Çeviren: Cemalettin Efe
İnsanlık, sonucu belirsiz olan muazzam bir altüst oluş sürecinin ortasında bulunuyor. Küresel kapitalizmden ebedi olarak kurtulmak ve onun üstesinden gelmek giderek daha acil hale gelmiş durumda. Gezegenimizin inanılmaz düzeyde daha fazla toplumsal ve ekolojik yıkımla karşı karşıya. Bunun önüne geçmek için toplumu ve ekonomiyi en iyi biçimde nasıl yeniden organize edebileceğimiz sorusuna daha bir ciddiyetle cevap vermemiz gerekiyor.
Toplumsal tarihte hâkim sistemin çöktüğü ve insanların hayatta kalmak için kendisini yeniden organize etmek zorunda kaldığına sık sık rastlanılır. İçinde bulunduğumuz felaketten kurtulmak için, toplumsal tarihin bu örneklerinden çok şeyler öğrenmek mümkün ve zorunludur. Bu örneklere ilişkin önemli bir girişim 1871 Paris Komünü’dür. Bu devrime ilişkin Karl Marx “Emeğin ekonomik anlamda özgürleşmesinin keşfiyle birlikte nihayet bunun politik biçimi de kendisini tamamlamış durumda” demişti. Doğrudan demokrasiyi içeren 1871 Paris Komünü ve aynı düzlemde Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki İşçi Meclisleri Hareketi, her bireyin kendi yeteneklerini geliştirmek için geleceğin potansiyel yönetim organları olduğunu ispatlamıştı.
Liberter Komünalizm kendisini anarşist gelenek ile bu söz konusu komün ve meclisler geleneğinin içinde tanımlamaktadır. Bu, toplumu âdem-i merkezîleştirmek ve birbiriyle (küçük şehir, belde ve kasabalar halinde) ağ şeklinde ilişkilendirmeyi hedefleyen anarşist bir örgütlenme konsepti olarak öngörür. Bu düşüncenin önemli öncüleri Murray Bookchin (2006’da vefat etmiştir) ve Janet Biehl’dir. Bu teorilerde Antik Yunan şehirlerinin (polis) halk toplantılarını doğrudan demokrasiyi içeren örnek model olarak değerlendirmektedirler. İkisinin de fikirleri ekoloji ve küreselleşme karşıtı hareketleri önemli düzeyde etkiledi.
Liberter komünalizmin bu genel ilkeleri hiyerarşi karşıtlığı, ortaklaşmacılık, doğrudan demokrasi, sosyal adalet ve ekoloji ilkelerini içeriyor. Sosyal ekoloji Bookchin ve Biehl’in solun bir sektörü olarak, yeni toplumsal ve ekoloji hareketlerinin dikkatini çekmesini ve ona uyum sağlaması girişimiydi. İkisi de hem sosyal adaletsizlik meselesini hem ekolojik kaygıları kapsayan bir teori geliştirmek istediler. Bu teorinin oluşturulmasında temel olarak marksizmin yetersiz olduğunu varsayarak, anarşizme yöneldiler.
Bookchin, tabiatı doğal bir evrim süreci olarak görüyordu. Sosyal ekolojide doğa, doğanın kendisini yarattığı ve kültürün ve insanın ortaya çıkmasını sağladığı süreç olarak görür. Bugünkü hale gelmek için milyonlarca yıl süren evrim, şimdi baş döndürücü bir hızla tehlikeye doğru ilerliyor. Bu aynı zamanda ekosistemin genel tahribatın da ifadesidir. Ancak burada bilmemiz gereken şey; insanın sadece yıkıcı rol oynayan bir varlık olmadığıdır. Aynı zamanda insanın ekolojik teknoloji, ekolojik tarım, ekolojik ekonomi, ekolojik politikalar yaratarak gelecek için olumlu bir rolde oynayabileceğidir.
