fbpx

“Ama senin değilim yar, değilim” (II) Gülfer Akkaya

Paylaş

25 Kasım geliyor. Bu yıl 25 Kasım’ı kadınların duygularını, bilinçlerini ve bilinçaltlarını anlatan şarkılarla karşılamaya devam ediyoruz. Bunlar kader olarak kabul edilmiş her türlü erkek zorbalığına, baskıya karşı ses çıkaran, içimizdeki itirazları dile getiren şarkılar…

Kimliğimizden benliğimize, emeğimize, bedenimize dek erkeklerin baskısı ve şiddeti altında yaşıyoruz, şekillendirilmeye çalışıyoruz. Neyse ki tüm bu hallerimizi, yaşadıklarımızı yazıp besteleyerek bizlere ayna olan kadınlar var.

Kanıksanmış, “kader” olarak kabul edilmiş her türlü baskı ve zorbalığa karşı ses çıkaran, öfkeyi ve itirazı aktaran, “bu şarkı tam beni anlatıyor” dediğimiz, duygularımızı ve düşüncelerimizi söze notaya dökmüş şarkılar var.

Mutfakta iş yaparken, sokakta yürürken, iş yerinde çalışırken, bir kitabın sayfalarında kaybolur giderken, otobüste, trende…

Aklımızda ve kalbimizde yer kurmuş, kadından kadına köprü olmuş şarkılarla devam edelim.

Aşk yürekte bukağı ise

Erkeklerin aşk üzerinden kadınların benliğini ele geçiriyor oluşunun feminist hareket tarafından dillendirilmesi bireysel deneyimlerle buluşunca kadınların farkındalığı arttı. Kadınlar zamanla kendilerine onca acı yaşatan, hayatlarını alt üst eden bu gerçekle yüzleşti. Aşk da, onun kadınlarda neden olduğu yıkımlar da yeniden yeniden gözden geçirildi. Her kadın kendisinin laboratuvarı oldu. Geçmiş aşklar, bıraktığı izler, yeni aşklar tek tek kadınların deneyim dedikleri imbikten geçirildi tekrar tekrar. Başka kadınların da deneyimleri dinlendikçe, okundukça fotoğraf netleştikçe netleşecekti.

Çok sayıda ünlü kadın sanatçının verdiği röportajlar bize bu değişimi gösteren adreslerden. Önemli çünkü popüler kültüre dahil olduğundan daha çok kadına ulaşıyor, ayrıca özellikle bu nitelemelerle anılan kadınların reddi ve dönüşümü, yeni farklı kadın olma hali feminizme direnç gösteren kadınlara da ulaşabilme olanağı sağlıyor. Daha önce dinlediğimiz kadınlar yok karşımızda. Değişmişler. Güzelliği, seksiliği ile de kabul gören kadınların aşk, erkekler konusundaki doygunluğu, bunların yerine kendisiyle, işiyle ilgili çalışmalara ve ilişkilere yönelmiş olmaları ve bunu açıkça dillendirmeleri kadınların kendileri için ne kadar mesafe kat ettiklerini göstermesi bakımından değerli.

Aşk ve kadınlar arasında kadınların kendileri lehine karar vermeleri çok büyük değişim. Kadınları güçlendiren bir yenilenme. “Aşk kadını” gibi berbat bir tanımlamayı güzellik ve arzulanma bakımından olumlu addedip bunu iltifat kabul eden, kıkırdayarak teşekkür eden aynı kadınların yerinde buna itiraz eden, kendisini mesleği ve hedefleri ile tanımlayan kadınları görüyoruz.

Ülkede hemen her şey berbat istikamette tam gaz gidiyorken yolunda giden en güzel şey kadınların kendileri ve tüm kadınlar için neden olduğu bu değişim. Kendi sınırlarını ve engellerini kaldıran kadın bunu aynı zamanda başka kadınlar için de başarmış oluyor. Onların da kendi sınır ve engellerini kaldırmasına etki ediyor.

Şarkılar da bunu yapar. Yoksa Sezen Aksu’nun yaşadığı ayrılık basit bir magazin haberi olabilecekken neden şarkı olup hanemize dolunca hepimizi can evimizden vursun ki? “Sen de benim hatalarımdan birisin” dediğinde kendi hatamızı anımsattığı için… “İstemem ne seni ne sevgini ne de kendini” derken bu cümleyi aynı kırgınlık ve pişmanlıkla hayatında en az bir kez birine söylemiş, belki de söyleyememiş olma ihtimalimiz… Ah kabuksuz yaralar… Uzaklaştırdıkça yakınlaşan anılar. “Yok yok unutulmuyor bazı şeyler” diyerek kabullenmek.

