fbpx

Barışa tecrit, depreme OHAL

Paylaş

Kürt halk Önder’i Abdullah Öcalan’a dönük Uluslararası Komplo’nun 24. Yılındayız. Bu 24 yılın büyük kısmını İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevinde ağır tecrit altında geçirdi Reber Öcalan. İmralı’da Öcalan’a uygulanan tecrit öce tüm Kürdistan’a 15 Temmuz’dan sonra ise ülke geneline yayıldı. 

Bu tecritçi, OHALci kafa yakın tarihin en büyük felaketlerinin biri olan Maraş Pazarcık merkezli ve Suriye, Kürdistan, Türkiye’nin pek çok ilini etkileyen 6 Şubat depremine de OHAL’le yanıt verdi. Bu çapta bir doğal afet için yapılması gereken ilk şey toplumsal bir seferberlik ilan etmek olmalıyken, her sorunu tecritle, baskıyla, yasakla kontrol altına almak isteyen zihniyet OHAL ilan etti. Devlet Öcalan’la meşrulaştırdığı hukuk dışı uygulamaları, üstesinden gelemediği olayları zapturapt altına almak için her zaman kullanır duruma geldi.

Kürt sorunu mu Türklük sorunu mu?

Türklük kimliği üzerine kurulan TC kurulduğundan bu yana kendisini öteki halklar üzerinden ifade ediyor. Hain Ermeni, gavur Rum, pis Arap, bölücü Kürt diye uzayıp gidiyor düşman halklar listesi. Oysa Türkiye’yi bir halklar mezarlığına çeviren Ermeniler, Rumlar, Kürtler değil, Müslüman-Sünni-Türk deli gömleğini bu ülkeye giydirenlerdir.  Kendilerinden başka dine, dile, ırka tahammül etmeyenlerdir.

Tekçilik’te tekelleşen bir devlet zihniyeti var. Bu zihniyet kendisi dışındaki hiçbir kimlikle barışık yaşamayı başaramıyor. Her farklılığı “devlet ve beka” sorunu olarak görüyor. Farklı kimlik ve kültürleri, bölücü, terörist diye yaftalayarak aynı zamanda halklarımızın ortak mücadelesini ve kurtuluşunu da engellemeyi hedefliyor. Böl-parçala-yönet, daha olmadı yok et taktiğini kuruluşundan bu güne kullanmaya devam ediyor.

Kürtler, Aleviler…

Deprem ağırlıklı olarak Arap Alevilerin ve Kürt Alevilerin, genel olarak Kürtler yaşadığı bölgede gerçekleşti. Türk devleti adeta bir etnik kıyım yapar gibi yaklaştı depreme. Günlerce devlet kurumlarını harekete geçirmedi. AFAD, Kızılay, Sivil Savunma gibi organizasyonları hızla deprem bölgesine sevk etmek şöyle dursun, bölgeye desteğe giden, dayanışma taşıyanları engelledi.

Hiç kimse Erdoğan iktidarının ve devletin bu tutumunda bölge halkının Alevi, Arap ve Kürt kimliğinin etkili olmadığını söylemesin! Devlet aklı bir kez daha “sorunlu bölgenin” nüfus yapısını değiştirmeye soyunuyor belli ki. Her türlü melaneti “allahın lütfu” olarak kullanan Erdoğan, deprem afetini de kendi iktidarı için kullanmaya çabalıyor.

“Yağmacı Suriyeliler”

 Depreme OHAL’le müdahalenin bir gerekçesi olması lazımdı, onu da kendileri üretti. Malum, Türk devleti bir “düşman”a dayanmadan ayakta duramıyor. Bu kez “Suriyeliler” ortak düşman yapılmaya çalışıldı.

Erdoğan’ın desteklediği cihatçı çetelerin başlattığı savaş sonucunda Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeli göçmenler yönelik bilinçli bir şekilde yükseltilen ırkçılık, göçmen düşmanlığı tam da deprem sahasında kullanılacak malzemeydi. Nazi artığı faşist Ümit Özdağ’ın da özel çabasıyla depremin, OHAL’in faturası Suriyeliler kesilmek istendi.