Sosyal ekolojinin siyasal kolu olarak özgürlükçü Komünalizmin konsepti doğal süreç olarak tüm vatandaşların Dünya’nın her hangi bir yerinde köyler, beldeler ve şehirlerde kendi kendini yönetebilir. Bu yepyeni yönetim şeklinin yardımıyla, özerklik ile ortaklaşmanın (iş-birliği) ilkeleri arasındaki dengelemeyi sağlanabilir. Ancak bu dengeleme sayesinde yerelde özerkliğe sahip toplulukların her şeye muktedir olmadığının onların bir üst kolektifi olan federasyon tarafından gösterilmiş olsun. Kendi kendini yöneten toplulukların (köy, şehir) kendi içinde ve topluluğun parçası olduğu daha büyük federasyon arasında bir gerilim mutlaka var olmaya devam edecektir. Vatandaşlar, federasyonu da yöneten bir dizi ekolojik ve sosyal ilkeye dayanan ortak bir anayasa ile birbirine bağlıdır. Şehir, kasaba ve köylerdeki halk, mahalli meclislerinde yurttaş olarak bir araya gelir ve bu organlar toplumdaki siyasetin itici gücü olacaktır. Buradaki anlayış, kararların halk adına halkın bu meclislerde alması ve dolayısıyla siyasetin halk için yapılmasıdır. Bu bağlamda Liberter Komünalizmin bu fikri, doğrudan demokrasi aracıyla bu toplum vizyonunu bir reçeteye/şablona dönüştürmeden ifade etme girişimidir.
Bu model kasıtlı olarak fazlasıyla muğlak tutulmuştur, çünkü hareketlerin katılımcılarının hiyerarşi karşıtlığı, ortaklaşma-iş-birliği, doğrudan demokrasi, sosyal adalet ve ekoloji gibi genel ilkeleri yaşama geçirmek için mücadele etmelerini zorunlu varsaymıştır. Liberter komünalizmin fikrinin merkezinde, insanların kendilerini doğrudan demokrasi yoluyla yönetmeleri vardır. Burada temsilci yok, tersine meclislerde bir araya gelerek kendi adlarına kararlar alan vatandaşlar vardır. Bu yurttaş meclisleri politik kararları belirleme gücüne sahip organlarıdır. Sadece idari amaçlar için, belirli yerel yönetimleri diğer yerel yönetimlerle veya federasyonun bir bölümüyle koordine etmek için, çeşitli meclisler delegelerini yetkilendirecektir. Burada bir delege, sadece bir haberciye benzetilebilir, esasen sadece kendisini yetkilendiren meclisin görevini yerine getirir. Bu delege her zaman geri çağrılabilir. Delege seçilme süresi zamanla sınırlıdır ve rotasyon ilkesine tabidir ve bu nedenle asla profesyonelleşme şansına sahip değildir. Liberter komünalizm doğrudan demokrasi bağlamında hiçbir şekilde profesyonel politikacılığın olmayacağını öngörür. Profesyonel politikacılık yerine aktif vatandaşlık geçecektir. Vatandaşlar kendi adlarına konuşacak, umutlarını, hayallerini ve meselelerin nasıl çözüleceğine dair kendi vizyonlarını doğrudan demokrasinin yaşandığı yurttaş meclisine taşıyacaklardır.
