’nı gerekçe göstererek bizi Yunanistan’a geri göndermek istiyor. İşte bu nedenle bugün burada toplandık ve kamuoyunu bu hukuksuzluğa karşı duyarlılığa çağırıyoruz.

Yunanistan’a ulaşmak zorunda kalan sığınmacılar, burada insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadır. Yunanistan’ın mültecilere yönelik uygulamaları, uluslararası raporlarla da belgelenmiş olup, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından birçok kez kınanmıştır. Göçmenler, Yunanistan’da işkenceye, kötü muameleye, keyfi tutuklamalara ve geri itmelere maruz kalmaktadır. GDH Digital ve TR724 tarafından yapılan haberler, mültecilerin Yunanistan’da fiziksel şiddet, cinsel taciz ve sistematik hak ihlallerine uğradığını ortaya koymaktadır.

İsviçre Federal Göçmen Bürosu (FOM), 26 Ocak 2011 tarihli basın açıklamasında “Yunanistan’daki durum Dublin prosedürünün uygulanmasında değişiklik yapılmasını gerektirmektedir” diyerek, bu ülkeye mülteci gönderilmemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 21 Ocak 2011 tarihli kararında da, Belçika ve Yunanistan’ın insan haklarını ihlal ettiği ve mültecilere adil bir sığınma prosedürü sunmadığı tespit edilmiştir. Peki, İsviçre 2011 yılında Yunanistan’a mülteci gönderme uygulamasını durdurmuşken, şimdi neden bu politikaya geri dönmüştür?

Bu değişikliğin, İsviçre ve Yunanistan arasında imzalanan göç iş birliği anlaşmalarıyla doğrudan bağlantısı olduğu açıktır. 14 Ekim 2022’de İsviçre, Yunanistan’a mültecilerle ilgili projeler için 40 milyon İsviçre Frangı tahsis ettiğini açıklamıştır. Bu iş birliği anlaşması kapsamında, Yunanistan İsviçre’den gelen sığınmacıları kabul etmeye başlamıştır. Nisan 2024’te iki ülke, bu iş birliği çerçevesinde göç alanındaki ulusal düzenlemelerde değişiklik yapmıştır. Ancak, Yunanistan’daki mültecilerin insan haklarına aykırı koşulları göz önüne alındığında, İsviçre’nin bu politikası kabul edilemez.

İsviçre’nin Dublin Anlaşması’nı uygulayarak bizleri Yunanistan’a zorla geri göndermesi, açık bir insan hakları ihlalidir. Yunanistan’da kötü muamele gören, işkenceye maruz kalan ve sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya olan birçok mültecinin tanıklıkları vardır. Basın toplantımızda, bu tanıklıklara yer verilecek ve Yunanistan’da yaşanan insan hakları ihlalleri bizzat mağdurlar tarafından anlatılacaktır.

OSAR’ın 2024 raporuna göre, Yunanistan’da uluslararası koruma statüsü tanınan kişiler ciddi zorluklarla karşı karşıyadır. 2020 yılından itibaren, bu kişilerin konaklama imkanlarını en fazla 30 gün içinde terk etmeleri zorunlu hale getirilmiş, devlet desteği ya da finansal yardım sağlanmamaktadır. Bu durum, mültecileri evsiz ve temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirmektedir. Ayrıca, iş gücü piyasasına erişimleri son derece sınırlıdır, kamu destek programları bulunmamaktadır ve sağlık sistemine kayıt için gerekli sosyal güvenlik numarasının alınması bürokratik engellere takılmaktadır. OSAR, Dublin III düzenlemesi ve geri kabul anlaşmaları kapsamında Yunanistan’a yapılan geri göndermelere karşı çıkmakta ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinin ihlal edilme riski bulunduğunu belirtmektedir (Kaynak: Refugee Council Switzerland, 2024).

