AKP-MHP İttifakı iktidarını sürdürebilmek için toplumun sinir uçları ve fay hatları üzerinde siyaset kurmaya devam ediyor. Son süreçte Alevilere yönelik saldırı ve hamlelerden anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın seçim enstrümanlarından biri de Aleviler olacak. Kürtlere karşı yürüttüğü milliyetçi nefret ve savaş politikaların bir diğer cephesini de Alevilere karşı kurmak istiyor.
Bu topraklardaki Alevi düşmanlığı yeni değil, 800 yıl önceki Babaî Ayaklanması’na kadar uzar ucu. İslamın iktidarın dini olmasıyla birlikte islam dışı tüm inanç topluluklarına sistematik olarak inkar, imha ve asimilasyon politikası uygulanıyor. Selçuklu’dan Osmanlı’nın, Osmanlı’dan Cumhuriyet’in devraldığı bu inkar, imha, asimilasyon siyasetinin sürekliliği takip edildiğinde Babailerden Şeyh Bedrettin’e, Börklüce’ye, Kalander Çelebi’den Pir Sultan Abdal’a, Koçgri’den Dersim’e, Maraş’a, Sivas’a, Gazi’ye ve bugünkü saldırılara / hamlelere ulaşmak hiç de zorlama ve tutarsız olmaz.
Bu coğrafyada 800 yıldır devam eden islami iktidar, yöntemi, tarzı, şiddeti değişse de Alevileri asimile etmek, Aleviliği, Alevi süreklerini yok etmek istedi. Kimi katliamla, kimi yasakla, kimi ideolojik hegemonya kurmaya çabalayarak…
Erdoğan’ın “Yol”u
Erdoğan’ın iktidara gelirken en öne dizdiği propaganda konularından biriydi “Alevi açılımı”. Ne masalar kuruldu, ne çalıştaylar yapıldı, kimler devşirildi, kimler harcandı… Tarih hepsini yazdı bunların.
‘Reis’ iktidarının rızalık / asimilasyonculuk dönemini bitirip ustalık / zorbalık dönemine geçince, açılım, çalıştay, kapsayıcılık falan kalmadı, hepsi Kürt sorunun çözüm süreci gibi buz dolabına kaldırıldı. İhtiyaç halinde bir parça indirip kullansa da mesele esas itibarıyla gündemden düştü.
Son dönemde bir kez daha Alevilik meselesinin gündeme sokulmak istendiğini görüyoruz, duyuyoruz. Soylu’nun bir süredir Alevi toplumu içerisinde kendine yandaş aradığını, kimi düşkünleri devşirerek faşist bloka dahil etmek çabasında olduğunu biliyorduk. Alevi kurumlarına yönelik son saldırılar ve hamleler bu yönelimde ikinci faza geçildiğini gösteriyor hepimize.
Önce Aleviler için en önemli ritüellerden olan Muharrem Orucunun ilk günlerinde Alevi derneklerine fiziki saldırı düzenlendi, ardından da Erdoğan’ın Hüseyin Gazi Cemevi ziyaretiyle ideolojik, asimilasyoncu saldırısı gerçekleşti.
Son süratle Türkiye siyasetinin en kirli figürlüğüne koşan Soylu’nun tüm bu süreçteki aktif pozisyonuna bakıldığında Alevilere bir kez daha kirli bir tezgah kurulduğu açıkça görülebiliyor. Şimdilik sadece bir iddia olarak ortaya sunabileceğim ama uzak değil, yakın gelecekte açıklığa kavuşacağından emin olduğum sezim şudur ki, Alevi derneklerine saldırıyı bizzat Soylu’nun kendisi organize etti. Önce bu saldırılarla Alevilere ölüm gösterildi, sonra da Erdoğan’ın ziyaretiyle sıtmaya razı olmaları istendi. Erdoğan Alevilerin gözüne bir hami, koruyucu, kapsayıcı lider, adeta bir sultan olarak sunulmak istendi.
Ve tabi bu koruyuculuğun bir bedeli olacaktı. Hazreti Ali, Hace Bektaş, Mustafa Kemal resimleri inecek, yerlerine İslami motiflerle ve Arap alfabesiyle yazılmış, Allah, Muhammed, İmam Ali tabloları asılacaktı. Yani halife- i islam sultan hazretleri Alevileri bu saldırılara karşı koruyacaktır ancak onlar da şu Melamilik, Babailik, Kalenderilik, Haydarilik, Vefailik, Tahtacılık, Rea Haq, Nusayrilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik gibi ‘sapkınlıkları’ bırakıp “İslamın yoluna” gelmeliydiler artık!
Aleviler tehdit ediliyor!
Tablo böyle okunduğunda açıkça görülüyor ki iktidar Alevileri tehdit ediyor. Ya gelin bana biat edin ya da başınıza geleceklerden biz sorumlu değiliz diyorlar.
Bu ülkenin istihbarat teşkilatının başındaki şahsın Suriye’ye sınır ötesi operasyonun önünü açmak için “karşı taraftan attırırım iki roket…” diye çekinmeden anlattığı bu ortamda, rezaletleri paçasından akan Soylu’nun neler yaptırabileceğini düşünmek bile can sıkıcı!
Hedefe konulmaya ilişkin derin ve tarihsel bir bilgiye sahip olan Aleviler emin olun bu tabloyu çok net okuyorlar. Erdoğan, Soylu, Bahçeli, cübbeli cübbesiz tarikatlar, selefiler, DAİŞ, ÖSO militanlarının ve hayatın her alanında fütursuzlaşan siyasal gericiliğin kendileri için nasıl bir tehdit oluşturduğunun gayet farkındalar.
800 yıldır kendini koruyabilen Alevi toplumu bu saldırılara pabuç bırakacak değil elbette. Öyle zor zamanlar atlatmayı başardı ki bu topluluk, mutlaka bu saldırı dalgasıyla da baş etmenin yolunu bulacaktır. Ancak en az hasarla ve en kısa zamanda atlatabilmek için bir yandan ne olup bittiğini doğru analiz etmek, diğer taraftan da kendi yoluna, yoldaşına sahip çıkmak gerekiyor.
Bu tarihsel bilgiyle faşist bloğa yanaşmayan Alevileri kılıç zoruyla rehin almak istiyor siyasi iktidar. Vitrine dizebileceği kadarını (çok fazla olmayacağının farkındalar) devşirmek, geri kalanını ise sindirmek, faşizme karşı demokrasi mücadelesinin parçası olmaktan uzak tutmak istiyor.
Ve elbette bütün bunların yanı sıra müstakbel rakiplerine saldıracakları en işlevli kanalı şimdiden açmaya çalışıyorlar.
Münkire kılıç çalalım!
Bu zorba, yobaz iktidar karşında sessiz kalmak, kenarda durmak, takiye yapmak kâr etmeyecektir. Biat edenin haliyse Hınzır Paşa’dan beri gayet iyi biliniyor yüzyıllardır. Şayet bu gerici-faşist kurumsallaşmayı durdurup demokratik bir dönüşümün önünü açamazsak nefes alacak alanımızın dahi kalmayacağından kimsenin şüphesi olmasın.
O yüzden şimdi susma, sinme, bekleme zamanı değil, bu ceberut düzene karşı olan tüm kesimlerle “Özü öze bağlayıp, sular gibi çağlayıp, bir yürüyüş eyleme” zamanıdır.
12.08.2022