
Kapitalizmin bu tarihsel dönemeçte, toplumun tüm kesimleri—işçiler, köylüler, memurlar, esnaflar, gençler, kadınlar, işverenler, bankacılar, borsacılar, kısaca yönetenler ve yönetilenler—küresel krizi konuşmaktadır. Vekalet savaşları, iç savaşlar ve devletler arası savaşlar hızlanarak devam ediyor. İşletmeler birer birer kapanıyor ya da el değiştiriyor; borsalar dalgalanıyor; bankalar iflas ediyor; işsizlik çığ gibi büyüyor; enflasyon ve zamlar hız kesmeden artıyor. Bu durum, intiharları da beraberinde getiriyor. Kısacası, insanlık, tarihinin en kafa karıştırıcı ve çelişkili dönemlerinden birini yaşıyor.
Bu süreçte, dünya ve Türkiye sosyalist hareketinin de krizi sürüyor. Hepimizin bildiği ya da bildiğimizi sandığımız kapitalizmin tarihsel dönemeçlerini yeniden ele almak gerekiyor. Aksi takdirde, emek ve sermaye arasındaki mücadelede ve krizlere yönelik politik tutumlarda sağlıklı ve istikrarlı bir rota izlememiz mümkün olmayacaktır.
Küresel krizin nedenlerini, etkilerini ve çözüm yollarını değerlendirirken hareket noktalarımızı üç önemli evrensel Marksist yaklaşıma dayandırmamız gerekiyor:
- Küresel krizin nedenleri ve etkilerini, kapitalizmin geldiği tarihsel ve fiziksel boyutlar içerisinde değerlendirmek.
- Krizin etkileri açısından yaşadığımız ülkenin özgünlüğünü ve bu özgünlüğün özelliklerini dikkate almak.
- Krizlerden kurtulmak için yakalanması gereken temel halkaları belirlemek.
Ancak bu Marksist metodoloji, küresel krize karşı işçi sınıfını ve sosyalist hareketleri sağlıklı ve istikrarlı bir politik duruşa taşıyabilir.
Kapitalizmin Tarihsel Gelişimi ve Dayandığı Sınır
Küresel krizin nedenleri üzerine pek çok makale, broşür ve kitap yazıldı; seminerler ve konferanslar düzenlendi. Ancak tartışılan olgu ve kavramların sentezlenebilmesi için kapitalizmin tarihsel gelişimini, evrelerini ve bu evrelerin özgünlüklerini yeniden ele almak gerekiyor. Bu, birçok olumsuzluğu ve kafa karışıklığını ortadan kaldırabileceği gibi iki önemli faktörü de tetikleyecektir:
- Türkiye ve dünya sosyalist hareketinin ideolojik ve politik saflaşmasını hızlandırmak.
- İşçi sınıfının ve emekçi halkların ihtiyaçlarına yanıt verebilecek, sosyalist hareketin ihtiyaç duyduğu araç ve gereçlerin yeniden yaratılmasına katkıda bulunmak.
Kapitalizm, doğası gereği girdiği tüm alanları kendi lehine değiştirir, dönüştürür, biçimlendirir, revize eder ya da yıkar. Doğuşundan itibaren uzlaşmaz iç çelişkiler (krizler) barındıran ve karmaşık bir yapıya sahip olan kapitalizm, tarihsel gelişiminde sayısız krizle karşılaşmış, bu krizlerin her birinde değiştirici ve dönüştürücü özelliklerini geliştirerek yoluna devam etmiştir. Ancak kapitalizm, tarihsel süreç içerisinde kendisini niteliksel değişime uğratan üç büyük kriz dalgası yaşamıştır.
Kapitalizmin tarih boyunca yaşadığı özgün evreleri şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Kapitalizmin Serbest Rekabet Dönemi
b) Kapitalizmin Tekelci Dönemi
c) Tekelciliğin Sermaye İhracı Dönemi
d) Sermayenin Küreselleştiği Dönem
Bu yazıda, küresel krize zemin hazırlayan kapitalizmin son evresi olan “Sermayenin Küreselleşmesi ve Özellikleri” üzerinde, kabaca ve başlıklar halinde durulacaktır.
Kapitalizm Yatay Örgütlenmesini Tamamlayarak Döneminin Özgün Sorunlarıyla Boğuşmaktadır
Kapitalizmin en temel özelliklerinden biri, örgütlenmesini yatay ve dikey düzlemde sürdürmesidir. Bu süreçte kapitalizm, karşısına çıkan engelleri aşarak veya bu engellerde gedikler açıp doldurarak yoluna devam eder. Sosyalist dünyanın yıkılışıyla beraber, kapitalist sistem, bir ahtapot misali bu boşlukları doldurmuş ve küresel ölçekte yatay örgütlenmesini tamamlamıştır. Artık kapitalizm, kendisine katacak yeni bir toprak parçası bırakmamış ve bir “toplumsal sistem” olmaktan çıkarak “dünya sistemine” dönüşmüştür.
