
Luigi Mangione, UnitedHealthcare CEO’su Brian Thompson’ın öldürülmesi suçlamasıyla karşı karşıya olan genç bir adam, sıradışı bir kültürel fenomenin merkezine yerleşti.
Kamuoyunun ona yönelik tepkisi – hayranlık, öfke ve derin bir siyasi yansıma arasında gidip geliyor -Amerika’nın sağlık sistemiyle ilgili uzun süredir biriken hoşnutsuzluğu gün yüzüne çıkarıyor.
Halkın Hayranlığı ve Tepkiler
Mangione’ye yönelik destek, şaşırtıcı boyutlara ulaştı. Sosyal medyada, onu ihbar eden kişi kınanırken, yakalandığı Altoona, Pennsylvania’daki McDonald’s şubesi “farelerle dolu” şeklinde tanımlanarak hedef alındı. Hayranlık, cezaevindeki hücresine kadar uzandı; diğer tutuklular, televizyon yayınları sırasında “Luigi’ye özgürlük!” diye bağırdı.
The New York Times, etik kaygıları gerekçe göstererek Mangione’nin daha fazla fotoğrafını yayımlamayı reddetti. Gazete, yakışıklılığı nedeniyle onun glamorize edileceği ya da taklit suçlara ilham vereceğinden endişe ediyor. Diğer liberal yorumcular, özellikle The Atlantic yazarı Graeme Wood, bu kültürel fenomeni toplumsal bir bozulmanın işareti olarak değerlendirdi.
Ancak bu dikkat çekici hayranlığın altında daha ciddi bir gerçek yatıyor: Mangione’nin eylemleri, Amerika’nın çökmüş sağlık sistemiyle ilgili derin hayal kırıklıklarını ve trajedileri gözler önüne seriyor.
Daha Derin Bir Hoşnutsuzluğun Belirtisi
Mangione’nin, “Açıkçası bu parazitler bunu hak etti” ifadesini içeren sözde açıklaması, sağlık sisteminin hatalarını bizzat yaşamış birçok Amerikalının duygularına tercüman oldu. Sosyal medyada insanlar, hayati tedavilere erişim mücadelesinden, sigorta reddi nedeniyle ölen yakınlarından ve maliyet stresiyle boğuşan yaşam hikayelerinden bahsetti.
Kar amacı güden sigorta şirketlerinin hakimiyetindeki Amerikan sağlık sistemi, gereksiz acılara yol açtığı gerekçesiyle uzun süredir eleştiriliyor. Tıbbi borç, iflasların önde gelen sebeplerinden biri olmaya devam ederken, ülkenin sağlık sonuçları, zenginliğiyle orantısız bir şekilde kötü performans sergiliyor.
Mangione’nin suçu, kınanmakla birlikte, halkın canını yakan bir sisteme karşı duyduğu öfkeyi yansıtıyor.
Siyasetin Sessizliği ve Kaçırılan Fırsatlar
Eleştirmenler, Amerikan siyasetinin bu krizi çözme konusundaki yetersizliğini sorguluyor. Bernie Sanders’ın 2016 ve 2020’deki başkanlık kampanyaları, özel sağlık sigortasını kaldırarak evrensel sağlık hizmetini garanti altına alacak olan Medicare for All’un gerekliliğine dikkat çekmişti. Ancak o zamandan beri bu mesele, ana akım siyasi tartışmalarda neredeyse tamamen unutulmuş durumda.
Joe Biden, başkanlığı boyunca Medicare for All’u gündeme getirme ya da bu yönde adım atma çabasına girmedi. Benzer şekilde, 2020 Demokratik ön seçimlerinde bu politikayı destekleyen Kamala Harris, başkan yardımcılığı döneminde konuya yeniden değinmedi.
Donald Trump’ın yeniden seçilmesinin ardından, birçok Demokrat şimdi, sağlık reformu gibi meseleleri ihmal etmelerinin seçim yenilgilerine katkıda bulunup bulunmadığını sorguluyor.
Siyasi ve Kültürel Bir An
Mangione’ye duyulan ilgi, onun suçu ya da siyasi yansımalarının ötesine geçiyor. Bir yorumcunun dediği gibi, “Son olarak bir suçlunun fotoğrafı sırf çok çekici olduğu için The New York Times tarafından yayımlanmamıştı?” Bu “Luigimanya,” Trump dönemi popülizminin yoğun duygusallığına kıyasla solun toplumsal tutkuyu ateşleyemediğine işaret ediyor.
Richard Seymour, Disaster Nationalism adlı kitabında etkili siyasi hareketlerin insanların daha ilkel dürtülerini de harekete geçirmesi gerektiğini savunuyor — tıpkı Mangione’nin hayranlığında görülen kolektif tutku ve öfke gibi.
Sırada Ne Var?
Bu olağanüstü kültürel an, sağlık reformu için yeniden bir ivme yaratabilir. Savunucular, Medicaid genişlemesi, eyalet düzeyinde tek ödemeli sağlık sigortası girişimleri ve Medicare for All’un Kongre’de yeniden gündeme gelmesi için çağrılar yapıyor.
Bernie Sanders yakın zamanda verdiği bir röportajda, “Bu sorunu daha fazla insan öldürerek çözemeyiz, ancak sağlık sigorta sistemimiz de her gün insanları öldürüyor. Çözüm siyasettir” dedi.
Luigi Mangione’nin hikayesi, rahatsız edici olsa da, sistemik değişim ihtiyacını ortaya koyuyor. Solun önündeki zorluk, sadece daha iyi politikalar önermek değil, aynı zamanda bu politikaları hayata geçirecek türde duygusal ve kültürel bir güç yaratmak.
Şimdilik, Amerika, hem bir umutsuzluk sembolü hem de ulusun en acil siyasi ve ahlaki başarısızlıklarını tartışmaya açan bir figür olarak Mangione’ye odaklanmış durumda.
* Jacobin Magazin için Liza Featherstone tarafından kaleme alınmıştır.