fbpx

Almanya’da güç kaybı – Gürsel Köksal

Paylaş

Sol Parti, kapitalist sistemin demokratik bir sosyalizm alternatifiyle aşılabileceğine kitleleri ikna edemiyor. Bunda elbette doğudaki başarısız sosyalist dönemin neden olduğu prestij kaybının etkisi var.

Almanya’da enflasyon rekor düzeyde yükseliyor ve önümüzdeki aylarda daha da yükselecek. Emekçi yığınları, işsizleri ağır bir yoksullaşma süreci bekliyor. Pandemi ve savaş nedeniyle derinleşen ekonomik krizin neden olduğu kayıpları bir nebze olsun dengelemeyi hedefleyen sendikalar çeşitli işkollarında uyarı grevlerine gidiyorlar. Hükümet çevrelerince artan enerji fiyatları nedeniyle önümüzdeki dönem halk ayaklanmalarının söz konusu olabileceğine dair endişeler dile getiriliyor. Bu arada silahlanmaya yeniden milyarlarca avroluk yatırım yapmak üzere harcanıyor, çevre kirliliğine, küresel ısınmaya neden olan üretim teknolojileri yeniden gündemde.

Yani koşullar, sosyal adalet, silahsızlanma, barış ve çevre koruma için mücadele eden sol, sosyalist hareketlerin güçlenip, geniş halk yığınlarıyla ve barışçı, çevreci muhaliflerle güçlü bağlar kurabilmesi için çok uygun. Ancak başta Sol Parti (Die Linke) olmak üzere sosyal demokrasinin solundaki partilerin hepsi ya güç kaybediyor ya da yıllardır girdikleri seçimlerde aldıkları yüzde 1’i bile bulamayan oy oranlarıyla seçim istatistiklerinde bile yer alamıyorlar.

Geçtiğimiz yıl eylül sonunda gerçekleştirilen genel seçimde yüzde 5’lik oy barajının altında kalan Sol Parti, seçim sisteminin bir istisnai kuralı sayesinde (üç seçim bölgesinde direkt adayları seçildiği için) Federal Meclis dışında kalmaktan kurtuldu. Bir dönem merkez sağ ve sosyal demokrat partilerin ardından sandıktan üçüncü güç olarak çıkan, eyalet hükümetlerinde koalisyon ortağı olarak yer alan ve hatta bir eyalet başbakanı bile çıkaran Sol Parti, şimdi yeşiller ve liberallerin ve hatta faşistlerin de gerisine düşmüş durumda.

Eski Sovyetler Birliği yanlısı “DKP (Almanya Komünist Partisi) ve Çin yanlısı MLPD (Almanya Marksist Leninist Partisi/ iki yıl önce Ruhr havasındaki madenci şehri Gelsenkirchen’deki parti merkezinin önüne dikilen Lenin heykeliyle gündeme gelmişti.) gibi komünist partilerin varlıkları ancak 1 Mayıs yürüyüşlerinde görünür olabiliyor. Çoğu yerel seçimlerde bile bir varlık gösteremiyorlar, bir-iki üyeleriyle temsil edildikleri kasaba meclislerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Yarı legal ya da illegal faaliyet gösteren militan sol oluşumların varlığı ise zaman zaman gerçekleştirilen protesto eylemlerinde ya da işgal ettikleri binaların boşaltılması sırasında polisle ya da faşistlerle çatışmaları vesilesiyle gündeme geliyor. İstihbarat örgütü BfV (Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı) güncel raporunda aşırı solcu olarak tanımlanan militanların sayısı yaklaşık 35 bin olarak geçiyor. BfV, bunların yaklaşık üçte birinin şiddet yanlılarından oluştuğu ve sorumlu oldukları şiddet eylemlerinin son yıllarda artış gösterdiği iddiasında. Söz konusu eylemler ağırlıkla polis ya da aşırı sağcı örgütlerin militanlarıyla çatışmalardan ya da özellikle büyük emlak şirketlerine yönelik sabotajlardan oluşuyor. Bunların 70’li ve 90’lı yıllardaki RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu), 2 Haziran Hareketi ve Antiemperyalist Hücreler gibi artık tarih olmuş illegal örgütlerin eylemleri arasında bir benzerlik yok.
Savaş tartışmaları

Sol Parti, Almanya’da son seçimlerden sonra sosyal demokratların, yeşiller ve liberallerle birlikte üçlü koalisyona girmesiyle meclisteki tek sol muhalif güç konumunda. Ancak yıllardır parti içi anlaşmazlıklar nedeniyle devam eden kan kaybı sürdüğü için sosyal demokratlar ve yeşillerin, liberallerle ortaklığı sürdürmek için verdikleri ödünlere rağmen, toparlanıp bu partilerin tabanına yönelemiyorlar.
Bu arada Ukrayna savaşıyla ilgili görüş farklılıkları da partiyi yine ciddi bir krize soktu. Kimilerince partinin sol kanadının sözcüsü olarak görülen, kimilerince de sağ popülistlikle suçlanan Sahra Wagenknecht, hükümeti, daha doğrusu Yeşilleri eleştiren bir sosyal medya paylaşımında, Rusya’yı saldırgan olarak göstermediği parti içinde ağır eleştirilerle karşı karşıya. Partiden atılmasını isteyenler de var. Bir dönem parti yönetiminde üst düzey görevler üstlenen Wagenknecht, daha önceki çıkışlarıyla da partiyi karıştırmıştı. Wagenknecht, geçtiğimiz yıl seçimden kısa bir süre önce üyelikten istifa ederek kurucusu olduğu partiye büyük darbe vuran Oskar Lafontaine’nin eşi. Yani artık kangren haline gelen bu anlaşmazlığın kolay kolay çözüme kavuşmayacağı ortada.