Yüreğinden zincire vurulmuş bir kadının isyanı sadece bir kadının isyanı değil aşk yürekte bukağı olarak öğrenilmişken. Aşk böyle yaşanırken ona kıyana “Sen en güzel duyguların katilisin” demeyip de ne diyeceksin?

Ama sana eğilmem

Erkekliğin zedelemeye çalıştığı benliğini, varlığını güçlenerek onaran, başkalarının istek ve şekillendirmeleri yerine kendi tercihlerine sahip çıkan kadınların âşık olma biçimleri de yeniden şekillenecekti. Kadınların yaşadığı bu değişim şarkılara da yansıyacaktı.

Âşık olmaktan vazgeçmeyen ama aşkı hayatlarının merkezine koymayan kadınların seslerini duyuran şarkılar evlerin içinden camlardan sokaklara dek akacaktır. Sevişmek isteyen ama erkeklerle birlikte yaşamak istemeyen kadınlar, onların duyguları başka kulaklara, akıllara, kalplere yerleşecektir. “Yeter ki onursuz olmasın aşk!”

“Gel, sokağıma gel / Penceremi aç /Yatağıma gel /Hadi hazırım.” Tutkulu, ateşli duygular ne kadar sarmalasa da, arzu yakıp kavursa da aşkta onur yoksa sevgiliye teslim olmak da yok. “Ölürüm yoluna ölürüm de yine boyun eğmem / Yakarım dünyayı uğruna ama sana eğilmem.”

Ne dünyaya ne sevgiliye ne aşka baş eğmek, eğilmek yazılmaz kadınlığın kitabında artık.

“Çekmişim isyan bayrağını, dalgalanır başımda hür / Sen diken sal üstüme üstüme ben de deste deste gül” diye seslenir başka bir şarkıda Sezen Aksu kalplerimizi ustaca okuyarak. “Ama senin değilim yar değilim / Sebebi var bahanesi yok / Üstelik divanen delinim /Tam kalbime gelmedi ok.” Aşktan ölse de, deli divane olsa da, “Tende en kuytumu al” diyerek ahlak duvarlarını parçalasa da vazgeçmeyeceği, teslim etmeyeceği şey benliğidir. “Ruhumu asla” diyerek erkeklik ahlakıyla çarpışa çarpışa onları yenerek aşka yeni ve özgürlükçü olmayı öğretiyor adeta.

Sessizlikten sessizliği bozmaya

Göksel’i “Benim kendimle ufak bir sorunum var” diyerek sessizliğini bozmaya iten nedenler hiç yabancı değil kadınlara. “Görüyordum, duyuyordum, biliyordum, susuyordum / İstemedim, neden hayır diyemedim ki / Kızıyordum, kaçıyordum, köşelerde yaşıyordum / Söyleyecek sözüm çoktu neden sustum ki.” Yaşadıklarını sorgulayan kadınların ortak soruları. Neden susup kenara çekildim? Neden istemiyorken hayır diyemedim? Hayır diyebilmek neden bu kadar zor kadınlar için? Hiç bitmeyen nedenler… Kendini suçlamaların kaynağı olan nedenler aniden pusu dağıtıverir. Uslu uslu oturduğu yerden kalkıp bildiğini, gördüğünü, duyduğunu dünyaya haykırmaya karar verir. “Benim kendimle ufak bir sorunum var / İçimde patlamaya hazır bir bomba var.” O bomba karar vermesine neden olur. “Ben bu gece karar verdim / Kuş olup gökte uçmaya / Sevdiğimi, kızdığımı / Dünyaya haykırmaya.”

Susturulan, sesi bastırılan, arzusu tehlike diye görülen kadınlar tek tek kafeslerinden, kapatıldıkları ahlak hücrelerinden uçarak kurtulmaya başlamışlardır.

