Türkiye her seçim döneminde olduğu gibi bu dönem de sürece katliam, kaos çağrıları ve savaş çığırtkanlığı ile seçim startını vermiş oldu. Hiçbir diktatörün sadece seçimle gitmeyeceğini tarihten öğrenmiş bulunuyoruz. Gideceğini anladıkça saldırganlaşan, adeta elinde pimi çekilmiş bomba ile dolaşan bir diktatör ve onun tek adam diktatörlüğü var karşımızda. Herkese tehditler savuran, emirler veren, bir gece ansızın İstanbul sözleşmesinden çekilen, Parti kapatma emrini veren, Kürtleri ölüm ile tehdit eden, Alevilere had bildiren, LGBTİ+ları hedef tahtasına koyan, doğayı beşli çeteye ve yandaş müteahhitlere peşkeş çeken bir diktatör. 2015’ten bu yana “Kobane düştü düşecek” kabusu ile bölgeyi savaş alanına çeviren bir savaş makinası.
2015 Türkiye’sinde bile hile, gasp ile seçimlerde zar zor yüzde 40,9 oy almıştı Erdoğan. Şimdi çok daha zor durumda girecek seçimlere. Toplumun ezici kısmı yoksulluk, büyük kısmı açlık sınırının altında yaşıyor. İşsizlik artıyor. Hayat pahalanıyor. Özgürlükler kısıtlanıyor. Yasaklar artıyor. Ve Erdoğan’ın ilk geldiği zamanlarda elinden düşürmediği Kuran da artık onu kurtarmaya yetmiyor. Bu seçimde kediler de trafoya giremeyecek üstelik, tüm muhalefet nöbette!
Çözülme başlıyor
Erdoğan toplumun büyük kesimi nezdinde bütün kredisini tüketmiş durumda. İç çatışmalar, mafya hesaplaşmaları, istifalar bu durumun açık belirtileri aslında. Eski gücünü kaybettikçe çözülme başlıyor. Zamana yayılmış biçimde yola beraber çıktığı arkadaşlarından başlayan tasfiye çizgisi, suç ortakları Davutoğlu ve Babacan’ın ayrılıp parti kurmalarıyla başka bir aşamaya geçmişti. Şimdi ise Soylu’yla birlikte adeta “sopa zoruyla” bir arada tutmaya çalıştığı zemin de ayağının altından kaymaya başlıyor. Devlet Bahçeli ona, o Devlet Bahçeli’ye ayara veriyor, iç hesaplaşmalar, tehditler, şantajlar içerideki kırılma anını yakınlaştırıyor.
Ve bütün bunların sonucunda kaybetme ihtimalini de düşündüğünden emin olabileceğimiz Erdoğan kaçacak yerini de ayarlıyordur büyük olasılıkla. İktidarı boyunca en çok ihlal ettiği hak, hukuk, adalet iktidardan düştüğünde ihtiyaç duyacağı ilk şey olacak.
Çapsız muhalefet
Erdoğan cephesinde hal böyle iken karşısındaki Millet İttifakı’nda durum nasıl peki? Sunulan deklarasyona bakılırsa çok da farkı yok Cumhur İttifakı’ndan. Neticede beraber yürüdüler bu yolların büyük bölümünde…
Kader (konjonktür) karşı karşıya getirmiş gibi olsa da ortak kaderi pay ediyorlar aralarında. Zira bugün açıklanan Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde ülkenin bu halde olmasının en temel nedenlerinden biri olan Kürt sorununun yanından dahi geçilmiyor. Yanından geçmeyi bırak, 9 ana başlık altındaki 75 alt başlıkta 2 bin 300’den fazla maddede tek kelime “Kürt” dahi geçmiyor. Kadınlar için hayati anlam taşıyan İstanbul Sözleşmesi’nden bir kez de Millet İttifakı tarafından çıkılmış. Aile birliğini korumak adına LGBTİ+ ve cinsiyet ayrımcılığına karşı tek kelime yok. Aleviler yine sırra kadem basmış. İşçilerin hakları yok ama Sermayenin yeri çok. İşsizlik ve yoksulluğu daha geniş bir sadaka programıyla çözülmesi öngörülmüş.
Yani aslında en temel sorunların çözümüne ilişkin yeni hiçbir şey yok. Altılı masadan çıka çıka tek bayrak, tek millet, tek dil, tek ırk, tek söz çıktı. Hali hazırda var olan faşizan politikada çıtayı aşağı çekerek, halkı manipüle ederek seçimi kazanmayı hayal ediyorlar. Şaşırmıyoruz. Biz Kürtleri, kadınlar, Alevileri, LGBTİ+ları, işçiler AKP’yle yok sayılmaya başlamadık. Öncesi de malumumuz… Şimdi Millet İttifakı tekrar AKP öncesine dönelim diyor anlaşılan. Yemezler!
Kürt halkını katlederek bugüne geldiklerini unutmadık. Terör ile mücadelede estirdikleri terör hala tenimizde işle. Kürt yok, dili yok, kendisi yok ama oyu var! O oylar da kendi adaylarına değil size gelsin!
Cinsiyetler yok. Ezilenler yok. Eşitlik yok, demokrasi yok. Yokluğun içerisinde yokluk sunuluyor Türkiye halkına Kürtlere, kadınlara, ezilenlere karşı.
Bütün bunlar olup biterken bugün 6 yaşında evlendirilen H.K.G.’nin davası başladı. Adliye önünde toplanan tarikat mensupları, Allahuekber nidalarıyla çocuklara yönelik tacizi, tecavüzü, çocuk evliliğini inanç kisvesi altında açıktan savundular. Bu ne idüğü belirsizlerin nerden geldiklerini, kimden cesaret aldıklarını iyi biliyoruz. Altılı masa bu tabloya dahi bir tek kelime etmiyor, edemiyor.
Başarabiliriz!
Bu seçimde denize düşen yılana sarılmayacak. Faşist iktidarın tek gerçek muhalefet partisi olan HDP’ye yönelik saldırıları siyasetten umudunu kesmiş, seçimlerde sandığa gitmeyecek seçmeni de harekete geçirdi. HDP’nin hazine yardımının kesilmesi, Kobane ve kapatma davası HDP’ye yönelik sahiplenmeyi daha da arttırdı. HDP’nin öncülük ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı etrafında insanlar kenetlenmeye başladı ve bu kenetlenme dalga dalga yayılıyor. Kadın hareketi her zamanki kararlığı ile gerici karanlığa meydan okuyor.
Faşist AKP-MHP ittifakına ne de restorasyoncu Millet İttifakına mahkum değiliz. Kendimize güvenip kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirebilirsek, çevremize, elimizin, sesimizin ulaşabileceği her yere gerçek demokratik seçeneği taşıyabilirsek diktatörü devirir, barışın, eşitliğin, özgürlüğün yolunu açabiliriz. Daha önce başardık yine başarabiliriz!
31.01.2023