Sözlü kültür çalışmaları ile ilgili dezenformasyon örnekleri asla bitmiyor. Önceki hafta “Ankara’nın taşına bak” ezgisinden bahsetmiştim. Bu konu üzerine biraz daha araştırma yaptığımda kırımların en büyüğünün, halk ezgileri üzerinde yapıldığını farkettim. Sözlü kültür çalışmalarından olan ezgilerin değiştirilmesi daha kolay geldiğinden ve sözlü kültürün yok edilmesi topluma ait hafızayı yok ettiğinden olsa gerek, ezgilere yönelim bu alanda önemli bir boyutu kaplıyor. Yapılan bu yok etme çabalarının en büyük destekçisi de kullanılan terimler. Örneğin aranjman kelimesi. Başkalarına ait müzikleri alıp, üzerine sözler yazıldığında ortaya çıkan ürüne “aranjman” denmesi, aslında çok basit ve temel bir kırım çalışması örneği.
Sözlü kültür çalışmalarına yönelik yapılan bu tarihi yok etme çabalarını iki örnekle daha iyi anlatabiliriz.
‘Memleketim’
1974’te Ayten Alpman tarafından “Kıbrıs Barış Harekatı” üzerine yazıldığı belirtilen “Memleketim” şarkısı bu örneklerden biri. Özellikle 12 Eylül faşist darbesinde işkencehanelerde süresiz çalınmış, hepimizin beynine kazınmış olan Memleketim şarkısının bestesi, Türkiye’de faşist geleneğin temel düşmanlarından Yahudi halkına ait.
1974 yılında Ayten Alpman tarafından seslendirildikten sonra büyük bir popülariteye ulaşan şarkının söz yazarı, kendisiyle yapılan bir röportajda eseri ilk kez Fransız sanatçı Mireille Mathieu’dan duyduğunu söylüyor ancak bunun ötesinde başka bir bilgiden bahsetmiyor.
Memleketim olarak beynimize kazınan ezginin aslı ise 1800’lü yıllara kadar dayanıyor. Geleneksel Yidiş dilinde yazılan ve söylenen ezginin özgün söz ve bestesi 1885 doğumlu, ABD asıllı Yitzchak Rayz adında bir sanatçıya ait. Rabbi Elimelekh adıyla bilinen bu Yahudi halk ezgisinin tanınması ise Fransız sanatçı Mireille Mathieu’nın ezgiye Fransızca sözler yazıp söylemesiyle oluyor.
Türk caz piyanisti İlhami Gencer bir röportajında eski eşi olan Ayten Alpman’ın kandırıldığını, bu bestenin bir İsrail halk şarkısı olduğunu dile getirdi.
Çırpınırdı Karadeniz
Kültür kırımına ikinci önemli örnek ise yine “baş düşman” bellenen Ermeni halkından geliyor. 1914 tarihli olduğu söylenen ve o günden beri milliyetçi çevrelerin dilinde olan “Çırpınırdı Karadeniz” marşının hikayesi kültürsüzleştirme çabalarının boyutlarına iyi bir örnek.
Resmi tarih yazıcıları marşın 1914 yılında Azeri şair Ahmet Cevat tarafından yazıldığını, 1918 yılında yine bir Azeri sanatçı olan Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelendiğini yazar. Çırpınırdı Karadeniz’in sözlerinin ise, Osmanlı İmparatorluğu askerlerinin Azerbaycan Türklerini Ermeni zulmünden kurtarması üzerine yazıldığını belirtirler. Ancak 1914’te yazıldığı belirtilen marş, ilk kez 1919 yılında şiir olarak basılı halde yayınlanır.
Bundan sonrasında ise resmi tarih yazıcıları, birçok soruyu cevapsız veya muğlak bırakıyor. Misal, 1914 yılında yazıldığı söylenen marşın orijinal el yazması hali hiçbir yerde yok. 1918 yılında Üzeyir Hacıbeyli tarafından yapıldığı söylenen bestenin de orijinal kayıtlarına hiçbir yerde rastlanmıyor. Şu anda Üzeyir Hacıbeyli müzesinde gösterilen notaların ise 1920 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Profesörü Dr. Süleyman Şenel tarafından bağışlandığı biliniyor.
Orjinal kayıtların olmamasına dair net bir açıklama hiçbir yerde yokken resmi tarih bunun yerine “karşı devrim faaliyetleri ve Pan-Türkizm” propagandasından ve Sovyetler tarafından idam edilen Ahmet Cevat’ın el yazması kayıtlarının Bolşeviklerce imha edildiğinden, bestenin orijinal kayıtlarının Üzeyir Hacıbeyli’nin evine Ermenilerin saldırısı sırasında yakıldığından bahsediyor. Ancak bunların da herhangi bir resmi kaydı hiçbir yerde bulunmuyor.
Oysa “Çırpınırdı Karadeniz” olarak milliyetçi çevrelerin diline pelesenk yaptığı marşın bestesi 1712 yılında Ermenistan’da doğan ve Ermenistan’ın ulusal şairi kabul edilen Sayat Nova’ya ait. Eserlerinin çoğunu Azerice, Ermenice ve Farsça yazan Sayat Nova’nın en çok kullandığı kamança adlı enstrümanın adını alan ezgi zaman içerisinde Ermeni halk ezgisi olarak kabul edildi.
Sovyetler tarafından adına pul bastırılan, koro kurulan Sayat Nova’nın bestesinin üzerine yazılan milliyetçi sözler basit bir aranjman veya etkileşim değil, aksine kültürsüzleştirme politikalarının ürünüdür. Kendisine düşman olarak gördüğü halkların sözlü kültürlerini yok etme çabası, onları tamamen kendine köle haline getirme ya da yok etmenin aracıdır. Hiçbir iyi niyetli açıklama ile açıklanamayacak kadar korkunç bir yok etme ihtirasının sonucudur. Sözlü kültür geleneği yok edilen bir toplumu ayakta tutabilecek hiçbir dayanak olamaz artık. Faşizmin en çok sözlü kültürlere ve geleneklere saldırması bundan dolayıdır.
Kaynak: Evrensel