Ekim ayı, Georges Abdallah’ın da kırk yıllık tutukluluğuna denk geliyor. Uzun zamandır Fransa yargısı Abdallah’tan bir ‘özür’ ve ‘pişmanlık’ talep ediyor. Ancak özrün ve pişmanlığın devrimci fikirlerinden vereceği taviz anlamına geldiğini herkesten iyi bilen Abdallah, bu diz çökme talebine yanaşmıyor.
Bir kavramın bilinçsiz kullanımı sık tekrar ile birleşince anlamı ciddi bir erozyona uğruyor. ‘Siyasi tutsaklık’ bu kavramlardan biri. En kaba halinde ‘siyasi faaliyetleri sebebiyle tutuklu bulunan kimseler’ şeklinde karşımıza çıkan tanım fazla açıklayıcı sayılmaz. Tanımda biraz daha derinlere indiğimizde tutukluluğun siyasi sebepler nedeniyle meşruiyetinin sorgulandığını görüyoruz. Çekirdekte ise tutukluluğun asıl olarak işlenen suçlar sebebiyle değil de, siyasi baskılar nedeniyle devam ettiği durumlarda net bir şekilde ‘siyasi tutsaklık’ kavramına ihtiyaç duyuyoruz.
Bir siyasi tutsağın özgürlüğü konusunda toplumsal görüş birliğine ulaşmak neredeyse imkansız. Ancak bazı durumlarda dış baskılar belirleyici olabiliyor. Örneğin tam 40 yıldır Fransa’da tutuklu bulunan Lübnanlı komünist George İbrahim Abdallah’ın durumunu ele aldığımızda ABD’nin rolü ön plana çıkıyor. Abdallah’ın davasına daha yakından baktığımızda, özgürlüğün bedeli olarak kendisine sunulan teslimiyet seçeneğine karşın direnişi görüyoruz.
Bugün Filistin kurtuluş mücadelesine omuz veren tutsakların sadece Siyonist toplama kamplarında bedel ödemediklerini hatırlatan Abdallah’ın hikayesini gelin daha yakından inceleyelim.
**
Lübnan’ın kuzeyindeki Kubayat kasabasında 1951 yılında, asker bir babanın oğlu olarak Maruni Hıristiyan bir ailede doğar. Gençlik yıllarında ortaokul öğretmeni olarak Beyrut’a atanan Abdallah’ın siyasi hayatı da bu kentte şekillenir. Önce Pan-Arap milliyetçisi Suriye Nasyonal Sosyalist Partisi (SNSP) içerisinde yer alır. Lübnan’da iç savaşın başlamasıyla birlikte Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne (FHKC) dahil olur. Ardından FHKC ile ilişkili küçük bir Lübnanlı komünist örgüt olan Lübnan Devrimci Silahlı Fraksiyonları (LARF) içinde önde gelen bir kadro olur.
LARF, 1980’lerde ses getiren eylemlere imza atar. Fransa’da 1982’de gerçekleştirilen iki suikast büyük ses getirir. ABD’nin askeri ateşesi Yarbay Charles Ray, Paris’teki apartmanından arabasına giderken öldürülür. ABD’nin Vietnam işgalinde yer almış Ray’a yönelik suikast eylemini LARF sahiplenir. Paris’teki diğer bir LARF suikastında ise İsrail Konsolosluğunun elçiden sonra gelen ismi Yacov Barsimantov hedef alınır.
Fakat Abdallah’ın 1984 tarihinde Fransa’da tutuklanış nedeni bu suikastlardan farklıdır. O sırada yaşadığı İsviçre’den Fransa’ya bir kiralık daire gündemi ile geçen Abdallah, polis tarafından tesadüfen durdurulduğunda sahte Cezayir Pasaportu taşıdığı için ‘evrakta sahtecilik’ suçlamasıyla tutuklanır ve 4 yıl hapis cezasına çarptırılır.
Grup üyeleri Abdallah’ın serbest bırakılması için bir dizi eylem örgütler. Lübnan’ın kuzeyindeki Trablusşam’da Fransa diplomatı Sidney Gilles Peyroles 1985’te kaçırılır. Cezayir’de ‘esir takası’ yapmak üzere LARF ile Fransa arasında prensip anlaşmasına varılır. Paris’ten gelen olumlu yanıt üzerine LARF anlaşma uyarınca Peyroles’yi 13 gün sonra serbest bırakır. Ancak Fransa anlaşmadaki yükümlülüğünü yerine getirmez ve Abdallah’ın tutukluluğunu sürdürür.
Hatta yıllar içerisinde daha da ağır hükümler kapıya dayanır. ABD ve İsrail’in baskısıyla Abdallah’ın ismi söz konusu suikastlara bağlanır. Nihayet 1987 yılında açılan ve ABD’nin de taraf olduğu ayrı bir davanın sonuçlanmasıyla birlikte müebbet hapis cezasına çarptırılır. Bu süreçte Abdallah mahkemede sarf ettiği “Halk bana, sizin bana atfettiğiniz bu anti-emperyalist eylemlere katılma şerefini emanet etmemişse eğer, en azından mahkemenizce bu eylemler tarafından suçlanma ve infazcıların suçlu meşruiyetine karşı onların meşruiyetini savunma şerefine sahibim” sözleriyle hatırlarda kalır.