Bir kere zincirlerinden kurtulup uçmaya başlayınca artık “Bana bir şey olmaz” özgüveni ile sarmalarını verir Özlem Tekin’in güçlü dizelerinde kadınlar. Tam da otuzuna girerken kurtulmuştur üzerindeki yükten. Omuzları hafiflemiştir. Ah nasıl hafifler atıvermeyi öğrenince onca gereksiz yükü. Yeni bir yaş ve yeni bir hayat aynı anda kucak açar. “Bu geceden başlayıp boşvericem ben / Eğlenecem ben, günümü gün edicem” der canı yanmış, incinmiş biri olarak. Bana bir şey olmaz derken “Olacak ne varsa oldu” cümlesini tersinden kuruyor gibidir. Artık dünya alt üst olsa da korkacak bir şey yoktur.

Makasla parça parça kesilen gelinlik

Tadı kaçan, yolunda gitmeyen aşklara son vererek aşk acısını yaşayıp yeni bir yol çizmek, kırılan kalbi onarmak bildik bir tekrar. Bir ömürde kaç kez gönül kırılır… Kırıkları onarmak için kaç kez kollar sıvanır… Bu bazen ilişkinin oldukça ilerlediği bir dönemde yaşanır, bazen yolun başında.

Neyse ki her ayrılık büyük acılar yaşatmaz. Bazıları nefes aldırır, özgürlük getirir.

Sözleri Aysel Gürel’e ait olan “Yolun başında” adlı şarkıda böyle bir aşk hikâyesi vardır. Naif, basit ama etkisi güçlü söz yine karşımızda. Ayrılık sonrası sevgiliden kalan izleri ayrılık mahalinden yok eden ve bunları yaparken “Sevdiğimi unut, özleyemedim” diyecek kadar kendinden emin bir kadın vardır karşımızda. Onun da omuzlarından sevdanın yükü kalkmıştır. “Sen sandığım şey belki benim yüreğimdi.” Bazen sırf sevdaya kapılıp gidilir. Yüreğin cezbedici, kandırıcı pırpırının yönünde ilerlenir. Bir daha kim bilir ne zaman yürek böyle çarpar?

En zor olanın da üstesinden gelinmiştir “Korkmuyorum sensiz akşamlardan.”

Aşkı uğurlamak çokça gözyaşı dökmeden ve depresyona girmeden de mümkündür. Sevdayı, camları açıp, bir damla yaşla uğurlamak da var.

Ama Sertap Erener klibinde bundan fazlasını yapar. Üzerindeki gelinliği makasla parça parça keser. Sadece aşkı değil, evliliği de kırpıp atar.

Kadınların güçlenmesi ilişkilerine bakışlarının değişmesini sağlıyor. Aşık oldukları erkekleri değerlendirme kabiliyetlerini olumlu etkiliyor. Bu, aşk acısını hafifletmeye yaradığı gibi ayrıldığı kişiyle yüzleşmesine yarıyor.

E tabii her ayrılık camları açarak izi silinecek kıvamda olmayabilir. Bazen izleri silmek erkeklere düşer. “Sarı odalar” adlı şarkıda Sezen Aksu “Hadi bakalım unut unutabilirsen” diye meydan okur. “Ben senin hayatına gittim oğlum / Hadi bakalım dur o sarı odalarda durabilirsen.” Bunca iddialı cümle kurabilmek için yarattığın etkinin farkında olman gerekir. Bu kızı büyüten kadın “Farkındayım” der, çeker gider.

Yolun başında hata yaparak sevgiliyle aynı evi paylaşan, nihayet ayrılık kararını verebildiğinde kendisini kutlayan Hande Yener yüzünü kızarttığı adamla dalga geçmeye başlamıştır çoktan. Üzülmüş numarası yapan sevgiliyi “Vedalaşırken üzülmüş gibi / Tutma ellerimi acıyarak / Kendine dev aynasında değil / Boy aynasında bir bak” diyerek tersler. Yetinmez, kendisini vazgeçilmez sanan adamı yollarken “Belki biraz da kızardın ama / Sana kırmızı çok yakışıyor” der.

Özgüvenli, bağımsız, ne istediğini bilen, aşkı yaşamın merkezine koymayıp hayatın tadı tuzu olarak gören, zaman zaman bu tattan faydalanan ama gerektiğinde sonlandıran kadınların varlığı yeri göğü, toplumu, yasaları alt üst edecek nitelikte değişimdir. Her değişim gibi bu da sancısız olmayacaktır. Çünkü erkekler özgür, onların olmayan, kendisi olan, hayır diyen kadınlara alışık değil.

Kaynak: Kadın İşçi