Devletin üzerine düşen görevi yapmaması sonucu insanların zaruri ihtiyaçlarını gidermek için marketlerden malzeme alması, birkaç kendini bilmezin (Türk, Kürt, Arap ya da Suriyeli fark etmez) yanlışı üzerinde “yağmacı Suriyeliler” diye medyaya servis edildi.

Öyle ki, kurtarma çalışmalarına katılan Suriyeliler dahi linç edildi. İnsanlar Suriyeli oldukları anlaşılır da göçük altından çıkarılmazlar diye “Kimse var mı?” çığlıklarına yanıt veremedi.  

Kontrolündeki yandaş medya ve öne sürdüğü mayın eşeği Ümit Özdağ’ın ajitasyonuyla “yağmacı” olarak hedefe oturtulan Suriyeliler, hem halkın öfkesinin yönünü çevirmek için hem de OHAL’in gerekçesi olarak kullanıldı.

Devlet nerede?

10 gündür halkların sorduğu soru “nerede bu devlet”?

Hayatta kalabilmek için kritik önemdeki günlerde ortada görünmeyen devlet son günlerde deprem bölgesinde kendisini göstermeye başladı.

Ne zaman ki halk demokratik kitle örgütlerinin desteğiyle kendi yaralarını kendisi saracak noktaya geldi, devlet sahneye çıktı. Ama savaşa gider gibi. Postalları, silahları, askerleri, polisleriyle kendi ülkesini işgale gider gibi geldi deprem bölgesine. Kürtlere yönelik deneyimlerinden elde ettiği tecrübeyi arkasına alıp kayyumlarıyla geldi. Deprem dayanışması gönüllülerinin dişiyle, tırnağıyla, çok zorlu koşullarda gösterdiğin insan üstü eforlarıyla kurduğu dağıtım merkezlerine el koymak için geldi. Gasp için yani. Ganimet toplamak için…

Devletin başındakilerin küfürleri, depremzedelere ve dayanışma gönüllülerine cop, silah, gözaltı olarak yansıdı. Devlet nerede diye sormak kimin haddi olabilir? Eğer sorarsan da karşında tam teçhizatlı devleti bulursun tabi! Devlet dediğin başka nedir ki zaten!

Halkın öz örgütlülüğü

Sadece olumsuzu konuşmayalım. Devletin ve iktidarın her türlü fitnesine rağmen halkalarımız arasında müthiş bir dayanışma oldu. Van’dan Hatay’a, Edirne’den Maraş’a birbirimizin yarasını sarmaya çalıştık. Yurtiçinden ve dışından milyonlarca insan dayanışma elini uzattı birbirine. Devlet yoktu ama demokratik kitle örgütleri, demokratik siyasi partiler, dayanışma gönüllüleri adeta halkın özörgütlülüğünü oluşturdular bu büyük felaket karşısında.

Aslında devlet karışmadığında halkın nasıl kendi örgütlüğünü yaratabildiğini gördük bu dar zamanlarda. Dayanışmayı gördük, paylaşımı gördük, birliği gördük, duygudaşlığı gördük.

Bu devlet bunca zulme rağmen tecrit kültürünü, kutuplaştırmayı halklarımıza kabul ettiremedi. Her ne kadar kimliksiz bir azınlık bu azgın iktidara tebaalığı kabul etse de, halkın çoğunluğu birbiriyle kucaklaşmaya hazır.

Tecriti bitirecek olan da, yaralarımızı saracak olan da, barışı, eşitliği, özgürlüğü sağlayacak olan da devlet değil, kendi öz gücümüzdür. Deprem bunu çok açıkça ortaya koydu, şimdi yine kendi özgücümüze dayanarak bu asalakları sırtımızdan atma zamanı.