Bununla birlikte, Ceren Züleyha Aybaya’nın yaşadığı olay, Yunanistan’daki mültecilerin karşılaştığı insan hakları ihlallerinin bir başka örneğidir. Aybaya, sığındığı Yunanistan’da şiddet, işkence ve tacize maruz kalmıştır. Kendi anlatımına göre, Yunan yetkililer tarafından kötü muameleye uğramış, tehdit edilmiş ve fiziksel şiddete maruz bırakılmıştır (Kaynak: TR724, 2024).

Ceren Züleyha Aybaya

Aramızda yer alan arkadaşların anlatacakları benzer tanıklıklara açıklamamızdan sonra yer vereceğiz.

Diğer yandan Yunanistan’ın Türkiye ile yaptığı anlaşmalar çerçevesinde, Türkiye’den kaçan mültecileri geri gönderdiği de bilinmektedir. Yunanistan’ın göçmenleri geri gönderme politikası, mültecilerin hayatını tehlikeye atmaktadır. Türk istihbarat birimlerinin mültecileri tehdit ettiği, kaçırdığı ve bazı durumlarda öldürdüğü raporlarla belgelenmiştir. Bu nedenle, İsviçre’nin bizi Yunanistan’a geri gönderme politikası, doğrudan hayatlarımızı riske atan bir uygulamadır.

Bizler, bu insan hakları ihlaline karşı şu taleplerde bulunuyoruz:

  • İsviçre, Yunanistan’a zorla geri gönderme uygulamalarına son vermelidir.
  • Dublin Anlaşması kapsamında sığınmacıların güvenli olmayan ülkelere iadesi durdurulmalıdır.
  • İsviçre hükümeti, uluslararası insan hakları sözleşmelerine uymalı ve sığınmacılara güvenli ve insan onuruna yakışır yaşam koşulları sağlamalıdır.
  • Yunanistan’ın mültecilere yönelik hak ihlalleri bağımsız kuruluşlar tarafından sürekli izlenmeli ve belgelenmelidir.
  • İsviçre kamuoyu, bu insan hakları ihlallerine karşı duyarlılık göstermeli ve hükümete baskı yapmalıdır.

Bizler sadece güvenli bir yaşam hakkı istiyoruz. İsviçre kamuoyunu ve basını, bu hukuksuzluğa karşı sesimizi duyurmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.

STOP DUBLIN GREECE!

Destekçi kurumlar: Migration Solidarity Network, Droit de Rester, Solidarités sans frontières, Pangea Kolektif Göçmen Öz Örgütlenmesi, IDHF, IGIF, ATIK, ITIF, SYKP İsviçre, KUTÜSCH

Avukat Tamer: Uygulamadan vaz geçilmeli

Staatssekretariat für Migration geçtiğimiz yıl haziran ayından itibaren Yunanistan ülkesi için Dublin Sözleşme’sini uygulamaya koydu. Bu ülkede parmak izi alınanlar ya da burada iltica başvurusu yapmak zorunda kalanlar hakkında Dublin sözleşmesine göre artık Yunanistan’a geri gönderme kararı alınıyor.

Daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin M.S.S / Belçika-Yunanistan 30696/09 kararını uygulayan İsviçre Yunanistan’daki olumsuz iltica koşulları nedeniyle mültecileri bu ülkeye göndermiyordu.

AİHM’in kararı Yunanistan’da yapılan iltica başvurularındaki hukuki süreçteki zayıflık ve mültecilerin barınma koşullarındaki önemli derecedeki yetersizliğe dayanıyordu.

Kararda da belirtildiği gibi mültecilerin iltica başvuruları gereği gibi işleme konulmuyor, randevularda önemli aksaklıklar meydana geliyor, mülteciler yeterince bilgilendirilmiyor ve hukuki yardım gereği gibi yapılmıyordu.

Barınma koşulları ise yok denecek düzeydeydi, mülteciler parklarda, kendi buldukları kötü evlerde, işgal edilmiş binalarda yaşıyordu. İnsanca yaşayabilmeleri için gerekli olan mali destek zorunlu mevzuata rağmen mültecilere verilmiyordu.

