19 Şubat günü unutulmamak üzere belleklerimize yazılan Neo Nazi Tobias Rathjen’in Hanau’da iki nargile bara gerçekleştirdiği katliamın üzerinden iki yıl geçti.
Irkçı motiflerle yapılan bu saldırıda; Ferhat Unvar, Mercedes Kierpacz, Sedat Gürbüz, Gökhan Gültekin, Hamza Kurtović, Kaloyan Velkov, Vili-Viorel Păun, Said Nesar Hashemi ve Fatih Saraçoğlu hayatlarını kaybettiler.
Tobias R. yaptığı bu ırkçı katliamın hemen arkasından önce annesini öldürmüş sonrada “intihar” etmişti. Katliamdan sonra “Hanau katliamının zanlısı öldü, şimdi kim veya kimler yargılanacak? Görülecek dava sağlıklı yürütülecek mi? Katliamın arkasındaki gerçekler araştırılacak mı? Yoksa dosya kapatılacak mı? gibi sorular gündeme gelmişti.
Bu nedenle saldırıda hayatlarını yitirenlerin aileleri bir araya gelerek, hem katliamda ölenleri unutturmamak hem de davanın sağlıklı yürütülüp arkasında yatan gerçeklerin açığa çıkarılması amacıyla 19 Şubat Hanau İnisiyatifi’ni kurdular.
Fakat inisiyatifin tüm çabalarına rağmen Federal Başsavcılığı tarafından saldırıda başka kişilerin suç ortağı, azmettirici veya yardımcı olduğuna dair bir iz bulunmadığı gerekçe gösterilerek dava dosyası takipsizlik kararıyla kapatıldı.
Böylesine büyük bir katliamın tek başına yardım almadan yapılamayacağı olgusu göz ardı edildi. Böylece hem olayın arkasındaki gerçekler hem de kim veya kimler olduğu, hangi Nazi örgütlerle ilişkisi olduğu açığa çıkarılmadı. Psikolojik sorunları olan birinin yaptığı münferit bir olay olarak görülerek her zamanki gibi bireyselleştirildi ve yargının tozlu raflarına kaldırıldı.
Hatta baba Rathjen’in katliamda öldürülenleri anmak için yapılan anıtları “halk arasında nefret yaratma ” gibi nitelendiren pek çok ırkçı tutumuna ve olayla ilgili çelişkili ifadelerine rağmen hakkında soruşturma bile açılmadı.
Geliyorum diyen katliama nasıl göz yumuldu?
Almanya’da ırkçı örgüt ve yapılanmalar ile polis ve ordu arasındaki karanlık ilişkinin ne boyutlarda olduğu soru işareti olsa da bilinen bir gerçek var ki ırkçı ve aşırı sağcıların polis örgütlerinde ve orduda yuvalandığı ve bunların da ırkçıları koruyup kolladığıdır.
Bu korunup, kollanma Neonazi Tobias Ratjhen gibi bir ırkçının, olaydan önce de pek çok ırkçı saldırıda bulunmasına ve defalarca karakola şikayet edilmesine rağmen başvuruların hiç biriyle ilgili işlem yapılmaması, onun daha büyük bir katliamı yapmasına zemin yaratmıştır.
Hatta katliamın zanlısı Tobias R.’in internet sayfalarında “Almanya’da sınır dışı edilmesi mümkün olmayan yabancıların imha edilmesi gerektiği” gibi ırkçılık ve şiddet içeren nefret söylemlerine rağmen hiç bir takibin yapılmaması Hanau katliamının yol taşlarının nasıl döşendiğini gösteriyor.
Ayrıca psikolojik sorunları olduğu iddia edilen bu saldırgana silah ruhsatının neden verildiği, sadece polislerin erişebileceği silahlara kimler aracılığı ile nasıl erişebildiği akıllara durgunluk verecek düzeyde hatalar zincirini oluşturuyor. Bu hatalar zinciri geliyorum diyen katliama nasıl göz yumulduğunu gösteriyor.
Dahası 19 Şubat günü Özel Komando Birliğine (SEK) bağlı 19 aşırı sağcı polisten 13’ünün olay günü Hanau’da görev başında olduğu ortaya çıkarıldı. Frankfurt SEK feshedildi ama yarattıkları yıkımlar nasıl telafi edilecek?
