Inditex tekelinin en tanınmış üretim ve satış zinciri olan Zara da diğer Inditex grupları gibi ucuz iş gücünün olduğu Asya ve Çin gibi ülkelerde anlaşmalı olduğu taşeron firmalarla üretim yapıyor.
Giydiğimiz kıyafetlerin nerede, hangi koşullarda, nasıl bir emekle üretildiğini hiç merak ettiniz mi? Bugün asgari ücretlinin mağazalarının kapısından dahi geçemediği Zara, Pull&Bear, Massimo Dutti, Bershka, Stradivarius, Oysho, Zara Home ve Uterqüe markalarını bünyesinde barındıran dünyanın en büyük moda tekeli Inditex grubuna yakından bakmaya çalışalım.
Inditex grubunun markaları Zara, Pull&Bear, Massimo Dutti, Bershka, Stradivarius, Oysho, Zara Home ve Uterqü 7 binden fazla mağazaya ve 162 bin çalışana sahip. Grubun amiral gemisi Zara’nın 2 bin 270 mağazası var. Kurucusu Amancio Ortega 82 milyar dolarlık servetiyle dünyanın sayılı zenginlerinden.
Inditex tekelinin en tanınmış üretim ve satış zinciri olan Zara da diğer Inditex grupları gibi ucuz iş gücünün olduğu Asya ve Çin gibi ülkelerde anlaşmalı olduğu taşeron firmalarla üretim yapıp, pazara sunuyor. Zara, anlaşmalı olduğu taşeronlarda insanlık dışı çalışma koşulları ve sömürünün katmerlendiği üretim politikasıyla dünyanın pek çok yerinde sürekli gündem oluyor. 2013 yılında Zara’daki taşeronlarda kayıt dışı işçilerin çalıştığı tekstil atölyelerindeki kölelik koşullarına karşı Arjantin’de işçiler tekele karşı bir isyan gerçekleştirdi. 2013 yılında Bangladeş’teki Rana Plaza’da yanarak can veren yüzlerce işçi de Zara’ya üretim yapıyordu.2016 yılında BBC, Zara’nın da aralarında olduğu firmaların Türkiye’deki tekstil fabrikalarında Suriyeli çocuklara üretim yaptırdığını yazdı. Haberde çocukların günde 12 saat çalıştırıldığı da ifade ediliyordu.
Türkiye ve Asya’nın birçok yerinde anlaşmalı olduğu tekstil atölyelerinden ve üretimhanelerden tedariklerini karşılayan Zara ve Inditex grubunun kârı günden güne katlanarak artıyor. İspanyol tekstil mağazalarının yıldızı Zara, Asya ve Türkiye’de özellikle kadınların ucuz emeğiyle var oluyor. Brezilya’da da benzer bir durum olduğunu görüyoruz. 2011 verilerine göre Brezilya’da 30’u aşkın taşeron firma Zara’ya üretim yapıyor ve üretimde daha çok Bolivya ve Perulu göçmen kadın emeği kullanılıyor. 87 Euro’ya mağazada satılan bir pantolonun karşılığında onu üreten işçi ise sadece 11 Cent kazanıyor. Ayrıca Bolivyalı işçiler günde 16 saat çalışıyor, aşırı kalabalık ve sağlıksız koşullarda da çalışıldığına dikkat çekiliyor. Yıllar geçse de koşulların değişmediği sık sık dile getiriliyor. Zara elbette ki tedarikçilerindeki çalışma koşullarının farkında ve Asya’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Afrika’ya ucuz iş gücü peşindeyken, buralarda işçilerin neler yaşadığıyla zerrece ilgilenmiyor.
Büyük işçi katliamlarına, aşırı sömürünün yarattığı korkunç koşullar gün yüzüne çıkmasına rağmen Zara’nın karanlık eli halen piyasada dolaşıyor. Son günlerde Türkiye’de de o eli görüyoruz. Türkiye’de Zara’ya üretim yapan Tay işçileri hiçbir gerekçe gösterilmeden işten atıldı. Urfa’da faaliyet gösteren Uğur Tekstil de Zara’ya üretim yapan yerlerden biriydi. Çoğunluğu kadın olan 300 işçinin mücadelesi kazanımla sonuçlanmadan önce taciz, hakaret ve aşağılamalara karşı insanca bir ücret ve çalışma koşulları için sendikalaşma yolunu seçtiğinde fabrika kapatılarak kapı önüne kondular.
