fbpx

Demirtaş’tan mahkeme heyetine: “Cübbelerinizi çıkarın AKP-MHP rozetlerini göreceğiz”

Paylaş

HDP Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, Kobanê Davası’nda “Davanın sonuna geliyoruz, biz bu bedelleri şahsımız için ödemedik. Onurlu bir barışa vesile olsun” dedi. Duruşma pazartesi saat 10.00’da devam edecek.

IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası, görülmeye devam edildi.

Demirtaş, savunmasında mahkeme heyetine seslenerek, “Sizin de yapacağınız bir şey yok, biliyoruz. Davanın sonuna geliyoruz, biz bu bedelleri şahısımız için ödemedik. Ben Selahattin Demirtaş olarak kimseye kızgınlığım, husumetim yok. Buradan çıkacaksa bir çözüm yolu açılsın. Onurlu bir barışa vesile olsun” dedi.

Savunmasına devam eden eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş özetle şunları söyledi:

‘KİMSE AKP’NİN ALDIĞI OYU TARTIŞMADI’

“Kobanê kumpas davası iki kelime toplamda, savunma da iki kelimeydi. Tüm siyaset etkisi gösteriyor, şu an sıralarda bile gösteriyor. İktidar da buna göre konumladı, muhalefet de. HDP aldığı 13.8 oy oranıyla, AKP’nin aldığı yüzde 42’lik oy oranının üstünde bir etki yarattı. Kimse AKP’nin aldığı oyu tartışmadı. HDP merkeze oynadı, siyasal islamcılar neden tedirgin, savunmamın başından beri bunu anlatmaya çalıştım.”

“İki kelime ile savunması bitmesi gereken davayı bu yüzden hayretle izliyorlar.”

‘MHP BU DAVANIN NERESİNDE?’

“Bugün kumpas davasının milliyeçilikle ilgisini anlatmak istiyorum. MHP bu davanın neresindedir? MHP’nin yaratmak istediği sadece bu davayla ilgili değildir. Bahçeli benim ismim üzerinden Kürtleri terörist ilan etmek istiyor. Her konuşmasında ‘terörist Demirtaş’ diyor. Benim ismim Kürt halkındaki karşılığını bilmiyor mu, biliyor. Kürtlere ‘Siz teröristsiniz’, Türklere ‘Bütün Kürtler teröristtir’ diyor.”

“Gelmeden televizyonda bir adalet bakan yardımcısının torpil yaptığına dair görüntüleri izledim. TÜGVA toplantısında bir yumruklaşma olmuş bu bakan yardımcısı ‘Burası İslam ülkesidir’ demişti. Bugün kul hakkı yerken görüntülendi. İkiyüzlülüğün daniskasılar.”

“7 yıldan sonra bizim dosyamızdan beraat çıkmayacağına göre bizim davamızda Yargıtay 3. Dairesi’ne gidecek.

‘CÜBBELERİNİZİ ÇIKARIN AKP-MHP ROZETLERİNİ GÖRECEĞİZ’

(Mahkeme heyetine seslenerek) “Cübbelerinizi çıkarın AKP-MHP rozetlerini göreceğiz. Devlet bize karşı oldu, biz devleti tanıyoruz herşeyi ile tanıyoruz. (Mahkeme heyetine seslenerek) Sizi de izliyor ve dinliyorlar. Birgün lazım olur, devlet tasfiye falan yapar. Birgün göreceğiz. Devlet kendi evlatlarını yer, kendini temizler. Türk devlet geleneği böyledir.”

ATSIZ’DAN ALINTILAR YAPTI

Demirtaş savunmasına Türkiye cumhuriyetin kuruluşundan sonra milliyetçi akımların etkisindeki yazar ve metinlerinden alıntılar yaparak devam ediyor.

“Sabahttin Ali, Nihal Atsız hakkında ‘hakaretten suç duyurusunda bulunur. 44 davası denilen bu davaya Atsız destekleyenler de gelir. Ve sonucundan ‘ırkçılar’ tutuklanır. Bu; dönemin devletinin uluslararası konumlanışı için, Batı’ya karşı anti kominüzm ile anılmamak, Nazizimle bir tutulmamak içindir.”

