fbpx

‘Reel sosyalizm’in mezar kazıcısı olarak Gorbaçov – Yücel Özdemir

Paylaş

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin (SSCB) son Devlet Başkanı Michael Gorbaçov’un Moskova’daki hastanede hayatını kaybetmesinden sonra Alman basınında atılan başlıkların çoğu, övgü ve methiye doluydu. Bunlar arasında muhafazakar Die Welt gazetesinin “Tarihin kapısını çalan adam”, Süddeutsche Zeitung’un ”Tarladan dünya politikasına”, Spiegel Online’nin “Gorbaçov: Romantik bir siyasetçiydi” ve ülkenin en çok satan bulvar gazetesi Bild’in “Gorbi, Almanya senin önünde diz çöküyor” başlıkları dikkat çekiciydi. Muhtemelen Avrupa’nın diğer ülkelerinde ve ABD’de de gazeteler ve televizyonlar benzer başlıklarla Gorbaçov’un ölüm haberini verdiler. Alman siyasetçiler tarafından sosyal medya üzerinden yayımlanan mesajlarda ise asıl olarak iki Almanya’nın birleşmesine yaptığı katkılardan ötürü “teşekkür bir borç” olarak sıralanıyordu.

Hiç şüphe yok ki; 2 Mart 1931’de bir Rus kolhoz çiftçisi babanın, Ukraynalı bir annenin çocuğu olarak Kuzey Kafkasya’daki Stavropol bölgesindeki Privolnoye köyünde doğan, Moskova’da hukuk öğrenimi gören, 1952’de Sovyetler Birliği Komünist Partisine (SBKP) üye olan Gorbaçov’un, 1985’den itibaren partinin genel sekreteri olarak başını çektiği “Prestroyka” (Dönüşüm) ve “Glasnost” (Açıklık) politikası, hem devlet kapitalizmine dönüşen “reel sosyalizm” hem de genel olarak 20. yüzyıl dünya politikası açısından önemli bir dönemeci ifade ediyor. Batılı emperyalistler ülkelerin temsilcilerinin bugün Gorbaçov’dan övgüyle söz etmelerinin nedeni, Stalin’in ölümünden sonra Nikita Kruşçev ile başlayan emperyalizmle uzlaşma ya da “Barış içerisinde yaşama” politikası, tarih tekerleğinin ileriye değil geriye çevrilmesini ifade ediyordu. Lenin ve Stalin döneminde, bütün zorluklar ve engellere rağmen, sosyalizmin inşası, faşizme karşı verilen mücadele SSCB’den başlayarak dünya tarihinin işçi sınıfı ve ezilen halklar nezdinde ileriye doğru ilerlemesini amaçlarken, asıl olarak Kruşçev ve Leonid Brejnev ile “reel sosyalizm” adına geliştirilen “devlet kapitalizmi” ve “bürokratik devlet” süreci Gorbaçov’la zirveye ulaşarak, Batılı kapitalist ülkelere teslimiyete kadar vardı. Bütün bunlar yapılırken “komünizme geçiş” söylemi ise hiç elden bırakılmadı. Asıl hedeflerinin komünizm değil de kapitalizm olduğu gerçeği ise sonradan açık olarak görüldü.

Gorbaçov anahtarı Batı’ya teslim etti

Denilebilir ki; Gorbaçov 1950’lerin ikinci yarısında başlayan bir sürecin son halkası olduğu için bugün Batılı kapitalist ülkelerde övülüyor. Övgüler çoğu zaman gerçek dışı, abartılı anlamlara kadar da vardırılıyor. Örneğin Tagespiegel gazetesi dün “Tek bir insan dünyayı değiştirebilir mi? Evet, o yapabildi” başlığını atmıştı. Eğer, bir sürecin sonu değil de başlangıcı olsaydı tek bir kişiye yüklenen misyon öne çıkarılabilirdi. Sonuçta tarihin ilerlemesi ya da gerilemesinde liderlerin rolü küçümsenemez. Ancak, Gorbaçov’un yaptığı geriye giden arabayı durdurup, anahtarı Batı’ya teslim etmekten ibaret. Ne eksik ne fazla…

Bu nedenledir ki; bugün Batılı ülkeler tarafından adından bolca övgüyle söz edilen Gorbaçov, ülkesi Rusya’da, izlediği teslimiyetçi çizgi işçi sınıfı ve halklar aleyhine olduğu kısa sürede gün yüzüne çıktığı için adeta istenmeyen şahsiyet haline gelmiştir. 1996’de kurduğu sosyal demokrat çizgideki parti ile seçimlere katıldığında ancak yüzde 0.5 oy alabilmişti.