Sosyal demokrat ve sosyalistlerin birliği!

Sol Parti, resmen 2007 yılında kuruldu, ancak tarihi çok daha eksilere gidiyor. Kurucular partiyi Alman sosyalizminin tarihi liderlerinden Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht ile sosyal demokrat liderlerden Willy Brandt’ın geleneklerinin devamı olarak gördüklerini açıklamışlardı.

Almanya’nın doğusundaki sosyalizmin çözülmesinin ardından isim değişikliğine giderek Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) adını alan doğulu sosyalistlerle, batıda SPD’den (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) ayrılan ağırlıkla sendika kökenli sosyal demokratların kurduğu parti WASG’nin (Emek ve Sosyal Adalet–Seçim Alternatifi) birleşmesiyle kurulmuştu. Yeni partinin kuruluşunda doğunun eski iktidar partisi SED’nin (Sosyalist Birlik Partisi) geçmişine eleştirel bakan ve PDS adıyla yeni bir başlangıç yapılmasını savunan liderlerden Lothar Bisky ve Gregor Gysi ile SPD’nin genel başkanlığı ve Federal Maliye Bakanlığı’nı bırakan Oskar Lafontaine anahtar rol oynamışlardı. Bir dönem Alman sosyal demokrasisinin Willy Brandt’tan sonra gelen en etkin lideri olarak görülen Lafontaine, 1998’de Yeşiller’le koalisyona giderek federal hükümetin başına geçen partidaşı Gerhard Schröder’in ekonomik ve mali politikalarının yanı sıra, Almanya’yı Balkanlardaki savaşa aktif olarak sokmasını sosyal demokrasiye ihanet olarak görerek, tüm görevlerinden istifa etmiş ve kendisini takip eden sol sosyal demokratlarla WASG’yi kurmuştu.

Böylece Almanya’da uzun yıllar sonra yeniden sosyal demokrasinin solunda ve ülkenin her tarafında örgütlü, etkin yeni bir parti ortaya çıkmıştı.

Sol Parti’nin ilk yılları başarılı geçti. 2009’da girdiği ilk genel seçimdeki oyu yaklaşık yüzde 12’yi buluyordu. Doğudaki eyaletlerde yüzde 20’yi aşan oy oranıyla bölgesel iktidarı zorluyor, batıdaki eyaletlerde de yüzde 5’lik barajı aşarak meclislere girmeyi başarıyordu. Bu arada çeşitli eyaletlerde sosyal demokratlar ve yeşillerle birlikte hükümet koalisyonlarına gittiler, bazı büyükşehir belediye başkanlıklarını bu partiden politikacılar kazandı ve en sonunda saflarından bir eyalet başbakanı (Thüringen) bile çıkardılar.

Ancak Sol Parti, son on yıldır güç kaybediyor. Batıdaki büyük eyaletlerin çoğunda aldıkları oylar seçim barajının altında kaldığı için yeniden meclis dışındalar. Örneğin Saarland’da geçtiğimiz yılki seçimde yüzde 2,6’yla (dört yıl önce yüzde 13) büyük bir güç kaybına uğradı. Bunda partinin kurucularından Oskar Lafontaine’nin seçimden kısa bir süre önceki istifasının büyük bir rolü var. Parti halen dört eyaletteki koalisyonlarda yer alıyor, ancak her seçimde birkaç puan daha kaybettikleri için bu hükümetlerdeki ağırlıkları giderek azalıyor. Son kamuoyu yoklamalarına bakılırsa Thüringen’de de büyük bir güç kaybıyla karşı karşıya. Son anketler, muhalefetteki aşırı sağ parti AfD’nin burada Sol Parti’yi geçtiğini gösteriyor.

Sol Parti, kapitalist sistemin demokratik bir sosyalizm alternatifiyle aşılabileceğine kitleleri ikna edemiyor. Bunda elbette doğudaki başarısız sosyalist dönemin neden olduğu prestij kaybının etkisi var. Ama asıl sorun kendi içindeki anlaşmazlıklar. Parti içinde bazıları birbiriyle uzlaşmaz durumda en az on grup var. Örneğin son tartışmaların ortasındaki Wagenknecht, bu grupların başında gelen komünist platformun önde gelenlerinden.

Programına bakıldığında sosyalizmden çok, sol bir sosyal demokrat profili veren Sol Parti’nin başarısızlığının bir diğer nedeni de koalisyon ortağı olarak yer aldığı eyalet hükümetlerinde etkin olmaması. Örneğin son olarak Berlin’deki konut sıkıntısına çözüm olarak büyük emlak firmalarının elindeki konutların kamulaştırılması talebiyle yapılan halk oylamasının kazanılmasını sağladılar. Ancak bu kazanımın ondan sonra kurulan yeni eyalet hükümetinin programında yer almasını bile başaramadılar.

*Bu yazı 7 Ağustos 2022’de Birgün gazetesinin Pazar ekinde yayınlanmıştır.