Atsız’dan alıntı yaparak, “Kürtleri ve çingeneleri ayrı tutarak onlardan güzel bir ırk yaratabiliriz diyor, yani Atsız’a göre din de milliyetçilikten sonra geliyor” diyen Demirtaş “Kürtlerden bahsettiği metinlerinde ‘k’ harfini küçük yazarak Kürtleri aşağılar. Tıpkı bazı hakim savcıların -iddianame dahil dava evraklarında hâlâ yaptığı gibi” değerlendirmesinde bulundu.

44 davasında yargılanan isimler arasında Alparslan Türkeş’in de olduğuna hatırlatan Demirtaş “O davada yargılanması Türkeş’in kariyerini engellemedi tabii” dedi.

“Aytun Çıray gibi biri çıkıp bize etnik milliyetçi diyor. ‘Kürtler etnik milliyetçidir’ diyerek de aslında aşağılar, ‘Siz milliyetçi de olmazsınız’ der” diyen Demirtaş, Türkiye’de milliyetçiliğe ilişkin tarihsel kronoloji ile savunmasına devam etti.

Demirtaş “Newroz’u sahiplenip kadim bayramları olarak ilan ettiler. Bugün devlet yetkilileri Newroz’larda mangal üstünden atlıyorlar, ceketlerini ilikleyip, kimi düşüyor falan” dedi.

‘BAHÇELİ-ERDOĞAN İTTİFAKI 7 HAZİRAN GECESİ BAŞLADI’

Demirtaş şöyle devam etti:

“Bahçeli-Erdoğan İttifakı darbe ile başlamadı. 7 Haziran’dan birkaç gün önce başladı ama aslen 7 Haziran gecesidir. Fethullah Gülen Cemaatine karşı da değil Kürtlerin siyasette yükselişine karşıdır. Koşulsuz şartsız da değildir bu ittifak. Ülkücü güç, Kürtlere karşı siyasal İslamla devletin gücü haline gelmişlerdir. 70 yıldır ilk defa yakaladıkları bu gücü nasıl bıraksınlar? Gerekirse AYM dinlenmeyecek, hiçbir şey dinlenmeyecek. Farkettiyseniz Erdoğan ne derse onaylıyor. Bu Cumhur İttifakı değildir, MHP’dir. Yargıtay’ı da onlar tutmuş durumdadırlar. Bakın Yargıtay kararlarını MHP başkan yardımcılarının tweetlerinden okuyabilirsiniz. Önce onlar tweet atar, sonra Yargıtay karar verir.”

‘İKİNCİ CUMHURİYETİN İDEOLOJİK HATTI BU DAVA ÜZERİNDEN KURULMAYA ÇALIŞILIYOR’

“İkinci Cumhuriyetin ideolojik hattı bu dava üzerinden kurulmaya çalışıyor. Bu dava ile Kürtler üzerinden, Gezi Davası ile de sosyalistler üzerinden İkinci Cumhuriyetin ideolojik hattı kurulmaya çalışılıyor. Bu dava uzatılmaya çalışıyor ama aslında iki cümledir. Bu dava ‘Türksen övün, değilsen biat et’ davasıdır.

“Hatanın temeli Kürde Kürt diyememektir, Aleviye Alevi, sosyaliste sosyalist diyememek ürkek demokrasi adımlarıdır. Partimiz DEM Parti eleştiri toplantıları gerçekleştirirken, diğer partilerden köklü bir eleştiri süreci göremedik. Gençlerimiz yakın tarihi bilmiyor, muhalefet de buradan doğru başlığı bulamıyor. Biz barış istiyoruz dediğimde karşı tarafın tüyleri diken diken oluyor, bu davayı hazırlayan savcı da bu ideoloji ile büyümüş. Bu iki halkın travmaları anlaşılmadan olmaz.”