SAHİBİ DÜNYANIN SAYILI ZENGİNİ, İŞÇİSİ ASGARİ ÜCRETLİ!
Zara’ya üretim yapan Uğur Tekstil işçisi bir kadın anlatıyor: “Zara’ya üretim yapıyoruz ama bugüne kadar Zara’dan hiçbir şey alamadım. Çünkü çok pahalı ve ben asgari ücretle çalışıyorum, ev geçindiriyorum. Ürettiklerimizi de alamıyorduk, çünkü bırakın kıyafet almayı kumaş almak bile yasaktı. Alsan hırsızlıkla suçlanırsın. Bir pantolon 20 Euro’ydu mesela, günde 1200 civarı pantolon üretiyorduk. 9 saat üretim yapıyorduk ve günlük kazancımız 98 liraydı.” Tablo bu, Zara’nın patronu dünyanın sayılı zengini iken, ona üretim yapan kadının aylık kazancı ancak asgari ücret, o da 9 saatlik çalışma karşısında! Taciz, aşağılama, hakaret cabası. Tüm bu koşullara karşın sendikalaşma yolunu seçen Uğur Tekstil işçileri işten atıldı, durumlarının özetini bir cümleyle şöyle anlatıyor işçi kadın: “Sabah uyanınca işimin olmadığını düşündükçe gözlerim doluyor. Ay sonu geldiğinde elektriği, suyu, kirayı, en önemlisi kardeşimin üniversite masraflarını karşılayamamak dünyamı karartıyor.” Adaletin olmadığına olan inancı bu süreçte adaletsizliğin temeli olan sınıf farklılıklarının farkındalığına dönüşmüş: “Biz yapalım edelim, onlar da yesin. Hani diyorlar ya, biri yapar biri yer… Biz bu koşullarda çalışıyoruz onlar da sefasını sürüyor. Adalet zaten işçiden yana değil asgari ücretin bu kadar açlık sınırı altında olmasını ilk başta devlet onaylıyor.”
TEKSTİL İŞKOLUNUN SÖMÜRÜ CENNETİ TÜRKİYE
Dünyanın en büyük 3 hazır giyim şirketinden biri olan Zara gibi birçok ünlü markanın ışıltısının ardında korkunç bir kadın emeği sömürüsü var. Ünlü giyim markalarının Türkiye’deki tedarik zincirlerindeki tabloyu Temiz Giysi Kampanyası İletişim ve Kaynak Geliştirme Sorumlusu Dila Hisarlı anlatıyor.
Önce Türkiye’deki tekstil sektörünün durumuna bakıyoruz: “Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sektörü 1980’lerin başında, neoliberal ekonomi politika uygulamalarına geçişle beraber en önemli imalat sanayi kollarından biri haline geldi. Sektör, üretim ve ihracat kapasitesiyle hem istihdamda hem de Türkiye’nin ihracatı içinde uzun yıllardır önemli bir yere sahip. Hatta 2000’lerin başına kadar en büyük ihracat sektörüydü. 2019 yılında ise yüzde 17.7’lik payıyla en çok ihracat yapan üçüncü sektör konumunda oldu. TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi 2018 verilerine göre tekstil ve giyim imalatında 1 buçuk milyon kişi çalışıyordu ancak kayıt dışı sigortasız çalışan sayısı da oldukça yüksek. Öyle ki sektörde genel kayıt dışılık oranı yüzde 30 yani her 3 çalışandan biri kayıt dışı. Sektörün üretim kapasitesi Türkiye’de birçok yere yayılmış olsa bile İstanbul bütün sektörde çalışanların yüzde 60’ını istihdam etmekte ve üretimin çok önemli bir kısmını gerçekleştirmekte. Sektör çalışanlarının yarısından fazlası ise kadınlardan oluşuyor. Ağırlıklı olarak lise ve altı eğitim seviyesine sahip olan giyim imalatında çalışanların yaş aralığı ise ortalama 20-39 yaş aralığında. Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının 2018 Temmuz ayı istatistiklerine göre dokuma-hazır giyim ve deri işkolundaki sendikalı işçi oranı ise sadece yüzde 9.3.”
‘PANDEMİDE İŞÇİLERİN MAAŞI ÖDENMEDİ’
Türkiye’nin tekstil üretim merkezi İstanbul’da küçük ölçekli tekstil atölyelerinin önemli bir kısmı mahallelerde, apartmanların bodrum katlarında ve şehrin özellikle kenar mahallelerinde yer alıyor.
