fbpx

Sarkis Efendi’nin dediği gibi: “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime” – Hanna Gülenay – Krayt

Paylaş

“Titrerim mecrum(suçlu) gibi,
baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet(zulüm perdesi) çekilmiş,
korkarım istikbalime…”

Hepimizin özellikle de Müzeyyen Senar’dan dinlediği şarkının bestesi, Kemani Sarkis efendiye aittir.

Öyküsü ise oldukça hazindir.

Osmanlı paşa kızlarından İhsan Raif Hanım, babasının zoru ile 13 yaşındayken evlendirilir. Ve İhsan Raif Hanım bu şiirde de kendi yaşanmışlığını dizelere döker…

Sıkışmışlığından olsa gerek Ermenistan devlet yönetimi, küresel güçler ile girdiği ilişkilerde stratejik hesaplarda kısa vadede oldukça zora girdi. Oralardan ve uluslararası kurumlardan da haklı ve iyimser beklentilerinin boşa çıkması ile hazin bir tablo yaşanıyor Dağlık Karabağ’da. Hesap hatalarının bedelini de zavallı Dağlık Karabağ halkı ödüyor.

Dağlık Karabağ’da yaşananlara bakıp da Kemani Sarkis efendinin bestelediği ve bugüne de denk düşen dizeleri düşünmekten kendini alamıyor insan.

Günlerdir Dağlık Karabağ’da yaşanan dramı hep birlikte izliyoruz.

İzlemekle kalmıyor bir kısmımız da kahroluyor. Eee ne demişler, seyredeni bol olunca “ateş düştüğü yeri yakarmış”.

Derler ama aslında yanan ateş herkesi yakıyor. Buna rağmen şu ya da bu nedenle ve çıkarla sessiz kalıyoruz bu drama.

Uygar geçinen dünya devleri ve uluslararası kurumlar adeta timsah gözyaşları döküyorlar. Amerika, İspanya, Fransa bölge halkına para göndereceğini, AB sözcüsü Borell de ihtiyaç duyulduğunda müdahalede bulunacaklarını açıklayarak, insan aklı ile adeta alay ediyorlar.

Daha birkaç gün önce orada Ermenistan ile askeri tatbikat yapanlar başkaları imiş gibi tuhaf bir “samimiyet” ile karşı karşıyayız. Üzülür müsünüz, öfkelenir misiniz ya da Kürt kardeşlerimiz gibi bölgesel topraklarının geleceği için iyimser bir beklentiye mi kapılırsınız?

Buyurun seçin payımıza düşeni…

Ermeniler’den sonra sıra bu kez kimde?

İnsanları doğdukları yerlerden, uygarlıklar ürettiği binlerce yıldır yaşadığı topraklarını askeri işgal ile zoraki göçertilirken seyrederseniz, 1915’ten sonra olduğu gibi, yarın bölgede sıranın kime geleceğini kestiremezsiniz. Zira bütün Kafkasya farklı kültürlerin birarada yaşadığı ve yeraltı, yerüstü kaynakları ile de stratejik olarak son derece zengin bir bölge.

Küresel güçlerin ve bölgedeki İsrail, Türkiye ve İran gibi statüko devletlerin oraya yönelik hesaplar yapması boşuna olabilir mi?

Hepimizin bildiği gibi Azerbaycan küresel dengeleri gözeterek ve gücünü özellikle ağabey Türkiye’den alarak Dağlık Karabağ’ı işgale girişti. Uzun zamandır tartışılmalı olan Laçin Koridoru’nun Azerbaycan tarafından kapalı tutulmasından dolayı da bölge halkı gıda ve ilaç-sağlık sorunları yaşıyordu.

Demografik yapı değiştirilmek isteniyor

Askeri işgal ile bölge boşaltılarak etnik arındırma ile demografik yapı değişime uğratılmak isteniyor. Direnenlerin de katliama uğrama olasılığı da oldukça yüksek. Yakın tarih bunun örnekleri ile doludur. Kürt Halkı da bunu sayısız kere en iyi tecrübe edenlerdendir.

Küresel güçlerin yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları için egemenlik kurma politikalarında, deyim yerinde ise, kurtlar sofrasında otantik Halkları meze ve çerez yaparak pozisyon ürettiği bir süreçte yaşıyoruz.

Kabul edelim ki bu Karabağ’da olduğu kadar Suriye ve Irak’ta, bölgesel Kürt topraklarında da geçerli. Bölgesel statüko devletleri ve küresel güçler egemenlik oluşturma mücadelesinde hiç bir etik kural tanımadan stratejik dengelere göre pozisyon üretmekte mahirler.

Dünyanın gözü önünde bir trajedi yaşanıyor ve herkes seyrediyor. Statükocu bölge devletleri, Küresel güçler ve uluslararası kurumlar seyreder ve gelecek planları yaparken en kötüsü de bu durumundan rahatsız olanlar ne yapabilir sorusu orta yerde duruyor.

Birlikte yaşamı savunan Türkiyeli demokrat çevrelerin sessizliği sorguya muhtaç değil mi?

Siyaset kültürümüze egemen olan “ÖTEKİ” sorunu, demokratik çevrelerde de mi var?

Bu işgalci operasyon saldırganlık Türk, Müslüman hatta Kürt kesimlere yönelik saldırı olsa idi tepki farklı olurdu eminim.

Özellikle ana akım Kürt siyasi çevrelerinin suskunluğu sorguya muhtaçtır biz Ermeniler için.

Suriye ve Irak’ta bölgesel Kürt topraklarına böyle bir askeri operasyon ve işgal söz konusu olsa idi yine böyle sessizlik olurdu muydu sahiden de?

Kürt siyasi çevrelerinin Irak ve Suriye’deki Real politik çıkarları adına Küresel güçler ile ilişkilerini zora sokmamak için sürdürdüğü suskunluk ne kadar ahlaki?

Adeta yaşananlar karşısında üç maymun oynanıyor. Üzücü ve sorguya muhtaç.

Benzer durumları defalarca yaşamış Kürt siyasi çevrelerinin en azından, Otantik Halkların kendi toprakları üzerinde özgürce yaşam iradesine saygı gereği tepki verip, sorunların barışçı ve demokratik temelde diplomatik çözüm taleplerini dillendirebilirler. Zira Artşak’da Otantik Halkların birlikte ve özgür yaşama savunusu, Kürtlerin de ihtiyaç duyduğu bir talep değil mi?

Kendine isteyip başkasına kör ve sağır kalma hali ne kadar inandırıcı ve etik olur? Hepimiz insani değerleri ne kadar içselleştirdiğimiz ile ilgili olarak, hayat ve olaylar karşısında sınanıyor gibiyiz…

Böyle baktığımızda iğneyi başkasına ama çuvaldızı da kendimize batırsak kötü mü olur?

28 Eylül 2023