“Kim tarafından rehin alındıklarını Kürtler Maraş’tan, Dersim’den, Koçgiri’den o bodrumlardan o duvarlara yazılanlar biliyor ama Türkler bilmiyor” diyerek tarihsel anlatımların ‘hakikat’ üzerinden yaratılması gerektiğini söyleyen Demirtaş, “Bu yüzden Kumpas davası diyoruz” dedi.

Davaya 13.40’a kadar ara verildi. Duruşma aranın ardından başladı.

‘SAVCI HUKUK ADINA TEK BİR DELİL BİLE KOYAMADI’

Demirtaş, savunmasına şöyle devam etti:

“Anlattığım her şey bu davanın özüdür, geri kalan her şey teferruattır. İddianameyi hazırlayan savcı dosyayı hukuk adına tek bir delil bile koyamadı ama yargılanan bütün arkadaşlarımızın savunmaları tek bir savunmadır. Biz bu savunmayı bağımsız bir mahkemeye yapmak isterdik ama Türkiye’de böyle bir yargı-mahkeme yok biliyoruz. Bulabildiğiniz en güçlü davalarda bile çelişkiliydi. Doğruyu bilen (anlatan) bir tek sanık(lardır).

Bu iki cümlelik davaya kaos yaratacak, kafa karıştıracak bir delil gerekiyordu. Onu da biz Figen başkan ile tutuklandıktan sonra bir tanıkla koydunuz. Mehmet Metiner’in ‘Demirtaş’a talimat örgüt geldi’ dedi. Bir onun aklına geldi bu şeytanlık. O zaman örgütten yargılayalım dediler. Sonra mahkeme ihaleye açtı. Onun da meali elinde itiraf, delil olan gelsin dediler, kimse çıkmadı bütün itirafçılar elden geçirildi aralarında seçtiklerini Ankara’ya getirdiler. Onların da kendi beyanı ‘kelime kelime çalıştık’ dedi. Yani bunun hukuka uygun olduğunu düşünüyorlardı herhalde ki böyle açık açık söylüyordu. Büyük ihtimalle bu kişiler (itirafçılar) serbest bırakılmaları karşılığında bunu yaptılar. Avukatlarımız defalarca sordu bu tanıkların serbest bırakılıp bırakılmadığını. Çünkü bir tanığın güvenirliği açısından bu önemlidir. Yapmadıkları gibi itirafçıyı da biz yokken gizli bir şekilde dinlediniz. Bunun dışında da bir delil yok zaten dava.

Yasin Börü davası ile bu dava birleştirilemedi. Bir yerlerde cam kıran herhangi bir kişi (asli fail olarak yargılanan kişileri kastederek ) ile bizim davamız birleştirilmedi. Neden birleştirilmedi?

Biz elimizden geleni yaptık, delilleri sunduk. Bu davaya kim ceza yazacak? Sorun dfeyin bu kaosa biz ceza yazamadık, yazın Mehmet Uçum’a biz ceza bulamadık siz yazın…Verilen mesaj herkesten tarafından çok net alınır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kodlamıştır. Nasıl kodlamıştır? Eğitimi ile askerliği ile tevhid tedrisattan geçirilmiştir.

‘KENDİNDEN OLMAYANI YOK ETMEK’

Askerliğimin bitmesine yakın benimle yaşıt bir komutan, topladı herkesi bir çember şeklinde. Ortasında bir sandalyede oturuyor. O zaman İHD Diyarbakır Şube Başkanı olarak görev yaparken yargılandığım davanın savunmasından dönüyordum. Döndüğümde komutan 15 dk rahat demeden bekletti ve ‘Bak burada olduğun sürede anlamışsındır’. (Ben cevap olarak) ‘Sen de benim adımı unutma Ben Selahattin Demirtaş’. Kendince diyordu ki biz Türklük ile hizaya getiririz.

Bizim bu davada yargılanıyor olmamızın sebebi budur. Kendinden olmayanı yok etmek.