Batının şaklabanı olarak Gorbaçov

Alman basınında “20. yüzyılın en önemli siyasetçilerinden” biri olarak gösterilen, Nobel Barış Ödülü verilen Gorbaçov’un “Prestroyka” ve “Glasnost” politikalarını hayata geçiren “tek adam” algısı da öne çıkarılıyor. Bütün Batılı ülkelerin liderleri Gorbaçov’un ölümü nedeniyle övgü dolu mesajlar yayımladı. ABD Başkanı Joe Biden’ın mesajındaki “Kariyerini riske atarak girdiği yol güvenli bir dünya ve milyonlarca insana özgürlük getirdi” cümlesi dikkat çekici.

Denilebilir ki; Gorbaçov ve ondan sonra gelen Boris Yeltsin’i kendi politikalarına yedekleyerek kullanan Batılı kapitalist-emperyalist ülkeler, sonra bunları eğlenecekleri birer maskot haline getirdiler. Gorbaçov işi biraz daha ilerleterek Pizza Hut’un, Avusturya demir yollarının ve Louis Vuitton çantalarının reklamlarında oynamaya kadar vardırdı. “Emperyalizm amacına ulaştıktan sonra kullandığı iş birlikçilerini süpürüp bir kenara atar” tanımlaması Gorbaçov için de geçerli elbette. Sonradan başına gelenler bunu doğruluyor.

Almanya’nın Gorbi sevgisi

Gorbaçov’un ölümü, Rusya’dan çok Almanya’da haber konusu olmuş gibi görünüyor. Başbakan Olaf Scholz, Meseberg Sarayı’ndaki Bakanlar Kurulu toplantısında yayımladığı mesajda Gorbaçov’dan “Avrupa’da demokrasi ve özgürlüğü sağlayan devlet adamı” olarak söz etti. Yine Hristiyan Demokratlar cephesinde de pek çok övgü dolu açıklama yayımlandı. Yeşillerden Jürgen Trittin de “Bild” gazetesi gibi “Barışın büyük politikacısı önünde diz çökenler” arasındaydı.

Gorbaçov’u Almanya’da bu denli önemli kılan ise elbette, iki Almanya’nın birleşmesi için göstermiş olduğu çabaydı. Bugün Süddeutsche Zeitung’da Lars Langenau’nun yazısına Almanya Eski Başbakanı Helmut Kohl, Newsweek dergisine yaptığı açıklamada Gorbaçov’u Adolf Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’e benzettiği hatırlatılıyor. Aynı Kohl, daha sonra Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleşmesi için Gorbaçov’a teşekkür etti.

Langenau’nun aynı yazıda, 1989’un sonbaharında Doğu Berlin’e Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin (DDR) 40. kuruluş törenlerine katılmak üzere gelen Gorbaçov’un deftere “Hayat geç kalanı cezalandırır” cümlesini yazdığı da hatırlatılıyor. Yani, dönemin DDR Başkanı Erich Honecker’e fazla direnmeme mesajı veriyor. Özetle, Doğu Almanya’nın Batı Almanya tarafından şartsız yutulmasının vizesini Gorbaçov verdiği için, bugün yad ediliyor ve el üstünde tutuluyor.

Dünyanın hali ve Gorbaçovlara verilen ders

Gorbaçov ve arkadaşlarının “Glasnost” ve “Prestroyka” söylemiyle “reel sosyalizmi” resmi olarak mezara gömmesinin, SSCB’yi dağıtmasının üzerinden tam 31 yıl geçti. Bugün geriye dönüp bakıldığında dünyanın pek çok açıdan “reel sosyalizm”in olmadığı dönemden daha kötü olduğu ortada. SSCB döneminde bir arada yaşayan halklar arasında milliyetçilik zehri salınarak düşmanlıklar körüklendi. Yugoslavya kan ve savaşla parçalandı, SSCB çatışı altında bir arada yaşayan Rusya-Ukrayna, Azerbaycan-Ermenistan, Rusya-Gürcistan savaşan ülkeler haline getirildi. Gorbaçov’un Avrupa’ya “barış getirdiğini” ileri sürenler madalyonun bu savaş ve sömürü yüzünü görmek istemiyorlar. Keza “reel sosyalizm”in çökmesiyle zafer sarhoşluğu içine giren dünya burjuvazisi, işçi sınıfı ve emekçilerin sosyalizm sayesinde kazanılan pek çok ekonomik ve demokratik hakkını gasbetti ve etmeye devam ediyor. Yoksulluk, işsizlik, açlık, sefalet her yerde. En kötüsü ise sosyalizme, “daha iyi bir dünyaya” dair umutlar yok edildi. Gorbaçovların sosyalizmin kötü bir versiyonu olan “reel sosyalizmi” mezara gömmesinin insanlığa bedeli ağır oldu.

Bu nedenledir ki; bugün egemen sınıflar Gorbaçov’u överken, işçi sınıfı, emekçiler, sosyalistler ve komünistler haklı olarak hayırla anmıyor ve anmayacak da.

Kaynak: Evrensel