Dila Hisarlı, pandemi sürecinde tedarik zincirlerinde yaptıkları araştırmalardan izlenimlerini ise şöyle aktarıyor: “Global tekstil endüstrisinde, Bangladeş, Çin gibi ülkeleri de dahil edersek tekstil iş gücünün yüzde 70-80 gibi bir kısmı kadın ve emek yoğun bir sektör ve çok düşük ücretlerle çalışıyorlar. Özellikle kadınların var olduğu bir iş gücü olduğu için emeğin sömürüsünü cinsiyet temelinden de görmüş oluyoruz. Pandemi döneminde de birçok markaya üretim yapan işçiler ücretlerini alamadılar. Zaten pandemi başında yollar da kapandığı için markalar sözleşmeleri iptal ettiler. Hali hazırda üretilmiş ürünlerin de ücretini ödemediler, bu da işçilerin maaşının ödenmemesine neden oldu. Ödenmemiş ücretlerin ödenmesi için de bir kampanya başlattık. Hâlâ işçilere borçları olan büyük markalar var. Ve onları sorumluluk almaya davet ediyoruz.”
ÜCRETİ DAHA DÜŞÜK MAKİNELERDE KADIN İŞÇİLER ÇALIŞTIRILIYOR
Türkiye genelinde sektörde öne çıkan sorunları şöyle sıralıyor Hisarlı: “Cinsiyete dayalı bir iş bölümü var Türkiye’deki tekstil sektöründe. Bağcılar Mahallesinde yayılmış tekstil atölyelerinde yaptığımız araştırmalarda da gördük. Buralar takibin, denetimin çok yapılamadığı, şeffaflığın olmadığı yerler. Kayda değer bir biçimde kadın ve erkeklerin farklı departmanlarda çalıştığını ve kadınların düşük ücretli işlere verildiğini görüyoruz. Örneğin, düz makinelerin günlük ücreti daha düşük diğer makinelere göre ve bu düz makineler daha çok kadınlara veriliyor. Kayıt dışı çalışma da çok yüksek, burada göçmen kadın emeğinin de yoğun olduğunu görüyoruz. Ve tekstilde eve parça başı iş de çok veriliyor. Bu durum, kadınların yoğun emekle ve çocukların da üretime katılarak ev eksenli çalışması anlamına geliyor.”
GİYİM SEKTÖRÜ BÜYÜK PAZARA DAHA YAKIN OLMAK İÇİN TÜRKİYE’YE TAŞINIYOR
Büyük markaların ucuz iş gücü için Asya’da üretim yapması pandemi sürecinde büyük pazara nakliye/tedarik işini zorlaştırdı. Öyle ki giyim sektörünün 2022 sonuna kadar Asya’daki üretimi yarıya indirme hedefi çerçevesinde Sırbistan, Hırvatistan, Türkiye, Tunus ve Mısır’da üretimi artırarak üretimi büyük pazarlara daha yakın yerlere taşıma planları var. Tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntıların maliyetleri ve teslimat sürelerini artırması nedeniyle bu değişimi tercih eden moda sektörünün şimdiden Asya’da yüzde 10 düşürdüğü üretim, oradaki kadın işçilerin payına da “işsizlik” olarak yansıyor.
KÜRT İLLERİNDE “KADIN ODAKLI” SÖMÜRÜ
Yıllarca güvencesiz ve kayıt dışı çalışan milyonlarca kadın şimdi işsizlikle karşı karşıya iken, Türkiye’de de teşviklerle özellikle Kürt illerinde tekstil işkolunda üretim alanları artıyor. “Kadınlara iş imkânı” denilerek bir lütufmuşçasına, hatta bir “sosyal sorumluluk projesi” gibi lanse edilerek açılan bu alanlarda ise işçilerin hangi şartlarda çalıştığına ilişkin ise bilgi çok sınırlı. Dila Hisarlı bu durumu şöyle yorumluyor: “İstanbul tekstil üretiminin yüzde 60’ını karşılayan bir metropol ve burada işçilerin örgütlülük oranı bir nebze daha fazla. Devlet yakın zaman içinde bu örgütlülüğü de kırmak için Doğu bölgesine teşvikler verdi. Bu da birçok işyerinin açılmasını sağladı ama bir yandan da bu işyerlerinin denetlenmemesine, kayıt dışı oranının ve ucuz iş gücünün de yoğun olmasına neden oldu yani göz önünden uzakta gerçekleşiyor buradaki durum.”
Kaynak : Artı Gerçek