HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün basına yansıyan açıklamaları ekseninde; 1970’lerden günümüze kadar uzanan Türkiye’deki gladio yapısının aydınlatılması, derin devlet içindeki ilişkilerin ortaya çıkarılması, hukuksuzluk politikalarının ve faili meçhul cinayetlerin, katliamların sorumlularının açığa çıkarılması talebiyle TBMM Meclis Başkanlığına araştırma önergesi verdi.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün görevde bulunduğu dönemde yürüttükleri faaliyetlere dair basına yansıyan açıklamaları kamuoyunda ciddi etki yarattı. Eymür’ün beyanları ile: Geçmişten günümüze gladionun Türkiye’deki yapılanmasına, Kızıldere katliamından 1 Mayıs 1977 katliamına; Maraş, Çorum ve Sivas katliamları, faili meçhul bırakılan cinayetler, engellenen suikastler, ‘Babalar Operasyonu’, Suriye’de patlatılan 1 ton paylayıcı, “konuşturmak” için işkencenin yöntem olarak kullanımı, Ziverbey Köşkü, 90’larda yapılan operasyonlar, JİTEM yapısı ve siyasi-mafya-mit-ordu ekseninde derin devlet ilişkilerine dair önemli beyanlar tekrar ülke gündemine oturdu.
Mehmet Eymür’ün açıklamaları, devletin 90’lı yıllarda izlediği hukuksuzluk politikasının ve insanlığa karşı işlenen suçların itirafı niteliğindedir. 90’lı yıllardaki hukuksuzluk rejiminin politikasına uygun bir şekilde devlet destekli yapıların, suçları ve bu suçların sürekliliğini sağlayan devletin politikalarının ifadesidir.
Eymür’ün “Başka türlü konuşma imkânı yoksa işkence olabilir”, “benim için devletin yaptığı her şey meşrudur” sözleri ile işkencenin olağan bir sorgulama biçimi olarak kullanıldığı ifade edilmiştir. Mehmet Eymür’ün açıklamalarında; bugün de halen aynı yöntemlerin daha ağırlarının ölümler, kayıplar olarak sürdürüldüğü iddia edilmektedir.
Türkiye’nin imzası bulunan Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, insanın sahip olduğu onur ve değeri korumak için işkenceyi mutlak olarak yasaklamaktadır. Sözleşmenin 2. maddesinin 2. paragrafında “Hiçbir istisnai durum ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, dâhili siyasî istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hâl, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez”. Bir başka deyiş ile, neyle suçlanırsa suçlansın hiç kimse işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz bırakılamaz.
İşkence yasağı ulusal üstü belgeler, bildirgeler ve anlaşmalarda, iç hukukta belirtilmiştir: Evrensel İnsan Haklan Bildirgesi (m.5), BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (m.7), Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi (m.3), BM İşkenceye Karşı Sözleşme, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü (m.7) ve iç hukukta da Anayasa (m. 17), TCK (m.94) işkenceyi açıkça yasaklamaktadır.
Mehmet Eymür’ün doğrudan kendisi ve içinde yer aldığı yapılar ile ilgili itiraf/delil niteliğindeki açıklamaları, başta işkence ve diğer kötü muameleler olmak üzere ağır insan hakları ihlallerinin sürekliliğini sağlayan en temel etken olan cezasızlık olgusunu bir kez daha en çıplak haliyle görünür kılmıştır. Türkiye’nin yakın siyasi tarihine dair anlatılanlar, defalarca açılan davalarda hak arama mücadelesi verenlerin vurguladığı bir gerçeği tekrar gözler önüne sermektedir; toplumun vicdanında derin yaralar açan bu vakalar ve uygulanan politikalar adalet duygusunu onarılmaz biçimde tahrip etmektedir.
Uluslararası hukuktan ve Anayasadan doğan hükümlerin gereğinin uygulanması, özellikle insanlık suçu olan işkence suçlarında zaman aşımı olmadığı gerçeğinden hareketle Mehmet Eymür’ün başta işkence olmak üzere diğer ağır insan hakları ihlalleri/suçları ile ilgili açıklamalarının delil kabul edilerek devlet içindeki yapılanmaların ve bu ilişkiler içindeki tüm sorumluların açığa çıkartılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Meclis İç Tüzüğünün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.