***
Uzun süren tutukluluğuna rağmen Fransa kanunları doğrultusunda 1999 yılında Abdallah, serbest kalıp Lübnan’a iade edilme hakkı kazanır. Bundan sonra yaşanan hukuki süreç son derece dikkat çekicidir:
2003 yılında Pau’daki mahkeme serbest bırakılmasına izin verir, ancak dönemin Adalet Bakanı’nın talimatı ve ABD’nin müdahalesinin ardından Başsavcı’nın temyizi bu kararı bozar. 2009 yılında Temyiz Mahkemesi şartlı tahliye başvurusunu bir kez daha reddeder. Georges Abdallah 2012 yılında tahliye için yeni bir başvuruda bulunur. Lübnan Başbakanı Fransa’ya yaptığı resmi bir ziyaret sırasında ülkesinin Georges Abdallah’ın geri dönüşünü kabul ettiğini bir kez daha teyit eder. Kasım 2012’de Ceza İnfaz Mahkemesi, dönemin İçişleri Bakanı Emmanuel Valls’ın imzalamayı reddettiği sınır dışı kararını bekleterek serbest bırakılmasına karar verir. 4 Nisan 2013 tarihinde, üç erteleme, iki temyiz ve Fransız Yüksek Mahkemesi’ne yapılan bir itirazın ardından, Georges Abdallah’ın serbest bırakılma başvurusu kabul edilemez ilan edilir. 5 Kasım 2014 tarihinde, serbest bırakılması için yapılan yeni bir başvuru da daha önce bir sınır dışı kararına konu olmadığı gerekçesiyle ‘kabul edilemez’ ilan edilir. Temyiz Mahkemesi 26 Şubat 2015 tarihinde bu kararı onar.
Abdallah’ın sahip olduğu serbest kalma hakkına rağmen yaşanan türlü engellemeler 2015 yılından bugüne kadar devam eder. Öyle ki bugün kendisi Avrupa’nın en uzun süredir cezaevinde bulunan siyasi tutsağıdır. Elbette tüm sürecin sadece Fransa’nın yargı sistemiyle ilişkili olduğunu düşünmek fazla iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır. Sadece ABD’nin resmen bir taraf olup açık bir baskı uygulaması nedeniyle bunu söylemiyoruz. Özellikle Wikileaks ile birlikte ortaya çıkan belgeler, Washington’dan yapılan baskının, olabilecek en açık şekilde yapıldığını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gözler önüne seriyor. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, Fransız mevkidaşı Laurent Fabius ile yaptığı görüşmede Abdallah’ın serbest bırakılmaması yönünde bir talepte -veya emirde- bulunduğu ortaya çıkıyor. Bu iletişimin ardından Valls’ın kararı imzaladığı düşünülürse tesadüfe fazla yer varmış gibi görünmüyor.
Bu nedenle hala Abdallah’ın serbest kalması için geniş çaplı bir kampanya örgütlenmesi devam ediyor. Beyrut’taki Fransız büyükelçiliğinin önünde 2021’de yapılan eylemde kardeşi Robert Abdallah şöyle söylüyordu:
“Beş gün önce Georges Abdallah yetmişinci yılını doldurdu. Hayatı Fransız hapishanelerinde geçti, serbest bırakılması için umut var. Lübnan devleti açısından ciddi görünen bir takip var, ancak bu bir kez daha Georges Abdallah’ın özür dilemesi meselesini gündeme getiriyor Georges’un şahsiyetini tanımayan ama onun fikrini tanıyan ve ona inanan birçok kişinin adına söylüyorum, fikir asla ölmez sahibini öldürseniz bile. Georges İbrahim Abdallah özür dilemeyecek, bu boyun eğmeyen ruhlar af dilemez. Burası Lübnan, Bay Macron. Beyrut’un yakıldığını, Amerika’dan Tel Aviv’e askeri teçhizatı taşıyan bir hava köprüsü ile Batılıların öldürmek ve yok etmek için en son tekniklerini kullanan 80 günlük İsrail bombardımanı karşısında beyaz bayrakları kaldırmadığını hatırlıyorsunuz. Demokrasi ve barış madalyalarını takarken yüzbinlerce ölü, yaralı ve yerinden edilmiş kişi geride bıraktınız. Ve şimdi Georges İbrahim Abdallah’tan özür dilemesini talep ediyorsunuz, önce halkınızdan ve mağdurlardan özür dilemelisiniz.”
Abdallah, dünyadaki pek çok siyasi tutsaktan sadece biri. Hikayesi dersek eğer, yine tüm diğer tutsakların hikayeleriyle benzerliklere rastlayabiliriz. Ancak Abdallah’ın hikayesindeki bariz dış baskı, bize hukukun emperyalist politikalarla ilişkisini bir kez daha sorgulatıyor.
İçinde bulunduğumuz Ekim ayı, Abdallah’ın da kırk yıllık tutukluluğuna denk geliyor. Her şeye rağmen teslimiyete ve uzlaşıya yanaşmayan Abdallah, sadece Fransa’daki hukukun kör noktalarını bize anlatmıyor, aynı zamanda ömrüyle verdiği direnişin onurunu hikayesinde taşıyor. Zira uzun zamandır Fransa yargısı Abdallah’tan bir ‘özür’ ve ‘pişmanlık’ talep ediyor. Ancak özrün ve pişmanlığın devrimci fikirlerinden vereceği taviz anlamına geldiğini herkesten iyi bilen Abdallah, bu diz çökme talebine yanaşmıyor. Böyle olunca geriye kırk yıllık mücadelesini “Yoldaşlar, geri çekilmek rezilliktir. Zafere birlikte ulaşacağız ve ancak birlikte” sözleriyle özetleyişi kalıyor.
Kaynak: Duvar