fbpx

Küresel açlık kapıda – Hayri Kozanoğlu

Paylaş

Gıda fiyatları küresel ölçekte görülmemiş bir hızla artıyor. Özellikle yoksul ülkelerde halkın bütçesinin daha yüksek kısmını gıdaya harcaması nedeniyle yükselen fiyatlar, insanları doğrudan sefalete sürüklüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucunda pek çok kişi gıda krizinin vebalini Putin’in omuzlarına yıksa da gıda emperyalizmi ile karşı karşıyayız. ABD, küresel hegemonyasını koruma stratejisini sürdürüyor.

Tüm dünyada gıda fiyatlarının yüksekliği konuşuluyor. Doğru, hiçbirimiz daha önce karşılaştığımız fiyattan fazlasını ödemekten hoşlanmıyoruz. Bu bazılarımızın espresso, cappuccino keyfi faturalarına yansıyor veya ithal somonu artan dövizin de etkisiyle daha az tüketip, Omega 3 yüklememizi eksik yapıyoruz. Zamlar kimilerimizin zeytinyağından ayçiçeği yağına, tereyağından margarine bir alt lige düşmemize yol açıyor. Diğerlerimizin ufkunda antepfıstığının veya bademin kaç liraya çıktığı değil, sadece patatesin bir yılda yüzde 342, soğanın bir ayda yüzde 69 artışı yer alıyor. Aramızda akşam eve 2 ekmek götürebilecek miyim kaygısı duyanlar da giderek artıyor.

Kısacası gıda krizi de yaşamlarımızı sınıfsal konumumuza paralel biçimde etkiliyor. Yanlış anlaşılmasın, tek lüksü hafta sonu kahvesini yudumlarken kitabını-gazetesini okumak olanları, bir kartona 10 lira öderken 20 lira vermek zorunda kalanları kendime uzak bulmuyorum. Ancak yaşadığımız toplumda açlık tehdidiyle karşı karşıya bulunan, çocuğuna süt dahi alamayan, en azından eksik veya yetersiz beslenenler bulunduğunu da hatırlayalım istiyorum.

Küresel gıda fiyatları rekor kırıyor
Gıda fiyatları küresel ölçekte görülmemiş bir hızla artıyor. Dünya Tarım Örgütü’nün (FAO) gıda endeksi, son bir yılda dolar bazında yüzde 29.8’lik bir sıçramaya işaret ediyor. Hububat, bitkisel yağ, süt ürünleri, et ve şeker tüm kategorilerde benzer bir enflasyon gözleniyor. Ancak uzun vadeli, son 20 yıllık bir perspektiften bakınca hububat ve bitkisel yağ fiyatlarındaki daha keskin bir artış eğilimi dikkat çekiyor. Bu veri, yoksulların beslenmesinde söz konusu iki grubun daha belirleyici rolü bulunması nedeniyle önemli.

Mayıs başında Gıda Güvenliği Bilgi Ağı’nın yayımladığı 2022 Gıda Krizleri Küresel Raporu’nda 53 ülkede 193 milyon kişinin açlık tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu bildiriliyor. Sözü edilen 2021 rakamları, bir önceki yıla göre 40 milyon artışa işaret ediyor. Çatışmaların 24 ülkede 139 milyon, özellikle Covid pandemisinin tetiklediği ekonomik şokların 21 ülkede 30 milyon, kuraklık başta gelmek üzere iklim değişikliklerinin 8 Afrika ülkesinde 24 milyon kişiyi açlığa sürüklediği belirtiliyor.

Bu istatistikler şu nedenle özellikle önemli: Rapor 2021 sonu, yani Ukrayna savaşının henüz patlak vermediği bir dönemin küresel manzarasını sunuyor. En ağır açlık tablosunun yaşandığı bildirilen Afganistan, Yemen, Sudan, Suriye, Etiyopya, Kongo ya emperyalizmin doğrudan müdahale ettiği, ya da yaşanan çatışmalarda parmağının bulunduğu devletler. Özellikle Suriye orta gelir düzeyinde, en azından açlık sorununun yaşanmadığı bir coğrafya iken, ülkenin üzerine bilumum cihatçıları musallat eden güçler, Türkiye dahil, bu felaketin sorumlusu. Ne yazık ki bizim memleketteki şehirli, çoğu seküler orta sınıflar bu gerçeği kavramak yerine, sürecin mağduru sığınmacıları hedef gösterenlere alkış tutuyor.

Tek sorumlu Putin mi?
Bu hafta The Economist dergisi, buğday başaklarına kurukafalar yerleştirilen çarpıcı bir açlık illüstrasyonuyla yaklaşan “felaketi” kapağına taşıdı. Ancak metinleri okuyunca, kolaylıkla tüm vebalin Putin’in omuzlarına yıkıldığı sonucuna varabilirsiniz. Doğru Rusya ve Ukrayna dünyanın birinci ve beşinci buğday ihracatçıları, uluslararası piyasanın %28’ini sağlıyorlar. Ağırlıkla hayvan yemi olarak kullanılan mısır ve arpanın da başlıca üreticileri bu iki ülke. Özellikle yoksul ailelerin beslenmesinde önemli yer tutan ayçiçeği yağının önde gelen iki üreticisi de Ukrayna ve Rusya.