‘KÜRDİSTAN SÜRGÜN YERİDİR’

Hakikatin anlaşılması, toplumun rehabilite edilmesi yıllar sürer. Milli eğitimin sizde yarattığı cehaletten kurtulmanın tek yolu alternatif okumalar yapmaktır. Savaş olmadan bir millet var olamaz diyen bir zihniyet devleti yönetiyor. Barıştan her bahsettiğimizde mermerden duvara çarpıp geri dönüyor. Okumuş etmiş bu ülkenin sosyalistleri bilir, diğerleri bilmez. Ortalama bir demokratın Kürtler ile teması ‘benim de bakkalım Kürttür.’ Bu kadardır. Bu ülkenin savcıları hakimleri Kürtlerin trajedilerini bilmiyor ki. Bu kimse seni Antalya’ya sürerim diyor mu? Hakkari’ye sürerim diyor. Kürdistan sürgün yeridir. Oralara (tayin ya da görevlendirilenler için) ağlaya giderler sürgün yeridir diye, oradaki hakikatle tanışınca (güzellikleri görünce) gene ağlayarak dönerler.

Kürt halkının kendine ait bir tarihi vardır. Bunu inkar edersek birbirimizin yüzüne bakamayız. Ben de bakamam. Öyle olanı da devlet kullanır kullanır atar. Bir siyahi siyahiliğini inkar ederse biz utanarak bakıyoruz. Bizim dilimiz, kültürümüz, marşımız var. PKK ile bağdaştıramazsınız, bağdaştırsanız da bir şey olmaz da.

(Kürt şair ve siyasi aktivist Dildar tarafından 1938’de hapisteyken yazılmış 1946’da Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin milli marşı olarak kabul edilen) Ey Raqip marşı (halkımızca) marş olarak kabul edilmişti. İyi kötü bir Irak Kürdistanmız var, İran var. Burda bir çakıl taşı da mı kalmadı. Milimetrik çizgiler de bir tane otumuz da kalmadı. Bu tarihi çarpıtmayı nasıl kabul ederiz? Kürdistan’ın en büyük parçası burada kaldı. Bu ırkçı hezeyanları nasıl kabul ederiz? Musa Anter 1949’da bir Qımıl şiiri yazdı, yargılandı. 49’lar davası olarak bilinir bu dava altında ‘Türkiye Kürtleri’ yazıldı diye yargılandı.

TÜRK AYDINLARINA ÇAĞRI

Sınırın ötesine baktığımızda biz kardeşlerimizi görüyoruz. IŞİD’in saldırılarına bu yüzden karşı çıktık. Ortalama bir Türk şunu sorsun istemiyorlar ‘Kobane bir Kürt şehri ise (topraklarında kalan) Suruç neresidir? Çoğu Türk Kobane’de Kürtlerin yaşadığını IŞİD’in saldırıları sırasında öğrendi. Kitaplarda yazmıyordu. (Bunun için de) Kobane’ye Ayn-el Arap dediler. Arapça bakın, Arapça isimle seslendiler.

Azerbeycan için İHA ve SİHA göndermiş Türkiye neden Kobane için tweet atanları bu ağır yargılamalara tabi tutar. Ben yurttaşım, askerliği yapıp vergi vermişim. Neden benim sınır ötesindeki kardeşlerim için Azerbeycan’a gösterilen duyarlılık gösterilmez. Irkçı hezeyanlardan başka bir şey değildir. Azerbeycan’daki Türkler kardeşimiz ise Kobane’deki Kürtler neden değildir, bunu bize izah etsinler. (O yıllarda) yaptığımız tüm konuşmalar bundan ibaret. Demişiz ki Türkiye için çok iyi bir fırsat Kobane’ye yardım etsin, silah göndermesine bile gerek yok (Azerbeycan’a olduğu kadar) için yansın yeter. Ne yaptılar? Destek için gidenlere gaz atıyorlardı. Kardeşliğin üzerine kurulabilecek büyük bir fırsat heba ettiler. Yaratılan kırılma devam ediyor, giderek büyüyor. Türk aydınına düşen bunları anlayıp kendi halkına anlatmaktır. Biz mahkeme salonlarında anlatıyoruz. Onların konferans salonlarında anlatmaları gerek. Biz bu dava vesilesi ile Türkiye Cumhuriyeti’ne bunu anlatıyoruz. Kürt halkına da mesajımız barış ve birliktir. Kürtler kendi içinde birliği sağladıkça, ortak bir zeminde buluşmayı kolaylaştırabilir.