AİHM bu karara varırken Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Uluslararası Af Örgütü, Helsinki İzleme Örgütü gibi kurumların raporlarına ve değişik araştırmalara dayanmıştı.

Bugün İsviçre mültecileri bu ülkeye yeniden göndermeye başladı. Bizlerin edindiği bilgilere göre koşullarda bu kararı alacak esaslı bir değişim bulunmamaktadır.

Bugün bu kararlara yapılan itirazlar Federal İdare Mahkemesi önünde inceleniyor. Yaklaşık 8 aydır bir karar verilmiş değil. Mahkeme sorulan sorulara verdiği yanıtında bir karar verebilmek için Yunanistan’da gerekli araştırmalar yapıldığını bildirmekte. Bu da gösteriyor ki İsviçre yeterli bir inceleme yapmaksızın Yunanistan’la ilgili içtihadını keyfi ve soyut iddialarla değiştirmiş durumda.

Mülteciler 8 aydır mahkemeden bir karar bekliyor ve İsviçre’de kendileri ve aileleri için oldukça olumsuz koşullarda kalmak zorundalar. Bu açık bir insan hakkı ve hukuk ihlalidir.

Bizler iltica davalarını takip eden hukukçular ve insan hakları savunucuları olarak İsviçre’nin bu tutumunu hukuka ve insan haklarına aykırı buluyoruz.

Yunanistan bağlı olduğu Avrupa Birliği mevzuatına, uluslararası sözleşmelere aykırı olarak mülteci haklarını yerine getirmemektedir.

Dublin Sözleşmesi başlı başına mültecilerin kendilerini var edemeyecekleri, insanca yaşayamayacakları ülkelere gönderilmesini öngörmektedir. Ancak Yunanistan gibi ülkeler, başlangıç kısmının ilk paragrafında mülteciler için bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanının oluşturulmasının amaçlandığını belirten Dublin Sözleşmesi ilkeleri çerçevesinde dahi geri gönderilebilecek bir ülke değildir.

Bir an önce bu uygulamadan vaz geçilmesini ve mültecilerin İsviçre’de iltica başvurularının kabulünü talep ediyoruz.

Pangea Kolektif: Yunanistan güvenli değildir

Bugün burada, Yunanistan’a dublin gerekçesiyle zorla geri gönderme kararları özelinde İsviçre’nin de dahil olduğu Avrupa’nın mülteci politikalarına karşı sesimizi yükseltmek ve dayanışmayı büyütmek için bulunuyoruz.

Bugün Avrupa’nın sınır politikaları, mültecileri insan haklarından mahrum bırakmaktadır. Yunanistan, mülteciler için güvenli bir ülke değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (21 Ocak 2011 tarihli karar) M.S.S. / Belçika ve Yunanistan davasında açıkça ortaya koyduğu gibi, mülteciler burada işkenceye, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kalmaktadır. Mültecilere yönelik barınma, sağlık hizmetleri ve temel insani yardımlar sistematik olarak engellenmekte, uluslararası koruma yalnızca kâğıt üzerinde var olmaktadır.

Ayrıca, Tarakhel / İsviçre davasında da AİHM, Dublin Sistemi’ne taraf olan İsviçre’nin, başvurucuları kötü yaşam koşullarına sahip İtalya’daki tutulma kampına göndermesinin AİHS’nin 3. maddesine aykırı olduğuna hükmetmiştir. (4 Kasım 2014) Bu kararlar doğrultusunda:
🔹 Dublin Sistemi’nin uygulanması, mültecileri insanlık dışı muameleye maruz bırakmaktadır.
🔹 İsviçre’nin mültecileri Yunanistan’a göndermesi, uluslararası insan hakları hukukuna ve AİHM içtihatlarına aykırıdır.
🔹 Mültecilerin zorla geri gönderilmesini durdurmak için İsviçre kamuoyunu ve dayanışma ağlarını harekete geçmeye çağırıyoruz.