Kısaca ifade etmek gerekirse kapitalizm, özgünlüğü olan emperyalist sistemden, yine kendi özgünlüğü olan küreselleşme sistemine geçiş yapmıştır. Bu geçişin tarihsel dönüm noktası, 11 Eylül 2001’de ABD’deki İkiz Kuleler’in yıkılmasıdır. O dönemin ABD Başkanı’nın, “Dün düşmanımız belliydi, bugün her yerde!” şeklindeki açıklaması bu sürecin özeti gibidir. Ancak bu, ayrı bir yazının konusu olmayı hak etmektedir.
Kapitalizmin Küreselleşme Döneminin Özgünlükleri
Dünya sistemine dönüşen kapitalizmin krizini anlamak için beş temel faktör sıralanabilir:
- Reel sosyalizmin çöküşüyle beraber açılan boşluğun kapitalizm tarafından doldurulması:
Kapitalizm, dünyada kendisine dahil etmediği toprak parçası bırakmamıştır. Ancak sınırsız sermaye birikimi mantığına sahip olan kapitalizm için yatay ve dikey örgütlenmenin tamamlanması, pazarların daralmasına ve dolayısıyla sermaye birikiminin kesintiye uğramasına yol açmıştır. Bu durum, kapitalist krizi daha da derinleştirmiştir ve derinleştirecektir. - Küreselleşen kapitalizmin tarihsel ömrünü doldurması:
Kapitalizm, gerek sınıf mücadelesinin gerekse iç ve dış faktörlerin etkisiyle, insanlığa ekonomik, siyasi ve demokratik anlamda verebileceği her şeyi azami ölçüde vermiştir. Artık kapitalizm, bu kazanılmış hakların gaspına yönelmekte ve “normale” dönmektedir. - Krizlerin aşılmasındaki tarihsel değişim:
Geçmişte kapitalist sistem, maddi zeminde krizlerini aşabiliyordu. Emperyalist devletler, birbirlerinin sömürgelerini ele geçirerek krizleri atlatıyordu. Ancak bugün sermaye ve dünya ekonomisi küreselleştiği için, emperyalist devletler arası savaşlar yerini karteller arası savaşlara bırakmıştır. - Alternatif maliyetlerin karşılanmasındaki zorluklar:
Eskiden kapitalist sistemin alternatif maliyetlerini devletler üstleniyordu. Ancak kamu mallarının özelleştirilmesi ve devlet tekellerinin tasfiyesi sonucunda, bu maliyetleri karşılayabilecek kaynaklar tükenmiştir. - Devletler arası hiyerarşinin yeniden dizayn edilmesi:
Kapitalizm, ulusal değer yargılarının içini boşaltarak, durdurulan ya da yavaşlatılan çarkları yeniden devreye sokmuştur. Bu süreç, sistemin tüm çarklarıyla işler hale gelmesine neden olmuştur. - Sosyal devlet normlarının çöküşü:
Küresel sermayenin saldırıları, Avrupa’da ve dünyada sosyal devlet normlarını altüst etmiş, kazanılmış hakların gaspına yönelik ağır müdahaleler yapılmıştır. Bu durum, kapitalizmin tarihsel sınırlarına yaklaştığının bir başka göstergesidir.
Kapitalizmin Günümüz Dünyasındaki Yansımaları
Kapitalist küreselleşmenin yıkıcı, dönüştürücü ve revize edici gelişimi tüm hızıyla devam etmekte ve insanlığa ağır bedeller ödetmektedir. Bu süreçte, toplumsal yaşamın her alanında yeni olgular, kavramlar, değer yargıları ve siyasal-politik duruşlarla karşı karşıyayız. İşte bu değişimler, dünya sosyalist hareketini yeni arayışlara ve oluşumlara sürüklemektedir.
