
Angela Merkel’in 16 yıl süren başbakanlığının arkasından Almanya siyasi tarihinde ilk kez SPD, Yeşiller ve FDP’den oluşan üçlü koalisyon önümüzdeki dört yıl Almanya’yı yönetmek üzere Olaf Scholz başkanlığında resmen göreve başladı.
Dokuzu erkek sekizi kadın olan Bakanlar Kurulunda Yeşiller Partisi Eş Başkanı Annalena Baerbock dışişlerine, SPD’den Nancy Faeser ise içişlerine atanan ilk kadın bakanlar olarak tarihe geçtiler. Yeşillerden Cem Özdemir ise Tarım Bakanlığına getirilen ilk göçmen kökenli bakan oldu.
“Daha fazla ilerlemeye cesaret et. Özgürlük, Adalet ve Sürdürülebilirlik İçin İttifak” başlıklı sözleşme ile yeni koalisyon hükümeti önümüzdeki dört yıl içinde planladıkları politika ve programlarını deklare ettiler.
Peki SPD, Yeşiller ve FDP ile kurulan koalisyon hükümeti ile bizleri neler bekliyor?
Almanya’nın iç ve dış siyasetinde izlenecek politikalarda değişim olacak mı?
Yeni koalisyon hükümeti bir önceki CDU-CSU ve SPD koalisyonuna göre iklim krizi, çevre korunması ve göçmenler gibi bazı konularda farklı politikalar izleyeceği görünüyor.
Ancak iç ve dış politikalara yönelik çok fazla bir değişikliğin olmayacağı gözüküyor.
NATO vurgusu
Dışişleri Bakanı Annelena Baerbock bir röportajda kendisine NATO ile ilgili sorulan soruya verdiği cevapta “dış politikada güvenirliliğin aynı zamanda NATO’nun yanında durmak anlamına geldiğini” söyleyerek yeni hükümetin bu konudaki pozisyonuna da işaret etmiş oluyor.
Ayrıca Çin ve Rusya’ya yönelik sert eleştirileri, Çin’e karşı daha sert politikalar izlenmesi gerektiğine yönelik açıklamaları, ABD politikalarını eleştirme yerine, ‘dostluğun kayıtsız geliştirilmesi gerektiği’ yönündeki demeçleri, Dışişleri Bakanı Yeşiller’den bile olsa Almanya’nın dış politikalarında fazla bir değişikliğin olmayacağının sinyallerini vermiş oldu.
Neoliberal politikalara devam
Koalisyon ortağı FDP adına konuşan Hoffmann’ın “Angela Merkel başkanlığında başlatılan ve bir prestij projesi olan G20 girişimi “Afrika ile Anlaşma” sözleşmesinin devam edeceğini yinelemesiyle, yeni kurulan hükümetin zenginlerin ve egemenlerin çıkarlarını koruyan Neoliberal politikalardan vazgeçilmeyeceğinin teminatını verilmiş oldu.
Koalisyon hükümetinde yer alan SPD ise emekçilerin haklarını koruyan değil, sermayenin çıkarlarını koruyan Agenda 2010 ve Hartz-4 gibi yasaları hayata geçiren ve ‘sosyal devlet’ anlayıştan uzaklaşan bu partinin politikalarında çok büyük değişimler olmayacak.
Hartz – 4 uygulamaları ve İşçiler
Peki, işçiler, emekçiler, kadınlar ve göçmenler açısından baktığımızda sözleşmede neler var? Bu sözleşmeye göre;
Asgari ücret 12 Euro olacak. Fakat kiralardaki hızlı artış, benzin, enerji, besin ve barınma gibi temel ihtiyaçlara gelen zamlar nedeniyle asgari ücrete getirilen zam yetersiz olduğu için emekçileri olumlu etkilemeyecek maalesef.
Ayrıca Hartz-4 adı altında yoksullara yapılan sosyal yardım yerine ” Bürgergeld” yani “Halk Ödeneği” getirildi. Şimdilik sadece 35 Euro gibi bir fazla ödeme düşünülüyor. Fakat ‘Halk Ödeneğinin’ içeriğine yönelik yapılacak düzenlemelerle ilgili detaylar henüz belli değil.
Bu belirsizlikte yoksullukla mücadele ‘acaba sadece isim değişikliği olarak mı kalacak?’ sorusunu akıllara getiriyor haklı olarak.
Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Almanya’da bile nüfusun %15.7 si yoksulluk sınırında yaşıyor.
