
Şimdi birdenbire Devletin siyasi temsilcisi Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan getirilip parlamentoda konuşmasını, PKK’nın lağvedildiğini açıklamasını ve böylece barış içinde bir arada yaşamanın önünü açmasını önermesi, dikkat çekicidir. Bu açıklamalar Türkiye’yi adeta bu tartışmalara kilitlemiştir.
Dün yalnızca Türkiye’nin, bugün ise tüm dünyanın gündemine oturan Kürt sorunu, tüm boyutlarıyla çözüme kavuşturulmayı bekleyen gecikmiş bir meseledir. Bu sorunun çözümü, şüphesiz Kürt halkının özgür iradesiyle alacağı kararlar doğrultusunda gerçekleşmelidir. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere her türlü alternatif, ancak halkın özgürce vereceği kararlara bağlıdır. Bu kararlar, kapitalizmin tarihsel süreci, ulus devletlerin doğuşu, Kürt halkının geçmişi, bugünü ve geçirdiği evreler ışığında şekillenmek zorundadır. Kürt sorununun çözümünü engelleyen temel faktörler de bu alanlarda aranmalıdır.
Kürt sorunu, geçmişte yalnızca Türkiye ve Kürtlerin bir meselesi iken, bugün küresel bir sorun haline gelmiştir. Dünya egemen güçleri, bu sorunun çözümünü kendi bölgesel çıkarlarına endekslemiş, dolayısıyla meseleyi daha karmaşık hale getirmiştir.
Kürt ulusal mücadelesine lojistik destek sağlayan ve mücadelenin ana kanallarını oluşturan tüm Kürt yerleşim birimleri, küresel sermaye ve yerel işbirlikçiler tarafından dağıtılmış, böylece ulusal mücadele zayıflatılmıştır. Bu güçler, Kürt sorununun ekonomik, siyasi, kültürel ve tarihsel boyutlarını göz ardı ederek sorunu inkar etmişlerdir. Sunulan çözüm projelerini reddederek, meseleyi bir güvenlik sorunu olarak görmüş ve çözümsüzlüğü dayatmışlardır. Bu temel olgular, Kürt sorununun çözümünü engelleyen ve halklar arasında etnik çatışmaları körükleyen temel faktörler haline gelmiştir.
- “Ülkede Kürt sorunu yok, PKK sorunu var” diyenler,
- “Ülkede Kürt sorunu yok, terör sorunu var” diyenler,
- PKK ve tüm kurumlarını “çocuk katili” olarak nitelendirenler,
- Belediyelere, “terör örgütleriyle ilişkileri var” diyerek kayyum atanmasını savunanlar,
- Binlerce köyü “PKK’ya lojistik destek veriyor” gerekçesiyle yakıp yıkan, milyonlarca Kürt vatandaşını metropollere sürgün edenler,
- Daha önce başlatılan barış masasını devirenler,
- “Ülkede Kürt yok, karda yürürken ‘kart kurt’ diye ses çıkaran köylüler var” diyenler,
Şimdi birdenbire Devletin siyasi temsilcisi Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan getirilip parlamentoda konuşmasını, PKK’nın lağvedildiğini açıklamasını ve böylece barış içinde bir arada yaşamanın önünü açmasını önermesi, dikkat çekicidir. Bu açıklamalar Türkiye’yi adeta bu tartışmalara kilitlemiştir.
Yukarıda bahsi geçen olguları ve olayları yaratanlardan barış beklemek gerçekçi değildir. Bu kişiler, küresel sermayenin ülke ve bölgedeki siyasi temsilcileridir. Ancak, Sayın Öcalan’ın yapılan görüşmede verdiği yanıt ve gönderdiği mesaj anlamlıdır ve tüm halklarımızın sahiplenmesi gereken bir hamledir. Dünyada, bölgemizde ve ülkemizde krizler derinleşmekte, savaş tamtamlarının sesi yükselmektedir. Böyle bir ortamda barış ve kardeşlik taleplerini öne çıkarmak, sağduyulu her insanın görevi olmalıdır.
Küresel kapitalizmin krizlerden beslendiği, krizler yaratarak dünya halklarını oyaladığı bilinen bir gerçektir. Filistin-İsrail savaşı, Suriye’nin çöküşü, Türkiye-Kürdistan sorunu, İran liderinin öldürülmesi, Almanya ve Amerika’daki patlamalar gibi olaylarda küresel sermayenin etkisini unutmamak gerekir.
Türkiye, son 60 yılda on binlerce insanın ölümü, binlerce köyün yakılması ve milyonlarca insanın yerinden edilmesiyle sonuçlanan bir çatışma süreci yaşamıştır. İnkar ve imha politikaları, sorunu yalnızca çözümsüzlüğe sürüklemiştir. Yıllardır süren bu savaş, yalnızca büyük kayıplara yol açmamış, aynı zamanda linç kültürünü beslemiş, Kürt ve Türk halkları arasında önyargıları derinleştirmiştir. Halkları birbirine kırdırarak çatışmalardan nemalanan güçlerin temel amacı, ulusüstü tekellerin stratejisi olan halkları bölmek ve birbirine düşman etmektir.
Devletin Bu Çıkışının Altında Yatan Nedenler Nelerdir?
- Ekonomideki çöküşü ve soygunu gizlemek,
- Milliyetçi duyguları körükleyerek siyasi iktidarını pekiştirmek,
- Kürt ulusal hareketini parçalamak,
- Türkiye demokrasi güçleri ile Kürt ulusal hareketlerini birleştiren partileri zayıflatmak,
- Kürt hareketini arkalarına alarak başkanlık sisteminin ömrünü uzatmak,
- Türk ve Kürt halklarını karşı karşıya getirerek bir iç savaşın altyapısını hazırlamak.
Herkes bilir ki devletler ve kurumlar, kendilerine düşman yaratmadan ayakta kalamazlar.
Sonuç
Tüm halklarımız, barış ve kardeşlik duygularını koruyarak sağduyu ile hareket etmelidir. Sorunun çözümüne katkı sağlamak, yalnızca halkların ortak çabasıyla mümkün olacaktır.
09.01.2025