Bir başka sorun ise polislerin katliam öncesi, esnası ve sonrası tutarsız tutum ve davranışları
nedeniyle, ailelerin şikayette bulunmalarına rağmen, Hanau savcılığı polisler hakkında soruşturma açılmasını ret etmiş olmasıdır.
Ne var ki bu hatalar zincirinin hem perde arkası hem de katliamla ilgili soruların cevabı aydınlatılmadan dosya takipsizlik kararı ile kapatıldı.
Bu kapatılma göçmenlerin bir yanını acıtırken, diğer yanında öfke ve isyan biriktirdi.
Irkçı cinayetlere son vermek için ne yapıyorsunuz?
19 Şubat Hanau İnisiyatifi’nin çabaları sonucu Hessen Eyalet Meclisi bünyesinde kurulan araştırma komisyonu, hayatlarını kaybedenlerin yakınlarının dinlendiği dört oturum yaptı.
Katliamda kardeşini kaybeden Çetin Gültekin araştırma komisyonuna verdiği ifade de; polislerin sinirli ve saldırgan davranışlarda bulunduğunu, mağdur yakınlarına yönelik agresif tutumlar sergilediğini, kardeşinin cesedine olaydan ancak 4 gün sonra ulaşabildiğini söyleyerek, polislerin duyarsızlığından şikayet etmiştir.
Katliamda hayatını kaybeden Ferhat Ünvar’ın annesi Serpil Unvar ise, “Yapılan onca hatayı nasıl telafi edeceksiniz? Irkçı katliamlarının son bulması için hangi adımları atıyorsunuz? Bu toplumda gerçekten bir şeyleri değiştirmek istiyor musunuz?” sorularıyla tarihe damgasını vurdu.
Hanau katliamından hemen sonra başta başbakanlar olmak üzere siyasetçilerin ve partilerin hatta istihbarat şefleri de dahil “Irkçılığın toplumu zehirleyen bir zehir olduğu ve asla kabul edilemeyeceği ve ırkçılığa karşı mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerini” söylediler.
Peki sonuç ney? Sonuç kocaman bir hüsran.
Kocaman hüsran çünkü, Mölln, Solingen,Rostock, Hoyerswe’da olayları, ‘Dönerciler Cinayeti ve NSU’ davaları toplumu derinden etkileyen ırkçı saldırılardı. Bu saldırılarda da söz verildiği halde arka planındaki gerçekler araştırılmadı. Hanau’da rafa kaldırıldı.
Buda bizlere Alman devletinin ırkçı-faşist örgüt ve partilere karşı doğru bir devlet politikası olmadığını gösteriyor.
Aslında Hanau katliamı bizlere Almanya’daki ırkçı faşist hareketlerin hem kitle tabanı açısından hem de silahlı bir güç haline gelmesi bakımından başta göçmenlere ve kadınlara olmak üzere tüm toplum açısından nasıl tehlikeli bir hal aldığını göstermektedir.
İnsanlık suçlarında ne zaman aşımı nede takipsizlik olur!
Bugün faili öldü, yargılanacak kimse yoktur diyerek olayı münferit bir vaka gibi gösterip baştan savar gibi dosyayı rafa kaldırmak bir başka ırkçı, faşist saldırılara zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır.
Irkçı saldırıların giderek artmasının arkasındaki ırkçı, faşist örgütlerin, partilerin, politikacıların, medyanın ırkçı tutumu göz ardı edilmemelidir.
Almanya’da demokrasi var diyerek AFD ve NPD Pediga gibi faşist örgütlenmelerin ve yapılanmaların ırkçılığı yaymalarına, nefret söylemlerine halen göz yummak bu suça ortak olmak demektir.
Her türden ırkçılığa ve faşist saldırılara karşı anti-faşist mücadeleyi her alanda örgütlemek demokratik göçmen örgütlerinin ve kuruluşlarının önünde duran en önemli görevlerden biridir.
19 Şubat Hanau İnisiyatifi’nin dediği gibi;
Unutmak yok, affetmek de!
“Irkçı saldırılar da hayatını kaybedenleri unutturmamak, yapılan hatalardan ders çıkartılmasını sağlamak ve bir daha yaşanmaması için hatırlatmak gerekir. Unutturmamak, hatırlatmak değiştirmek demektir. “