Bu nedenle esas yoksulluğa neden olan politikalar değişmediği, sermayeyi ve egemenleri koruyan ve kollayan Neoliberal politikalar devam ettiği sürece zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da derinleşecek.
Sözleşmede göçmenler ve mülteciler
SPD, Yeşiller, FDP ortaklığı göçmenler ve mültecilere yönelik izleyecekleri politikalarda ‘Almanya’yı modern bir göçmen ülkesi için göç ve entegrasyon politikalarında yeni bir başlangıç planladıklarını’ açıkladılar.
Bir göç ülkesi olan Almanya’da vatandaşlık yasasının modernleşmesi ve çifte vatandaş olmasını mümkün kılacak düzenlemenin öngörülmesi, aile birleşimi için getirilen kısıtlamaların sona erdirilmesi gibi programların olması olumlu bir gelişme.
Fakat her dört kişiden birinin göçmen kökenli olduğu ülkede yaşayan göçmenlerin %50’sinin Alman vatandaşı olmadığını göz önünde bulunduracak olursak, Almanya’da yaşayan göçmenlerin halen Alman vatandaşı olmadan seçme ve seçilme haklarının olmaması bu konunun koalisyon tarafından programlarına alınmaması Almanya’nın göçmenleri nasıl göz ardı ettiğini bir kez daha ortaya koydu.
Gerçi egemenlerin ve sermayenin entegrasyondan anladıkları göçmenlerin demokratik hak ve özgürlüklerinin korunması değil göçmenlerin ücretli emek piyasasına nasıl entegre edileceği ve ucuz işgücünden yararlanıp Alman sermayesinin uluslararası alanda rekabetini nasıl güçlendirecekleri esas dertleri. O yüzden göçmenlere yönelik bu düzlem üzerinden politikalar izleniyor.
Yeni hükümet ve Türkiye ile ilişkiler
Sözleşmede Türkiye ile ilişkilerde, Türkiye’de Erdoğan AKP ve MHP iktidarının içerdeki muhalefete yönelik izlediği baskıcı ve faşizan politikalarına ve dış siyasete yönelik tutarsız ve militarist diline rağmen, “Türkiye’deki endişe verici iç siyasi gelişmeler ve dış politika gerilimlerine rağmen Türkiye AB’nin önemli bir komşusu ve NATO’nun partneridir” yönünde açıklamalar yapıldı.
Başbakan Scholz Türkiye ile hem ekonomik ilişkilerin hem de Merkel döneminde 2018’de imzalanan Mülteci Anlaşması’nın aynen devam edeceğini açıkladı.
Dışişleri bakanı olmadan önce, ‘demokrasi ve hukuk devletine dönüş olmadıkça Türkiye’ye yardımların yapılmaması gerektiğini savunan Baerbock’un, önümüzdeki süreçte insan hakları ihlalleri ile ilgili Türkiye’ye yaptırım uygulayıp uygulamayacağı ise merak konusu.
Sözleşmede kadınlar açısından neler var?
Koalisyonun programında iki sayfa yer verilen ‘Gleichstellung’ yani ‘Eşitlik’ başlıklı maddesinde önümüzdeki on yılda kadın ve erkek arasında eşitlik sağlanmalı diye yazıyor.
Almanya’nın da imzaladığı CEDAW’ın Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin ve kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin çekincesiz uygulanacağının deklare edilmesi,
Ayrıca kamuoyunda kürtaj ile ilgili bilgi veren doktorların cezalandırılmasına neden olan §219a sayılı kanun kaldırılması olumlu bir gelişme.
Fakat 1871 yılında imparatorluk zamanında çıkarılan §218 sayılı kürtaj kanunun ise devam etmesi kabul edilemez. Bu yasa iptal edilmelidir.
Cinsiyetçiliğe karşı güçlü bir ittifak yapacaklarını deklare etseler de kadınlara dayatılan cinsiyetçi rollere, eşitsiz ilişkilere, kadınlara verilen düşük ücrete ve esnek çalışma sistemine, kadınların yoksullaşmasına, şiddete neden olan erkek egemenliğine karşı köklü bir mücadeleyi içermediği sürece eşitlik sağlanamaz.
Gerçek anlamda eşit özgür, ekolojik, doğa eksenli ve kadın özgürlükçü bir yaşam, erkek egemen kapitalist bir sistemde hangi parti hükümet olursa olsun mümkün olmayacağını,
Neoliberal politikalarda ısrar edeceklerini, kitlelerin öfkesini dindirmek için sadece bir kaç reformlarla işi geçiştireceklerini geçmişteki deneyimlerimizden biliyoruz.
11.12.2021