Dünya genelinde yükselen siyasi gerilim Türkiye’deki kritik eşiği daha da karmaşık hale getiriyor. İç ve dış dinamikler, tarihsel ve aktüel gerilimler hepsi üst üste biniyor.
Ayrıntısını herkesin takip ettiği bu kritik süreçte sahada herkesin malumu 3 ana hat görünüyor. Bunlardan birincisi liderliğini Erdoğan’ın yaptığı dinci – milliyetçi AKP-MHP çizgisi. Kendilerini “Cumhur İttifakı” olarak adlandıran bu blokun tarihsel ve güncel kriz dinamiklerine sunduğu çözüm, olabildiğince islamcı ve türkçü ideolojiyle manipüle etme, edemediklerini ise baskı, şiddet, tehdit, gözaltı ve tutuklamayla bastırma ve sindirme.
İkinci hat ise başını CHP /Kılıçdaroğlu’nun çektiği seküler (büyük oranda) – ulusalcı – restorasyoncu hat. CHP, İYİ Parti, Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’den oluşan bu blok da kendisine “Millet İttifakı” diyor. Bu blokun “Tek Adam İktidarı” olan Cumhurbaşkanlığı sisteminden parlamenter sisteme dönüş konusundaki perspektifi önemli olmakla birlikte, Türkiye’nin temel sorunlarına (Kürt sorunu, Alevi sorunu, temel özgürlükler, tarihsel yüzleşmeler, vs.) yaklaşımında Cumhur ittifakından anlamlı bir farklılığı görünmüyor. Millet İttifakının en genel anlamıyla vaadi, AKP öncesi rejimin yeniden restore edilmesi.
Sistem partilerinin oluşturduğu her iki ittifakın da kapitalizm ve patriyarkayla kategorik bir sorunları olmadığını söylemeye dahi gerek yok. Birisi faşizmle, diğeri ucube bir burjuva demokrasisiyle (siz diktatörlüğü olarak okuyun) sistemi daha verimli çalıştırabileceklerini iddia ediyorlar. Tabi ki emekçiler ve ezilenler için değil!
Üçüncü hat ise merkezinde kendisi de bir ittifak olan HDP’nin olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı. Çatı Partisi Girişimiyle başlayan, oradan HDK’ye ve sonrasında HDP’ye evirilen tarihi ittifak, esas olarak Kürt Özgürlük hareketiyle batıdaki enternasyonalist sosyalistleri, feministleri, ekolojistleri, demokratları biraraya getirdi. Halihazırda doğrudan Kürt Özgürlük Hareketinin siyasi partisi olan Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) yanı sıra, Sosyalist Yeniden kuruluş Partisi (SYKP), Yeşil Sol Parti, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Devrimci Parti, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) HDP’de tarihi ittifak yapan siyasal güçleri oluşturuyor. Emek Özgürlük İttifakı’nda ise HDP’de birarada siyaset yapan bu sosyalist bileşenlere Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu da (SMF) eklenmiş oldu.
24 Eylül’de kuruluşunu kamuoyuna ilan edecek olan Emek ve Özgürlük İttifakı, sahadaki üç ana hattan Türkiye Cumhuriyetinin tarihsel ve güncel sorunlarına emekçiler ve ezilenler lehine siyaset üretmeye aday olan biricik ittifak.
Avrupa cephesi
Buraya kadarki girizgah, Avrupa’daki Türkiyelilerin siyasal pozisyonlarını belirleyen güç odaklarını neler olduğunu özetlemek içindi.
Yurt dışında yaşayan 6,5 Milyon Türkiye vatandaşının yaklaşık 5,5 Milyonu Avrupa’da yaşıyor. Avrupa’daki Türkiye vatandaşı nüfusunun 3 Milyonu ise Almanya’da. Almanya’yı Fransa ve İngiltere takip ediyor.
Türkiye siyasetinde belirleyici olan bu üç ana hat, aşağı yukarı Avrupa’daki Türkiyeliler arasında da belirleyici durumda. Geçmişten bugüne farklı izler üzerinden varlığını sürdürse de bugünkü kamplaşmalarda İslamcı – Türkçü, seküler – ulusalcı ve sol-sosyalist-yurtsever taraflaşmaları toplumun büyük kesiminin siyasal duruşunu belirliyor.
İslamcısından milliyetçisine, sekülerinden ulusalcısına Avrupa’da yaşayan Türkiyelilerin büyük kesimi yaşadıkları ülkenin sol-sosyal demokrat ve yeşil partilerini destekliyorlar. Bu partilerin göçmenlere yönelik ve ırkçılığa karşı politikaları Türkiyeli nüfusu sola yaklaştırırken, söz konusu Türkiye politikası olduğunda herkes kendi siyasal kampına göre pozisyon alıyor. Avrupa’da sosyalist – sosyal demokrat partiden aday olanlar dahi Türkiye siyasetinde AKP’den, MHP’den yana tutum alabiliyor.
Tabi burada çuvaldızı kendimiz batırmak zorundayız. Bu büyük çelişkiye rağmen Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türkiyeliyi ırkçılık karşıtı, eşitlikçi, özgürlükçü, enternasyonalist bir çizgide örgütlemeyi başaramıyoruz. Oysa bu çelişkileri anlatabilmek, gösterebilmek için çok zengin malzemeye sahibiz Avrupa’da.