‘GENÇLERİ DAĞA GÖNDEREN BİZ DEĞİL SİZSİNİZ’

Kobane sınırında yaptığım konuşmadan sonra Milliyet gazetesinde çıkan başlık ‘barış için el ele.’ Bu konuşmalardan yargılanıyorum. Bir Kürt siyasetçinin verdiği barış mesajını nasıl yıllar sonra çarpıtabilirsiniz? Abim dağa çıkmış, burda siyaset yaptırmamışlar, çıkmış gitmiş. Ben aynı ailenin demokratik siyaseti tercih etmiş oğluyum. Annem oğlunu sağ istiyor. Savaştan, kandan beslenenler kahraman; biz barış dedikçe terörist. Gençleri dağa gönderen biz değil sizsiniz, bu şartları hazırlayanlar. Ben göndermedim. Yapamadı, olmadı. Ben tüm gençler dağdan insin istiyorum. Temsil olunsun çağrısı yap diyorlar bana siz sürekli yapıyorsunuz. Ama beni yargılayan savcıların kaçı dağa göndermiştir. Yardım yataklıktan yargılanacaksa onlar yargılanasın. Kendim kaç defa demişimdir. Gençlerİ siyasete çağırdım Biz bunun için çalıştık.

Bu ülkenin muhafazakarları, Alevileri, Kürtleri, ayrı bir başlık olarak kadınları bir konferansta temsil edebilirler. Seçim çalışmalarında bağımsız olarak söylüyorum. Tüm kesimlerinden onar kişi bir vicdan haritası oluştursunlar. Bu politik bir belge olur, politik ama partiler üstü olur. Abdullah Öcalan da bunu dikkate olur. Bu ülkenin vicdanlı bi sürü insanı var. Elinde silah olana sorumluluk yüklemek değildir siyasetçinin, aydının işi.

‘BİZ BU BEDELLERİ ŞAHSIMIZ İÇİN ÖDEMEDİK’

Bu dava vesilesi ile bu zahmetli günlerde bizim ortaya koyduğumuz duruşumuz ortaya koymuştur, umarım. Bize milyon yıl ceza verseniz de hakikati tarihi gerçekleştirecek bir ceza yok. O yüzden savunmamızı halka kamuoyuna yapıyoruz. (Mahkeme heyetine seslenerek) Sizin de yapacağınız bir şey yok, biliyoruz. Davanın sonuna geliyoruz, biz bu bedelleri şahısımız için ödemedik. Ben Selahattin Demirtaş olarak kimseye kızgınlığım, husumetim yok. Buradan çıkacaksa bir çözüm yolu açılsın. Onurlu bir barışa vesile olsun.

Benden önce savunma yapan tüm arkadaşlarım ulusal ve uluslararası atmosferin ne olduğuna, Merkez Yürütme Kurulu’nun çağrısının bu atmosferde yapıldığına değindiler. Benimki tekrar olacak ama tarihe not etmek için savunmaya devam edeceğim. Arkadaşlarımın tüm savunmalarına katılıyorum.

Değindiğim gibi iki halk arasında kırılma süre geldi, böyle gidecek gibi görünüyor. Sosyolojik kırılmanın, devletin tavrının ne kadar provokatif olduğunun anlaşılması için dönemim medya okumalarının hatırlatmak için okuyayım.

‘(MYK tweetimizden) haftalar önce başlayan bir süreçti’ diyerek ulusal basına yansıyan IŞİD protestoları haberlerini örnek gösterdi

Bir hafta öncesinde IŞİD protestoları ülkenin her şehrinde her saatinde yapılıyor. Bizim tweetimizden önce başlamış bu protestolar. Biz başlatmışız gibi davaya konu oldu, mahkeme de bunun üzerinden tutuklama yaptı.