Toplumun diğer her meselesi gibi, ekonomi de yurttaşlar meclisinin ukdesinde olacaktır. Komünalist ekonomi ya da diğer tanımıyla doğrudan demokrasi anlayışına göre, sivil hayatta ekonominin tüm meseleleri gibi tüm diğer meseleler vatandaşlara aittir. Genel kongrelerde insanlar bir araya gelerek, diğer insanlarla ilişkide olacak, toplumun ihtiyaç ve arzularını dikkatlice değerlendirerek hareket edeceklerdir. Bunun yanı sıra, güçlerini birleştirdiği diğer belediye veya meclislerin duruşlarını da göz önünde bulundurmaya özen göstermeye çalışacaklardır. Bu modele göre böylece, ekonominin yalnızca işçilerin değil, tüm vatandaşların ukdesinde olacağı anlamına gelir. Liberter komünalizm için bu, ekonomiyi organize etmenin en ideal yoludur. Bir toplumda her zaman yaş farkı, farklı beceriler veya ilgi alanları gibi çeşitli nedenlerle bazı profesyonel faaliyetlerin topumun merkezinde veya kenarında marjinal sektörler olarak varlıklarını sürdürecektir. Ekonomiyi en doğru şekilde idare etmenin yolu, karar verme yetkisinin tüm vatandaşlarda olduğu ve ancak bu yolla toplumun tüm genel çıkarlarının temsiliyle yine toplumun tümünü içermesiyle mümkün olacaktır.
Bu, her vatandaşın her işte çalışacağı ve her işin iş akışının özelliklerini belirleme yetkisine sahip olduğu anlamına gelmez. Bu belediye veya meclislerinde vatandaşların, ekonomiye ilişkin alacakları kararların daha çok ekonominin genel ilkelerinin ve ana hatlarını çizmeleri anlamına gelir. Meclislerin İşçi sektörü, dahil olduğu üretim sürecinin alanına ilişkin karar vermede sınırlı özerkliğe sahip olacaktır. Liberter komünalizm için yerel ve federal meclisler arasında her zaman bir gerilim var olacaktır. Yereldeki meclisin genel kurulu yerel halkın politikalarını belirleyen yapı iken, Federasyon Konseyi ise özerk organları şehir, kasaba ve köyleri birbirine bağlayan organlardır. Yereldeki meclislerin yetkilendirdiği delegeler daha sonra federasyon konseyini oluşturur. Diğer yerel meclislerin delegelerinden oluşmuş bu federasyon konseyi, kendi konseyinden aldığı yetkiyle bölgesel meclisleri ve daha üst meclisleri oluşturur. Ancak bu federasyonların oluşturduğu meclislerin amaçları bildiğimiz devlet aygıtından çok farklı olacağı muhakkaktır.
Kurulacak olan bu toplumsal düzen hiçbir şekilde burjuva devletinin bir modifikasyonu olmayacaktır, çünkü: bu meclisler karar verme yetkisine sahip temsilciler olmayacak ve federasyon konseylerinin kendi başlarına karar verme yetkisi de olmayacaktır. Federasyonun üstündeki bu meclisler tamamen iletişimsel ve idari bir işlevi dışında başka bir işlevleri olmayacaktır.
Liberter komünalizm günümüzde daha deneysel ve embriyonal bir aşamada olduğunu unutmamak gerekir. Bu teori, Chiapas veya Rojava’da olduğu gibi, sözden politik deneylere doğru belirli ölçüde pratiğe yönelmiş ama bundan ciddi analizler yapabileceğimiz yeni bir ana fikir olarak önümüzde varlığını sürdürmektedir.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de görünen o ki, eğer yeni bir toplum oluşacaksa bu da eski toplumun enkazından çıkacaktır!
Yazar hakkında:
Peter Haumer, daha genç çocukken organ (Kiliselerde çalınan bir müzik aleti) zanaatçısı olarak yetişti. Çıraklığından beri, Viyana’da sendikal ve işyeri temsilcisi alanlarında siyasal mücadeleye aktif olarak katıldı. 2015’de ilk kitabı “Julius Dickmann” üzerine oldu. Daha sonra sırasıyla “Devrimci Sosyalistler-Enternasyonalmişler Federasyonu Tarihi ve Avusturya Fevrimi” adlı kitabı, “Bir Yahudi Veledi, Slovak Çocuğu, Kültür Piçi olarak Hugo Sonnenschein’in Hayatı ve Eserleri” adlı kitapları yazdı.
Viyana’da yaşayan Peter Haumer evli iki çocuk babası.