Dublin Sistemi’nin dayattığı geri göndermeler insan haklarına aykırıdır. AİHM’nin kararlarında da belirtildiği gibi, mültecileri kötü muamele görecekleri ülkelere geri gönderen devletler, bu ihlallerin bir parçasıdır. İsviçre, Dublin Sistemi’ni uygulayarak Yunanistan’a geri göndermeleri sürdüren ülkelerden biridir. Ancak bu politikalar ne hukuki ne de ahlakidir!

Bugün buradan İsviçre kamuoyuna ve yerel dayanışma örgütlerine sesleniyoruz:
🔹 İsviçre devleti, mültecileri Yunanistan gibi insan haklarını ihlal eden ülkelere göndermeye son vermelidir.
🔹 Göçmenlerin haklarını savunmak için yerel ve uluslararası dayanışmayı güçlendirmeliyiz.
🔹 Eğer bugün insan hakları ihlalleri, mületeci düşmanı politikaların karşısında mültecilerin haklarını savunmazsak, yarın hepimiz için özgürlük ve adalet daha da zayıflayacaktır.

Irkçılık ve ayrımcı politikalar sadece mültecileri değil, hepimizi tehdit etmektedir. Bizler mülteciler olarak, Avrupa’nın sınırlarında hayatlarımızın pazarlık konusu edilmesine izin vermeyeceğiz!

Yunanistan’da mültecilerin yaşadığı işkence ve taciz vakaları, zorla geri göndermelerin bir insanlık suçu olduğunu göstermektedir. Bugün burada bir kez daha hatırlatıyoruz:

Dayanışma sınır tanımaz! Mülteciler, kaderlerini devletlerin eline bırakmayacak! Hep birlikte, özgür ve onurlu bir yaşam için mücadele edeceğiz! Yaşasın sınır tanımayan dayanışma!

Göçmen Dayanışma Ağı (MSN)

MSN #stopdublingreece etiketini destekliyor. Bugün hareketsiz kalan herkes, küresel toplumların daha da sağa kaymasına katkıda bulunma riskiyle karşı karşıyadır. Bu anlamda #stopdublingreece ekibi olarak sizler ilham vericisiniz. Kendinizi savunuyorsunuz ve haklı ve önemli bir davayı savunuyorsunuz. Bu şekilde, dünyanın içinde bulunduğu bu karanlık dönemde, dünyada siyasi umut veren bir varoluş biçimini güçlendiriyorsunuz.

MSN, İsviçre’nin resmi makamlarının Dublin’deki kişilerin Yunanistan’a sınır dışı edilmesini yoğunlaştırma kararını eleştiriyor:

Yunanistan’da iltica prosedürüne erişim konusunda ciddi kısıtlamalar var. (1) Sığınmacıların, sığınma görüşmesi için randevularını çevrimiçi bir platform üzerinden bağımsız olarak almaları gerekmektedir. Bunun için herkesin sahip olmadığı dijital becerilere ihtiyaç duyuluyor.

(2) Çevrimiçi platforma erişim her zaman mümkün olmayabilir. Platform düzenli olarak faaliyetlerini durduruyor. (3) Randevu planlamada her zaman önemli gecikmeler yaşanmaktadır. (4) Zaman zaman insanlara hiç randevu verilmiyor.

Bu sorunlar, sığınmacıların uzun süreler boyunca temel tıbbi bakım, konaklama veya temel hizmetlerden yoksun, belgesiz kalmasına neden oluyor.

Yunan kamplarındaki yaşam koşulları kötü. Kayıt işlemi başarılı olursa, kişilerin iki kabul kampından birine katılmaları gerekiyor. (1) Orada sağlık hizmetlerine erişim yetersizdir. (2) Ayrıca kampların izole bir konumda olması özgürlüğü kısıtlıyor. (3) Kamplar genellikle aşırı kalabalıktır. (4) Sivil toplumun bu kampları denetlemesi yetkililer tarafından zorlaştırılmakta, hatta imkânsız hale getirilmektedir.