(Gazete manşetlerini okuyarak) Henüz darbe olmamış, engelleyen kolluk görevlilerinin FETÖ’den yargılandığını biliyoruz. Sınırda bir yandan engelleniyoruz. Bir yandan ambulanslar geçiyor. Sivil toplum olarak partili görevlilerimiz de sırayla nöbet tutuyor. ‘Kobane Kuşatması Çözümü Bitirir’ haberi de o dönemin önemli haberlerinden.

(Haberde yer alan sürecin bu şekilde devam ederse darbe olacaktır ifadelerine ilişkin) Keşke o dönem Türkiye’de darbe olmaz diye yazan köşe yazarlarının metinleri burada olsaydı da okusaydım.

(Haberler arasında Salih Müslim’in Türkiye’ye gelmesi, yardım isteği gibi haberlerin yanı sıra Demirtaş’ın Kobane’ye geçmesine ilişkin manşetleri okuyarak) Haberlerdeki ‘Demirtaş ve birlikteki heyetin görüşmelerin sağlanması için güvenlik güçlerinden izin alarak temaslarda bulunduğu’ ifadelerine de değindi.

Demirtaş çeşitli haber sitelerinin, siyasi partilerin ve platformların ‘Kobane ile dayanışma’ yürüyüşlerinin başladığını ve bunların anlık bilgiler olarak yayınlandığı tweetleri mahkeme heyetine sunarak “Bizim o tweeti attığımız sıralarda ve öncesinde ne oluyordu? Bizim tweetimizden iki saat önce çeşitli illerde yürüyüşler başlamıştı. Şimdi bu tweetlerin hepsi insanlık onurunu korumak için atılmış tweetler ve yürüyüşler. Bizim o sıralarda MYK toplantımız devam ediyor. Bir ara verilmiş. Arada on binlerce kişi sokakta, biz de bir paylaşım yapalım ama barış süreci devam ediyor (hassasiyetimiz de bu yüzden). Ben Başbakanı (Ahmet Davutoğlu) arayayım. Yarına geç olabilir demek istiyorum. O dönem Twitter alemi bu kadar yaygın değil. Milyonlara ulaşılmıyor. Biz tweetle halkına ulaşan bir parti de değiliz. Seçmenimiz de Twitter’da o kadar yok. Bakmayın şimdi partiler Twitter’a sıkışmış. Mahkeme sanıyor ki milyonlara ulaşmış. Kaç kişiye ulaşmış, ulaşılabilir bir bilgi. Cumhurbaşkanı’nın 7 Ekim’de ‘Kobane düştü düşüyor’ açıklamasıdır provakasyonu yaratan.

(Asya Abdullah’ın Türkiye gelişi ve resmi ziyaretlerinden görüntüler göstererek) O günkü atmosferi hatırlamadan unutturulmaya çalışılıyor. Tarihi barış fırsatı kaybedilmesin diye uğraşıyoruz. Cumhurbaşkanı’nın 7 Ekim’de ‘Kobane düştü düşüyor’ açıklamasından sonra ilk öldürülen kişi Van’da bir HDP’lidir. Raporlarda ortaya çıkıyor. Şiddet ortamının yükseldiğini görünce 9 Ekim sabahı ‘Şiddet dursun’ çağrısı yapmışız.

(Farklı gazetelerdeki haberleri göstererek) Hükümetle birlikte çalışmak istiyorum manşeti bile çıkmış. Araştırma önergeleri vermişiz. HDP grubu tarafından soru önergeleri vermişiz ortada bir provokasyonlar var. AKP-MHP önergeleri ile reddedilmiş. CHP’de reddetmiş. (Biz yapmış isek neden soru önergesi verdik) Neden reddetmişler öyleyse. Hakikatin ortaya çıkmasını istemediler.

Şurada gösterdiğim binlerce sayfa savcının ANF’den cımbızlıyarak aldığı konuşmalarımın tamamıdır. Biz NTV’den, CNN’den aldık, Türkiye’den ANF’ye giremiyoruz. Savcı korsan şekilde girip almış. Madem korsan giriyorsunuz, savcı yazı yazsın, ANF de özgürce yayın yapabilsin Türkiye’de.”

Duruşma 8 Ocak Pazartesi saat 10.00’da devam edecek.