Bu tarihsel dönemin iktisadi ve siyasi özellikleri kabaca şöyle sıralanabilir:
- Uluslararası tekellerin karmaşık yapısı:
Sermaye daralmasını önlemek için uluslararası tekeller, karmaşık birleşmelere gitmiş ve küreselleşmiştir. Üretimden kopan sermaye, mali borsalar, hisse senetleri ve tahvil gibi unsurlarla finans merkezlerine dönüşmüş, küresel krizlere zemin hazırlamıştır. - Ekolojik yıkım:
Kapitalist sistem, insanın insan üzerindeki tahakkümüne dayandığı gibi, doğa üzerindeki tahakkümünü de artırarak ekolojik dengeyi bozmuş ve çevre felaketlerine yol açmıştır. - Ulus devletlerin dönüşümü:
Kapitalizm, ulus devletlerin ekonomik ve sosyal yapısını yeniden dizayn etmiş, ulusal değer yargılarını dejenere ederek devletler arası hiyerarşiyi yeniden şekillendirmiştir. - Teknolojik dönüşüm:
Teknoloji, ulusal sınırları aşarak uluslararası bir boyut kazanmış ve üretim süreçlerinde standart üretimden esnek üretime geçiş yaşanmıştır. - İletişim ağlarının genişlemesi:
Medya ulusal sınırları aşarak uluslararası bir konuma gelmiş, dünyanın herhangi bir yerindeki bir olay tüm dünyada aynı anda izlenebilir hale gelmiştir. Bu durum, ideolojilerin ve fikirlerin hızla yayılmasını sağlamıştır. - Göç olgusu:
Son 70 yılda siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerle hızlanan göç hareketleri, birçok ülkenin sosyolojik ve demografik yapısını değiştirmiştir. Küresel sermaye, bu göçleri ulus devletlerin değer yargılarını aşındırmak için kullanmaktadır.
Kapitalizmin ilk büyük krizi, birinci paylaşım savaşına yol açmıştır. Kriz; emperyalist ülkeler tarafından dünyanın paylaşılarak sömürgeleştirilmesiyle son bulmuş, ancak bağrında bir de Sovyetler Birliğini yaratmıştır.
Sistemin ikinci büyük krizi, ikinci paylaşım savaşına yol açmıştır. Bu savaşta emperyalistler birbirlerinin sömürgelerini ele geçirmeyi ve Sovyetler Birliğini yıkmayı hedeflemişti. Sovyetler Birliği’nin Almanya hitler faşizmini yenilgiye uğratması, Doğu Avrupa’da yeni demokratik cumhuriyetlerin oluşumu, dünyada toplumsal ve ulusal hareketlerin başkaldırışı emperyalistlerin planlarını bozdu. Kapitalizmin kendi krizini ancak dünyaya sermaye ihracı yaparak aşabildi.
Kapitalizmin tarihi boyunca yaşadığı krizlerin hiçbiri, mevcut kriz kadar yapısal olmamıştır. Bugün yaşanan kriz ne bir bölgeye ne de bir siyasi iradeye bağlıdır. Bu kriz, kapitalizmin doğal gelişiminin sonucudur. Dünyadaki tüm “siyasi değişimlerin ve oluşumların” belirleyicisi, “iktisadi değişimler” olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
Dünya İşçi Sınıfının ve Sosyalist Hareketinin Durumu
Küresel krizlere karşı durmanın ve kazanılmış hakların gaspına direnmenin yolu, sınıf hareketinin ve sosyalist hareketin, içinde bulunduğumuz dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek yeni araçlar yaratmasından geçmektedir. Tarihsel bir dönemin ihtiyaçlarına göre oluşturulan araçların, başka bir tarihsel dönemin gereksinimlerini karşılayamayacağı bilimsel bir gerçektir.
Genel anlamda dünya komünist hareketi, uzun zamandır sosyalizmin özünü oluşturan, onun kaynağı olan değer ve idealleri taşıma işlevinden uzaklaşmıştır. Değişen dünya karşısında, yeni oluşumlara, düşüncelere, ilişki biçimlerine ve normlara sıçrama gerçekleştirememektedir. Kapitalizmin ulaştığı tarihsel ve fiziksel boyutun çelişkilerini değerlendirip bu çelişkileri bir fırsata dönüştürme konusunda yetersiz kalmaktadır. Bu durumun hem evrensel hem de yerel ölçekte birçok açıklaması ve nedeni bulunmaktadır. Dünya ve Türkiye sosyalist hareketlerinin krizini, sınıf mücadelesinin tarihsel derinliklerinde aramak gerekir. Başka bir ifadeyle, bu krizlerin nedeni, pek çok faktöre dayanmakla birlikte, esas olarak kapitalist sistemdeki köklü değişimlerin Marksist hareketler üzerindeki derin etkilerinde aranmalıdır. Bu, Marksist bir yaklaşım tarzıdır.
Dünya Marksist Hareketi’nin ilk önemli krizi, II. Enternasyonal’in çöküşüne tekabül eder. Birinci Dünya Savaşı’nın tartışıldığı dönemde, bazı Marksistler savaşın emperyalist niteliğini göremeyip “vatan savunması” saflarına katılarak savaşı desteklerken, diğer bazı Marksist önderler bunun bir emperyalist paylaşım savaşı olduğunu savunmuş ve “emperyalist savaşa karşı iç savaş” sloganıyla mücadele etmişlerdir. Bu iki farklı yaklaşım, dönemin Marksist liderlerini uç noktalara savurarak II. Enternasyonal’in çöküşüne neden olmuştur. Sosyalist ve sınıf hareketindeki bu ilk ayrışma, geniş işçi hareketleri ile emperyalizmin yarattığı işçi aristokrasisi arasında yaşanmıştır. Birinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan kriz, Rus Devrimi’nin gerçekleşmesiyle birlikte sosyal demokratlarla Marksist hareketlerin ayrışmasıyla son bulmuştur.