Yunanistan’da sığınmacılar hapis cezasıyla karşı karşıya kalıyor. (1) Avrupa hukuku, sığınma başvurusunun hürriyetten mahrumiyet gerekçesi olarak yapılmasını yasaklasa da, sığınmacılar kabul kampında sığınma başvurusunda bulunmaları halinde 25 güne kadar gözaltında tutulabilirler. (2) Platforma henüz kayıt yaptırmamış olan sığınmacılar ile platforma kayıt yaptırmış ancak henüz kampta yer edinememiş olan sığınmacılar, ‘yasadışı ikamet’ gerekçesiyle gözaltına alınabilir. (3) Sınır dışı edilmeyi bekleyen gözaltı süresince, sığınma prosedürüne erişim kısıtlanır. Bunun yerine sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Yunanistan Türkiye’yi güvenli üçüncü ülke olarak görüyor. (1) Dolayısıyla Yunanistan’da Türkiye’ye sınır dışı edilme tehdidi bulunmaktadır. Bu sınır dışı etmeler, Yunanistan’ın AİHM tarafından uyarılmasına rağmen gerçekleşiyor. (3) Dublin-Yunanistan sınır dışı etmeleriyle resmi İsviçre, zulüm gören Kürt ve Türklerin Türkiye’ye sınır dışı edilmesinde Yunan makamlarına ortak oluyor.

Dublin’den sürgün edilenler için büyük tehlikeler var . Şimdiye kadar anlatılan eksiklikler ve sorunlar, doğrudan Yunanistan’a gelen sığınmacılardan ziyade Dublin’den sınır dışı edilenleri daha da fazla etkiliyor. Dublin’den sınır dışı edilenler, sığınma prosedürüne erişim, konaklama ve Türkiye’ye sınır dışı edilme riski açısından daha da fazla sorunla karşı karşıya kalıyor.

SFH’nin Dublin sınır dışı etmelerine ilişkin değerlendirmesi. SFH şunları yazıyor: “SFH’nin bakış açısına göre, yerel örgütlerden gelen raporlara ve bilgilere göre, Yunan sığınmacı sisteminde hâlâ sistemsel eksiklikler var. Uzun zamandır bilinen eksikliklerde nesnel olarak bir iyileşme tespit edilemediğinden, SFH, SEM’in Dublin-Yunanistan uygulamasını değiştirmeye çalışmasını anlaşılmaz bulmaktadır.”

Yunanistan’a yapılan sınır dışılar bir yanlış anlama değil, bilinçli bir siyasi karardır. Yunanistan’daki sığınmacı sistemindeki sorunlar biliniyor. Yunanistan hükümetindeki sağcı durum da biliniyor. Yunanistan sınırındaki sistematik hatalar da biliniyor. Mevcut uygulamanın amacı, insanların İsviçre’ye sığınma başvurusunda bulunmasını engellemektir. Biz bunu doğrudan kurumsal ayrımcılık olarak görüyoruz. Bu durum, bir yandan da kurumsal siyasette, Cenevre Mülteci Sözleşmesi’ne uyumdan ziyade sınır dışı taleplerinin daha fazla ağırlık kazanmasından kaynaklanıyor. Öte yandan yetkililere de önemli rol düşüyor. SEM ve Federal İdari Mahkeme (BVGer) kendi çıkarları veya önleyici itaatle hareket ediyor ve eylem alanlarını çoğunlukla sığınmacılara karşı, sınır dışı etme ve tecrit etme amaçlı kullanıyor.

Bizim için mültecilerin hakları ve tanınması mücadelesi her zaman sağ kanattaki tüm kesimlere karşı bir mücadeledir . Mevcut sığınma ve sınır rejimi Sosyal Demokratlar tarafından yönetiliyor. SVP bir süredir parlamentoda tempoyu belirliyor. Ancak sıkılaştırma tedbirlerinin burjuva-sağ yelpazenin tamamında varılan bir uzlaşının sonucu olduğunu vurgulamanın önemli olduğunu düşünüyoruz.