Safları yeniden kurmalıyız
Bu tablo “ne yapalım, halkımız çok geri” diyerek kabullenip geçebileceğimiz bir tablo değil. Türkiye’de HDP’yle yolunu açtığımız, Emek ve Özgürlük İttifakıyla genişletmeye çabaladığımız, sistemin her iki kanadından bağımsız demokratik alternatifi Avrupa’da da örmek, büyütmek zorundayız.
Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bu süreç içerisinde bir yandan faşist AKP-MHP iktidarına karşı en geniş kesimi harekete geçirirken, diğer yandan bu dinamizmin statükocu güçlerin restorasyoncu kalelerinde eriyip gitmesini engelleyebiliriz.
30-40 yıldır göç etmiş ya da Avrupa devletlerinde doğmuş büyümüş olmasına rağmen her daim “öteki” olarak hissettirilmekten kurutulamayan, her kriz anında direk hedef haline gelen, kendini tam olarak ne geldiği ne kaldığı yere ait hissedemeyen milyonlarca emekçi Türkiyeli, Kürdistanlı göçmenle ülkedeki kutuplaşma duvarlarını aşacak bir dil, yol bulabiliriz. Türk devletinin ve AKP-MHP iktidarının manipüle, ülkedeki kaos, çatışma, kutuplaşma atmosferinin apolitize ettiği milyonlarca göçmen nezdinde emek, özgürlük, eşitlik, barış ve demokrasi değerlerini yüceltmeyi, yaygınlaştırmayı sağlayacak bir huruç harekatı başlatabiliriz.
Seçimler ve Avrupa
Mesele elbette sadece seçimler değil ancak önümüzdeki dönemin en belirleyici mücadele alanlarından birinin de sandıklar olacağı aşikar. Avrupa’daki sandık sonuçlarını göz önüne aldığımızda bugüne kadar ki başarılarımızı, başarısızlıklarımızı, potansiyellerimizi ve imkanlarımızı daha net görebiliriz.
TBMM’de 2012’de yapılan düzenlemeyle yurtdışında yaşayanlar da Türkiye’deki seçimler için oy kullanmaya başladı. 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanan yurtdışı seçmen sayısı 530 bin iken, 7 Haziran 2015 Seçimlerinde 1 Milyon 56 bin, 1 Kasım 2015 Seçimlerinde 1 Milyon 300 bin, 16 Nisan 2017 Referandumunda 1 Milyon 400 bin, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerinde 1 Milyon 525 bin kişi Türkiye seçimleri için oy kullandı. Her ne kadar seçime katılanların sayısı artmış olsa da toplam seçmen sayısı düşünüldüğünde ve oy dağılımına bakıldığında daha yapacak çok fazla işimiz olduğu açık.
En son seçimlerde 61 ülkede, 123 temsilcilikte, 3379 sandıkta oy kullanma hakkı olan toplam 3 milyon 32 bin yurtdışı seçmeni mevcuttu. Ve toplam seçmenin ancak yüzde 50’si sandık başına gitti. Örneğin 1 milyon 443 bin 585 seçmenle en fazla kayıtlı seçmene ev sahipliği yapan Almanya’da oy kullanım oranı 717 bin 992 oyla ancak yüzde 49.74’e ulaşabildi. Ve daha acısı şu ki, yurtdışında kullanılan toplam oyun yarısına tekabül eden Almanya oylarının yüzde 65’in Erdoğan ve yüzde 56’sını Cumhur İttifakı aldı. HDP toplam yurt dışı oy oranında yüzde 17,12’yle ikinci parti olmayı başarsa da AKP-MHP ittifakı toplam oyun yüzde 53’ünü alarak açık ara birinci oldu.
Hem genel siyasal konumlanışların hem de seçim sonuçlarının açıkça ortaya koyduğu üzere önümüzdeki süreçte rutinlerimizi kıracak ve mevcut saflaşmaları dağıtarak yeniden biri dizilimin önünü açacak bir mücadele yürütmediğimiz sürece durumu değiştirme imkanımız yok.
Diğer güçlerin de bu süreçte varlık yokluk mücadelesi yürüttüğünü, dünya – Avrupa konjonktürünün aleyhimize çalıştığını da göz önünde bulundurursak yükümüzün daha da ağırlaştığı aşikar. AKP-MHP islam- türk paradigmasını, Avrupa’daki göçmen düşmanlığını ve islamafobiyi en temel örgütlenme enstrümanları olarak kullanırken, CHP Erdoğan karşıtlarını ve sekülerleri kendi etrafında toplamaya çalışıyor.
Ancak bizim öyle bir avantajımız var ki başka hiç bir şeyle karşılaştırılamaz: örgütlü halk gerçekliği. Kürt halkının da, Kürt halkının merkezinde durduğu HDP’nin de bunca ağır saldırıya rağmen ayakta kalabilmesinin sihirli gücü işte bu örgütlü halk mücadelesi. HDP’de bir araya gelen Kürt halk hareketi ve batının enternasyonalist güçleri “Emek ve Özgürlük İttifakıyla” örgütlülüğünü bir halka daha genişletmiş oldu. Şimdi yapmamız gereken bu örgütlülüğü kitleler içerisinde yaygınlaştırmak, umutsuz ve umarsızca sistem güçlerinin peşine takılan emekçi kitleleri emeğin, barışın, özgürlüğün ve eşitliğin bayrağı altında toplamaktır.
Tuncay Yılmaz
22.03.2022 – Bern