İkinci önemli kriz ise Sovyetler Birliği ile Çin arasında yaşanan, “barış içinde bir arada yaşama teorisi” ile “Üçüncü Dünya ülkeleri teorisi” arasındaki ayrılıktan kaynaklanmış ve dünya sosyalist hareketini kamplara bölmüştür. Bu kriz, dünya sosyalist hareketini birden çok parçaya bölerken etkileri, aradan geçen uzun yıllara rağmen hâlâ hissedilmektedir.
Sosyalist hareketin ve sınıf hareketinin krizini tetikleyen bir diğer faktör ise “sosyal devletlerin” sınıf ve sosyalist hareketler üzerindeki olumsuz etkileridir. Bilindiği üzere burjuvazi, sosyal devleti topluma bir lütuf olarak sunmamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonucunda Avrupa emperyalizminin yenilmesi ve zayıflaması, ardından sömürgelerde başlayan “ulusal ve toplumsal” mücadeleler burjuvaziyi, sosyal devlet anlayışını hayata geçirmeye mecbur bırakmıştır. Sosyal devlet; sömürgelerden ve faşizmden geçerek ulaşılan bir noktadır. Başka bir ifadeyle, sosyal devlet, sınıflar arası çatışmaların sert mücadelelerinin bir sonucu ve kapitalizmin sistem dışı muhalefeti sisteme çekme mekanizmasıdır. Bu nedenle sosyal devletin en gelişmiş olduğu ülkeler, kapitalizmin en sağlam güvence altına alındığı ülkelerdir. Sosyal devlet normlarından kaynaklanan kısmi sosyal refah, sınıf ve sosyalist hareketler üzerinde olumsuz etkiler bırakmış ve sınıf hareketinin krizini derinleştirmiştir.
Dünya güç dengelerinin tek taraflı olarak bozulması, neoliberal politikaların işçi sınıfı üzerindeki yıkımları, kapitalizmin tarihsel ve fiziksel olarak ulaştığı boyut ile bu değişimlerin yarattığı tahribatlar, dünya sosyalist hareketindeki tarihsel krizi derinleştirmiş ve daha görünür hâle getirmiştir.
Sonuç olarak;
Kapitalizmin ulaştığı tarihsel ve fiziksel boyut ile krizi, burjuva toplumsal formasyonunu çözülme ve çürüme sürecine sokmuştur. Bu nedenledir ki insanlık, bir çağ dönümünün eşiğindedir.
Bu durum, yaklaşık 200 yıllık sınıf mücadelesinin teori ve pratiğindeki kopuş, yeni bir sınıf mücadelesi döneminin başlangıcına işaret etmektedir. Bu dönemde sınıf hareketi ve sosyalist hareket yeni devrimci taleplerle şekillenen bir yeniden kuruluş sürecine ihtiyaç duymaktadır.
Bu süreç, Marksist yaklaşımın; yerelden evrensele, bölgesel ve küresel ölçekteki zayıf halkaları çözümleyerek devrimci bir perspektif geliştirme zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Tüm bunların gerçekleşebilmesi için:
- Benmerkezcilikten uzaklaşılmalıdır.
- Eski örgütlenme ve mücadele tarzları aşılmalı, yeni dönemin anti-kapitalist araçları ve kadroları oluşturulmalıdır.
- Teori ve pratiği birleştiren devrimci bir praksis benimsenmelidir.
- Neoliberal politikaların yarattığı kafa karışıklığından kurtulmak için, reformizme karşı komünizme açık bir bilimsel sosyalizm perspektifi öne çıkarılmalıdır.
- Kolektif önderlik modeli benimsenmeli ve siyasal bir kültür olarak açıklık, eleştiri özgürlüğü, denetlenebilirlik gibi ilkeler savunulmalıdır.
- Demokratik merkeziyetçilik içselleştirilmeli ve bileşenlerin özerkliğine saygı duyulmalıdır.
- Her ulusun kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmeli, bu hak devrimci değerlerle savunulmalıdır.
- Sosyalistler kariyerizmden uzak durmalı ve yerel sorunlara duyarlılık göstermelidir.
Bu hedeflere ulaşmak zordur, ancak Marksist yaklaşımın özü budur.
06.01.2025