İşgal, hem çatışma nedeniyle rekoltesi düşen, hem de Odesa limanındaki blokaj kaynaklı mevcut mahsülün sevkiyatı duran Ukrayna’yı daha şiddetle vuruyor. Gerginliği savaşa dönüştüren Putin elbette suçlu. Ancak, diplomatik çözümü başından beri baltalayan, cepheye sürekli yeni silah ve mühimmat göndererek çatışmayı kızıştıran başta ABD, NATO güçlerinin de sorumluluğu yabana atılacak düzeyde sayılmaz. Üstelik Kiev yönetiminin Karadeniz’e yoğun mayın döşemesi nedeniyle de liman çevresi şu anda taşımacılığa elverişli değil. Aynı sularda bir Rus gemisi vurulunca, bir Rus teknesi mayına takılınca alkış tutanlar keşke sonrasını da düşünseydi…

Mısır buğday ithalatının yüzde 80’ini Ukrayna ve Rusya’dan sağlıyor. Türkiye, Bangladeş, İran buğday ithalatlarının yarısından fazlasını savaşan iki ülkeden gerçekleştiriyorlar. Lübnan, Tunus, Yemen, Libya ve Pakistan’ın buğday gereksinimi de büyük ölçüde buralara bağımlı. Özellikle yoksul ülkelerde halkın bütçesinin daha yüksek kısmını gıdaya harcaması nedeniyle yükselen fiyatlar, insanları doğrudan sefalete sürüklüyor.

ABD’nin şefkat açılımları
Son haftalarda IMF, Dünya Bankası da küresel gıda krizini acil gündemlerine almış durumda. Hatta İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey gıda fiyat enflasyonunu “kıyamet alameti” olarak niteledi. Zaten yetersiz beslenme sorunu yoksul ülkelerle sınırlı değil. Örneğin, İngiltere’de araştırmalar nüfusun yüzde 27’sinin enflasyon karşısında bir öğünü atladığını ortaya koydu. Yüzde 65’lik bir bölüm de maliyetleri azaltmak için ısınma ihtiyacından fedakarlıkta bulunuyor.

ABD Maliye Bakanı Janet Yellen, G-7 maliye bakanları toplantısında “Rusya’nın Ukrayna savaşı gıda güvenliği sorununu derinleştirdi” açıklamasından sonra, küresel gıda yardımı programına yeni fonlar aktarımıyla yılbaşından beri yaptıkları katkının 2.6 milyara çıktığını ilan etti. Gelgelelim aynı ABD, Ukrayna’ya bunun 20 katından fazla 53 milyar dolar silah sevk etti. Küresel hegemonyasını koruma stratejisini uygularken, kendinden bekleneceği üzere bu yoksulların yaşamına nasıl yansırın derdine düşmedi.

Gıda emperyalizmi
Anlaşılan küresel gıda krizi uzun süre gündemimizde kalacak. Bu tartışmayı sürdürmek üzere, şimdilik bazı önemli noktaların altını çizmekle yetinelim. Birincisi, başta ABD, zengin ülkelerin silolarında yaşanan konjonktürel sorunu anında çözecek miktarda gıda stoku bulunuyor. İsterlerse savaş nedeniyle buğday satın alamayan ülkelerin açığını kolaylıkla kapatabilirler. İkincisi, küresel gıda fiyatlarının yüksek seyri tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerin, daha doğrusu onların endüstriyel tarım şirketlerinin işine yarıyor. Dünyanın en büyük tarım ihracatçıları sıralaması ABD, Hollanda, Almanya, Fransa diye sürüyor. Üçüncüsü, dünya nüfusunun yüzde 80’i net gıda ihracatçısı ülkelerde yaşıyor. Özellikle pamuk, mısır, buğday, üretimi çok büyük ölçekte, ileri teknolojiyle gerçekleşiyor. Yoksul ve/veya küçük ülkelerin küresel ticaret sistemi çerçevesinde bu temel ürünlerde rekabet gücü kalmıyor. Dördüncüsü, Türkiye gibi net tarım ihracatçısı ülkeler dahi, buğday, soya fasulyesi gibi temel gıdaları ithal ediyor. Ancak ucuz işgücünün daha fazla rol oynadığı sebze, meyve üretiminde yoğunlaşmak zorunda kalıyor. Bir de tohum, gübre, tarım ilacı, mazot gibi girdilerdeki bağımlılık göz önüne alınınca dış ticaretteki tablo tersine dönüyor.

Tabii ki, küresel gıda sisteminden söz edince, tarım arazilerini ranta açıp, betonla büyüme sevdasına kurban eden, tarım desteklerini iyice keserek, çiftçileri banka borcunun boyunduruğuna sokan AKP’nin adeta tarıma sabotaj anlamındaki politikalarını da unutmayalım.

Kaynak: Birgün