fbpx

Kader Defteri mi?

Paylaş

Ölüm kayıpların en somut ve en acı olanı. Ölümün bizi bu kadar etkilemesinin kaynağı yaşanmışlıklar, yaşanmamış olanlar, hayaller, yarınlar, pişmanlıklar, anılar, umutlar, söylenmemiş sözler, belki de boşa sarf edilmiş sözler, kendimizi sorumlu tutma, suçluluk duygusu, geç kalma, keşkeler…

Bu yüzden yas tutarız, yasa ihtiyaç duyarız. Kendimizi yeniden donatırız yaşama karşı. Sadece ölen için değil, kendimiz içindir de yas. Birey ve toplum olarak.

Ölüm ve yas ritüelleri her halkta, inançta, kültürde, toplulukta farklılık gösteriyor. Ancak hepsinde ortak olanın ölüye saygı ve ona karşı son görevini yerine getirme kaygısı olduğunu söyleyebiliriz. Acılar hafifletilmek isteniyor böylece. Söyleyecek daha çok şey vardır belki…

Bu ritüeller kimin için peki? Ölenler için mi yoksa kalanlar için mi? Nasıl oldu da her toplumda farklı da olsa ölüm sonrası ortak ritüeller oluştu?

Bu ritüeller acılarımızı ortaklaştırıyor ve ortaklaştırdıkça hafifletiyor. Kim bilir, belki de hayatı geride kalanlar için daha anlamlı, daha yaşanılası yapıyor.

Belki de tanrı ile bir bağ kurmaya çalışıyoruz yas boyunca.

Ya da her neye inanıyor isek onunla.

Ölüler ve diriler

İnsan ölürken mi daha çok ötekileşiyor, yoksa yaşarken mi?

Geldiğimiz yaşadığımız coğrafyada ne ölülerimizi bulabildik ne gömebildik ne de ulaşabildik.

Kimi zaman kargo kutusunda, kimi zaman bir annenin eteğinde, bir babanın sırtında, kimi zaman katır üstünde, kimi zaman buzdolabında, kimi zaman kaldırımda, kimi zaman panzerin arkasında, kimi zaman toplu mezarlardaydılar.

Kimi zaman dipsiz kuyularda…

Paramparça…

 Enkaz altında!

Ve yine toplu mezar…

Günler haftalardır insanlar yoklukta canları pahasına, elleri tırnakları ile enkazı kazıyarak sevdiklerine, yakınlarına ulaşmaya çalışıyor.

Umut…

Ayakta tutan ve tükendiğinde çökerten sihirli kelime.

Umudun tükendiği yerde önce bir boşluk gibi duygusuzluk sarıyor insanı. Sonra yavaş yavaş acı saplanıyor bedene. En azından son görevini yerine getirmek, cenaze töreni yapmak, nerede gömüldüğünü bilmek ve yasını tutarak bir nebze de olsa rahatlamak istiyor. Bu olmayınca arafta kalıyor sanki insan…

Son kez görememek, dokunamamak, sarılamamak…

Acısını sağaltacak, yaralarını saracak bir yol olmalı.

İçinde büyüdüğün toplumun ritüellerine sarılıyorsun umarsızca. O da olmuyor, olamıyor.

Kimin ölüsü bu?

Battaniyelere sarılmış, çöp poşetlerine konulmuş, yan yana dizilmiş cenazelerin arasında dolaşıyor insanlar. Yakınlarını arıyorlar.

Cenaze töreni yok, uğurlama yok, son dokunuş, son bakış yok, yas yok, hatta gerçek anlamda bir mezar bile yok! Tepeleme doldurulmuş bir çukur ve üzerine çakılı tahta parçasına yazılmış bir rakam: 183. Kimin ölüsü bu 183? Kimin yâri, kimin çocuğu, kimin anası, kimin babası?

Yaşatmaktan vaz geçtik, ölüleri dahi defnedemeyen bir devlet! Zenginin parasını kurtarmaya seferber olmuş ama yoksula bir mezarı bile çok gören devlet!

Toplu mezar uzmanı yetkililer. Saygısızca! Vicdansızca! Hukuksuzca!

Devlet suçunu gömerek örtmek ister gibi davranıyor adeta. Erdoğan iktidarı tüm beceriksizliğini, yolsuzluğunu, vurgunculuğunu enkazın altına, toplu mezarlara gömmek istiyor. Sadece kader defterine yazılsın istiyor. Diriler ölülerinin hesabını sormasın istiyor…  

Ama yok öğle yağma! Biz de kendi defterimizi tutuyoruz ve zamanı gelince açacağız tüm sayfalarını. Bakalım o zaman ne yazacak “Kader Defteriniz”?

25.02.2023